info@profdrhaydarbasenstitusu.org

Anadolu’yu Dolaşıyoruz Programı
21/11/2024 SİYASET 48

    Neler Okuyacaksınız

Çok muhterem Antepli kardeşlerim uzun yıllardan beri gidip geldiğim, dostluklarımın geliştiği, arkadaşlarımın oluştuğu ve de çok yakın hukukumun olduğu güzel Antep’imin, güzel insanları. Bu mübarek Ramazan akşamı, hepinizi saygılarımla selamlıyorum ve de Cenabı Hakk’ın lütfuyla hayırlı görüp hayırla amel etmenizi niyaz ediyorum.


12 Eylül’ün Sıcaklığını Damarlarına Kadar Yaşamış, Her Şeyini A’sından Z’sine Kadar Bilen Bir Kardeşinizim 

Şimdi bu anayasa konuşmaları esnasında Sayın Başbakanımızı ben takip ediyorum; öyle şeyler konuşuyor ki, hayretler içerisinde kalıyorum. 12 Eylül’den bahsediyor, 12 Eylül’de mağduriyete uğramış insanların ismini veriyor; onların ismini verdikçe de bakıyorsunuz iki gözü, iki çeşme ağlıyor. “Allah Allah” diyorsunuz “ya bu 1980 Cumhuriyeti Koruma Kollama Harekatı'nda acaba mağdur olanlardan bir tanesi de bizim Sayın Başbakanımız mı?”. Karıştırıyoruz defterleri, bakıyoruz ki; o tarihlerde Sayın Başbakan, kısa bacak pantolonla top koşturuyor. Ulan, bu 12 Eylül'le uzaktan ve yakından alakası yok.
Şimdi arkadaşlar, 12 Eylül’ün sıcaklığını damarlarına kadar yaşamış, her şeyini a’sından z’sine kadar bilen bir kardeşinim, kardeşinizim. Onun için müsaadenizle o günlere sizi taşıyacağım; ondan sonra o günlerle bu günleri benim şahsım üzerinde mukayese yaparak aralarında fark olup olmadığını takdirlerinize arz edeceğim.

Dinsiz, İmansız Denilen Asker Bana “İstediğin Kadar ‘Allah’ De” Dedi

Bakınız 1980 Harekâtı oldu. İkinci gün, birinci gün ihtilal 12 Eylül, 13 Eylül günü geldiler, beni evimden aldılar. 13 Eylül’den sonra tugaya beni götürdüler. Tugayda 104 insan vardık, 104 insan vardık. Orada sağdan arkadaşlar var, soldan arkadaşlar var, Müslüman-İslamcı diye kabul ettikleri insanlar var. Orada biz günümüzü tamamlardık; aylarımız geçti ve ne suç işlediğimi bak yeminle konuşuyorum gittiğim zaman, beni aldıkları zaman bilmiyorum. En sonunda öğrendik ki; “Haydar Hoca Kur'an okumuş, Allah'ın kitabını okumuş, Mevlid-i Şerif okumuş, Allah demiş. Bu da devletin hayatiyetini tehdit ettiği için içeri alınmış.” Suçum bu. Bunu öğrenince “Allah Allah” dedim “demek ki bu memlekette devleti yıkmak için; Allah demek lazım, Kur'an okumak lazım, mevlit okumak lazım”. Hatta Hâkim Bey'e ifade verirken bunu söylediğimde bıyık altı güldü. Hiç unutmam o günleri.
Sevgili arkadaşlar 12 Eylül'ün böyle basit bahanelerle rahatsız ettiği tek şahıs Trabzon ve Karadeniz civarında insan bendim. İnanır mısınız, sabah erken vakit evimin karşısına siyasi ekibin polis arabası gelir, akşam evime gelene kadar mesela bir yere gitsem beni takip ederlerdi. İnanır mısınız, çocuklarım bizar oldu, bıktılar. Bana “Baba nedir bu hal?”. “Evladım ben de anladığım yok. Hele hayırlısı bakalım. Hayrihi ve şerrihi mina’llahi teala. Ama sonunda biz burada güleceğiz, bunda da tereddüdünüz olmasın. Çünkü ülke çok nazik günlerden geçiyor.” 
Son 3 ayda Trabzon'da işlenen faili meçhul cinayet 90 tane idi. Tugay, savcısı tarafı ile yani asker, savcı tarafıyla bu failleri arıyor; siyasi şube de bu failleri bulmak yerine, “Aha size büyük bir tarikat şeyhi. Alın. Bu devlet kuracak” diyor, beni onun önüne atıyor. Buraya iyi dikkat edin. Aradan İşte birkaç ay geçiyor, savcı beni huzura çağırıyor. Sorular soruyor, cevabını kendi veriyor. İlgili arkadaşa dönerek diyor ki “Ben her yemek arkasından bir kadeh rakı içerim. Hiç kimse bana karışamaz. Bu delikanlı da istediği kadar ‘Allah’ der, buna da kimse karışamaz”. Arkadaşlar o kadar enteresan bir manzara oldu ki. Ondan sonra döndü bana “Sen” dedi “yarın sabahleyin pılını pırtını topla, çek git”. Allah Allah… Ulan asker dinsizdi, imansızdı.  Dinsiz asker, imansız asker bana “İstediğin kadar ‘Allah’ de” dedi. İnanır mısınız? Ve çıktık arkadaşlar. 
İş bu ya ben o yıl Allah nasip etti, affedersiniz 1 yıl sonra, 81 yılında hacca gittim.  Dönüşte, bak yeminle konuşuyorum, tam 2 saat evimin üzerinde helikopter tur atıyor; bir sağa bir sola, bir denizin üzerine gidiyor bir evimin üzerine geliyor, böyle bir daire çiziyor.  Tam 2 saat. Gidip gelenlerim de bol olduğu için, Allah hepsinden razı olsun, gelip gidenler “Hocam bu nedir?”. “Beni koruma altına aldılar, merak edilecek bir şey yoktur” diye ben de onlara telkinde, tavsiyede bulunuyorum. 
Sevgili arkadaşlar onun dışında ay yok ki jandarma, polis bana gelmesin; gün yok ki beni rahatsız etmesin. Ama hiçbir zaman tınmadım, yolumdan ayrılmadım.  
Eğer bu ülkede ‘Allah’ demek suçsa, kıyamet sabahına kadar bunu ben işlerim. Hayır, benim dedem şehit. “Bana hiç kimse Müslümanlıktan, İslam'ı yaşamaktan hesap soramaz” dedim.

“Elbette Allah diyeceğim!” 

81 yılında, 81 yılında sevgili arkadaşlar, Giresun'da benim arkadaşlarımı aldılar sokağa çıkma yasağından. Ardından beni derdest ettiler, oraya aldılar ve bir gece yarısı ifadeye çağırdılar. Böyle hilal gibi 10-15 tane istihbarattan, MİT'ten, siyasi şubeden belki de JİTEM’den neyse bir sürü adam; beni ortaya almış, birbirleriyle de konuşuyorlar “Ya bu adam çok genç”. O zaman da biz genç bir delikanlıyız. 
Sevgili arkadaşlar hiç unutmam, neyse siyasi şube reisi konuştu konuştu, bana sorduğu sorunun özü; “İşte bu Ali Kocaman‘la arkadaşları senin evine filan tarihte geldiler. Doğru mu?”. Gelmişler Ali Kocaman’la onlar, benim evimde oturmuşlar, onlarla beraber Kur'an okumuşuz, mevlit okumuşuz, ‘Allah’ demişiz; bunu soruyor bana. “Hayır” dedim “böyle bir şey yok, yalan konuşuyorlar”. “Ama bunlar kendileri bunu itiraf ettiler”. “Yok, ben” dedim “bunları tanımıyorum”. 
Uzatmayalım, siyasi şube reisi benden bir şey alamayınca alıyor kolumu tutuyor, böyle bir odaya beni getiriyor. Orada bir delikanlı kolundan duvara bağlanmış, yani kalorifer demirlerine bağlanmış bir delikanlı. Dedi ki “Bak şu adama, bu delikanlıya bak” dedi. “Evet” dedim. “ben” dedi “senin ifadeni bunun gibi almıyorum”. “E ne olacak?” dedim. “Bak” dedi “ona göre” dedi “düşün, haddini bil, hesabını ver”. Tabii biz ikimiz kalınca, dedim “Sayın Müdür” dedim “şimdi beni iyi dinle bakayım sen. Sen kim oluyorsun?” dedim ya “Sen nesin? Bunu söyle bakayım bana. Ulan Rusya’da mıyım ben? Bana diyorsun ki ‘Allah dedin mi, demedin mi?’ Elbette Allah diyeceğim” dedim “Sen kim oluyorsun? Gücün varsa beni hesaba çek” dedim “Ulan” dedim “ben askerliğimi yedek subay öğrencisi olarak, subay olarak yapmış bir adamım. Biz eğitim alırken ateş hattına girdiğimizde ‘Süngü tak, Allah Allah de’ diye komut aldık, komut verdik, öğrettik, öğrendik. Orada ‘Allah’ demek serbest, burada yasak. Öyle şey olmaz” dedim ona. Yeminle konuşuyorum, jetonu birden düştü. “Tamam” dedi “ne diyorsan” dedi “onu söyle. Gel buraya” dedi. Gittik, Allah Allah… O şube reisi gitti, yerine bir melek indi.  Dedi ki “Bu ne söylüyorsa, bunun dediğini yazın” dedi.  Ben de… İfade amiri uzun boylu, böyle has bir delikanlı; bıyık altından gülüyor, o da benim tarafımda, anlıyorum tabi ruhen. Dedim ona ki “Yahu” dedim “ne gerekiyorsa sen onu yaz, ben imza atayım”. O da tabi hem bana söylüyor hem de yazdırıyor ve neticede şuna karar verildi, denildi ki “Ali Kocaman’la Haydar Hoca sabahleyin yüzleştirilecek”. Ali Kocaman denilen arkadaş da hapishanede, bu da öğretmen bir arkadaşımız. 
Sabahleyin bizi aldılar, getirdiler hapishaneye. Ali Kocaman’a soruyor “Evine gidip zikir yaptığınız Haydar Hoca bu değil mi?” diyor. O da böyle alttan yukarı bakıyor “Efendim %90 bu değildir” diyor. Bir daha sordu, yine “%90 bu değildir” deyince; “Üçüncü defa” dedim “diyecek, bu budur”.  “Ya” dedim “ne zorluyorsun adamı? Diyor ki, ben bunu tanımıyorum. Niye ısrar ediyorsun?”. 
Uzatmayalım, neyse “Gel bakalım” dedi “şerefsizim sen” dedi “o Haydar Hoca’sın”. Aldı beni, arabaya binerken dedim “Bak” dedim “sen” dedim “kafana akıl koy” dedim “Ben sana akşam ikaz ettim, sen bunu anlamadın. Seninle bir hayat boyu uğraşmazsam, şerefsizim” dedim.  “Sen kim oluyorsun?” dedim ya  “Ben Müslüman adamım ya. Sen diyorsun ki ‘İbadeti terke…’ Defol” dedim be “serseri, manyak”.  Vallahi de billahi. 
Yanımda sağımda bir tane polis, solumda o, önümüzde bir tane koruma polisi; yani sanki katil götürüyorlar.  Ha unuttum söylemeye, dedim “Ya sen bu delikanlıya ne sordun? Ne dedin buna?” dedim ki “Filan evi sen mi bastın, filan yolu sen mi kestin, filan adamı sen mi öldürdün, filancıyı sen mi kaçırdın? Buna sorduğun soruların mahiyeti bu; bana da diyorsun ki ‘Allah dedin mi, demedin mi?’. Ulan bura Rusya mı?” dedim be. Sevgili arkadaşlar, işte o zaman aklı başına geldi; bir gün sonra da çıktı. Ne hikmetse… Neyse geldik,  ifade vereceğim; karar vicahi, affedersiniz gıyabi, vicahiye çevirecekler. Çıktık bir hâkimin huzuruna; hâkim çok efendi, olgun bir insan. Kalben insan yaşıyor bunu. Böyle hiç bana bakmıyor, ama anladım; bu dört dörtlük bir adil insan. İşte onlar da fezlekeyi tanzim ederken, 1957 doğumlu Haydar Baş olarak geçmişler. Ben de 1947 doğumlu. Dedi işte “1957 doğumlu” işte “filan oğlu filan sen misin?”. “Yok” dedim “ben o adam değilim”. “Öyle mi?” dedi. “Evet efendim” dedim. “Ver bakayım nüfus kağıdını”. Verdik. “Doğru” dedi “bu” dedi “1947 doğumlu. Bu adam değil” dedi. Tamam, beni bıraktı. Tabi bunlar savcı ile çok iddialı; beraber karar verdiler, beni o anda tekrar tutukladılar. Beraat ettiğim, yani beni bıraktıkları halde tekrar tutukladılar. 
Sevgili arkadaşlar hapishaneye girdik. Şimdi ben bizim Ali Kocaman’ı arıyorum. Onun koğuşu benim sol tarafımda, ben onun sağında; bir mazgal deliğiyle bazen konuşuyoruz. Çağırdım onu “Gel bakayım buraya” dedim. Geldi. “Lan ben sana gece yarısı müteferrikada yatıyorum…”, müteferrikada Allah selametini versin, Ahmet isminde çok sağlam bir polis arkadaşımız var. Yaşıyorsa Allah hayırlar nasip eylesin, öldüyse Allah rahmet eylesin; çok muhterem bir insan. Gece yarısı dedim “Ahmet” dedim “sen” dedim “Ali Kocaman’a gideceksin diyeceksin ki, böyle böyle “Yarın seni Haydar Hoca ile karşılaştıracaklar. Sakın onu tanıma”. Gitti, geldi. “Hocam” dedi “görüştüm” dedi. Hapishane müdürü arkadaşıydı, hakikaten de görüştüler. “Ben sana adam gönderdim” dedim “beni tanıma diye talimat verdik sana. Senin yaptığın işe bak” dedim “Diyorsun ki %90 bu değil, e %10 budur demektir bu”. Ne dese bana beğenirsiniz? “Ya Hocam, günah olmaz mı?”. “Lan” dedim “Allah senin müstehakını versin. Adamlar diyor ki “Bununla beraber devlet yıkacaklar”. 

12 Eylül'de Yaşadıklarımı Ne Ordunun Ne Devletin Karşısına Çıkıp Hiçbir Zaman Bilgi Olarak Dahi Kullanmadım

Sevgili arkadaşlar, böyle komiklikleri biz 12 Eylül'de yaşadık 4-5 sene. Fakat ben bunları kendi kaderimdir diye, ne ordunun ne devletin karşısına çıkıp hiçbir zaman bunları bilgi olarak dahi kullanmadım. Ama şimdi geldik şu güne; sanki Sayın Başbakan o gün mağdur edilmiş, hapislerde çürümüş, sürünmüş, her gün peşine adam takılmış bir adam pozisyonunda başlıyor ağlamaya. Hem de Büyük Millet Meclisi'nde. Onun için size bunları anlatıyorum. Bunlar rol yapıyor, bunlar rolcüdür.  Bunların o günle hiçbir alakası ve ilgisi yoktur sevgili arkadaşlar ve bak yeminle konuşuyorum vallahi de billahi a’sından z’sine kadar o kadar büyük bir baskı altında kaldık ki, bendeniz kaldım ki ve de yanlış anlamayın Karadenizli olduğumuz için de biraz kara gözlüyüz. 
Bir gün siyasi şube reisi yanıma yaklaştı, ismi İsmail Bardakçı, “Lan” dedim “ne uğraşıyorsun benimle?” dedim “Bak canımı sıkıyorsun. Evet” dedim “ben inançlı bir adamım ama zamanı öyle bir yer de gelir ki, hepinize bunu dar ederim” dedim. “Benden ne istiyorsunuz?” dedim “onu söyleyin bana. Faili meçhulleri siz yaptınız, gelip benden hesabını soruyorsunuz. Siz işlediniz bu cinayetleri. Niye” dedim “bunların üzerine gitmiyorsunuz, olayları kapatmak için Haydar Hoca'nın peşine koşuyorsunuz?”. Uzatmayalım, dedi “Ya Hocam” dedi “yanlış konuşmuyorsun, doğru konuşuyorsun. Fakat” dedi “tek silahsız adam sensin; onun için senin peşine bundan geliyoruz”.

Mevcut İktidar 12 Eylül'den Daha Fazla Belayı Bizim Üzerimize Musallat Etti, Etmeye Devam Ediyor

Sevgili arkadaşlar uzatmayalım, yani 12 Eylül'de bizi turp gibi sıktılar. Dedik kaderimizdir, aldırış etmedik. Geldik Sayın Başbakan'ın günlerine… 2009, 2010, 2007. Bak yeminle konuşuyorum, ben bütün iktidarları döneminde baskı gördüm. Kimden? Bülent Ecevit'ten. Kimden? Yılmaz'dan. Kimden? Demirel'den. Hatırınıza ne geliyorsa; hepsi bana baskı uygulamıştır. Ama bak vallahi de billahi de talla… Bunun uyguladığı baskı, ooo 12 Eylül’ü bile arattı. Nasıl? Ulan kardeşim her şeyimizle uğraştı; iş yerimizle, arkadaşlarımızla, aile hayatımızla… Hatırınıza ne geliyorsa. Çok zaman, çok ciddi hesaplar yaptım. Dedim, ya nereden inceyse oradan kopsun; ama koptuğu zaman da Allah muhafaza etsin ve geri adım attım. Beni de bu noktada tutan vallahi de inancım oldu billahi de inancım oldu.
Şimdi sevgili arkadaşlar, sen şimdi konuşuyorsun. Ulan sen 12 Eylül'den daha fazla belayı bizim üzerimize musallat ettin, etmeye devam ediyorsun. Senin maksadın Amerika'nın talimatını Müslüman kimliği olan Haydar Hoca'yı ezmek midir? Onu soruyorum sana, ezmek midir? Helikopter 2 ay evvel geliyor, evimin üzerinde tur atıyor. Çocuklar alelacele bana telefon açıyor “Baba”. Ee? Helikopter neredeyse eve girecek. Kaymakamı arıyoruz; Sayın Kaymakam Bey siyasi cevap veriyor. Valiyi arıyoruz; vali siyasi cevap veriyor. Dedim “Ya bunlarla konuşun. Yanlış adam seçtiler, yanlış ata oynuyorlar. Kafalarını akıllar koysunlar. Kafaların akıllar koysunlar”. Ee Sayın Başbakan birkaç gün evvel Trabzon'a geldi. Trabzon'da konuştuktan hemen 1 gün sonra, sabah baktım helikopter benim evin üzerinde dolaşıyor. Lan bu ne hal? İyi dedim, geldi dedim. Kalktık, bir kuşluk namazı kılalım; namazı kıldık. Allah kabul eylesin. 
Şimdi sevgili arkadaşlar “12 Eylül” diyor. Ulan sen 12 Eylül'ü rahmetle aratıyorsun be. Ben o gün herkesi ikna ettim, seni ikna edemiyorum şimdi. Peki sana soruyorum, bizim suçumuz ne onu söyle. Bizim suçumuz ne?
Sevgili arkadaşlar, şimdi 12 Eylül'ü bu zikrettiği için, bunları ben kendi adımı koyarak sizlere ifade ettim.  

Bunların Anayasasına Evet Dersek Vallahi Türkiye Diye Bir Vatan Bulamayız

Buradan çıkıyorum. Gelelim şimdi bu arkadaşların iktidar olduğu günden bugüne kadar yaptıklarına. Bunların anayasasına ‘evet’ demek mi gerekir, ‘hayır’ demek mi gerekir? Bakınız diyor efendim “Bizim yaptığımız bu anayasaya ‘evet’ değin; bu bir güven oylaması değil”. Bu bir güven oylaması. Yanlış anlamayın. Niye? Şayet sen bu güven oylamasından ‘evet’ alırsan, milletin başına bela olacaksın. Ondan sonra “Bak bu millet bana % şu kadar oy verdi”, erken seçime gideceksin, erken seçimden sonra da Türkiye'nin başı beladan kurtulmayacak. Onun için Antepli kardeşlerim dikkat edelim. Bu öyle bir oyun ki, eğer burada hepimiz gaflet içinde olursak, vallahi Türkiye diye bir vatan bulamayacağımız gibi, Antep gibi bir yar da bulamayacağız; bunu iyi bilesiniz. Tamam mı? 

Bu İktidar Döneminde Çıkarılan Yasalarla Birlikte Memleketimizin %20 Toprakları Ecnebilerin Eline Geçti

Şimdi bu iktidara niçin ‘hayır’ demek lazım? Bu iktidar döneminde çıkarılan yasalarla birlikte memleketimizin %20 toprakları ecnebilerin eline geçti, bunu biliyor musunuz? Biliyor musunuz? Şimdi şu ülkenin mübarek topraklarının %20'sini ecnebiye veren bu adama, bu anayasada ne diyeceksiniz? Ne diyeceksiniz? İki; yeraltı kaynaklarımızın tamamını bu iktidar, 350 tane ecnebi firmaya peşkeş çekmiştir. Bu kaynakların tutarı 3 katrilyon dolardır. Değil Türkiye'yi, bütün dünyayı en az 500 yıl bakacak servettir bunlar. Şimdi bu serveti batılı güçlere, emperyalist güçlere veren bu iktidara 12 Eylül seçiminde, referandumda ne diyeceksiniz? Ne diyeceksiniz? Ben de ‘hayır’ diyorum. 
Sevgili arkadaşlarım, bakınız bu iktidar döneminde borçlarımız tam 3,5 kat artmıştır. İktidar oldukları gün, 220 milyar dolar iç ve dış borcumuz vardı. Şu anda borcumuz 700 milyar doları aştı. Memleketi bu hale getiren bu iktidara 12 Eylül referandumunda ne diyeceksiniz?

Bu İktidar Döneminde Tarım Kesimi Aradan Çıkmıştır

Evet yine kardeşlerim söylüyorum, bakınız tarım kesimi aradan çıkmıştır. Yetiştirdiğinin maalesef karşılığını alamıyor. Pazara götürüyor; üçe mal ediyor, ikiye satmaya mecbur kalıyor. Tarım kesimini iflas ettirip süründüren bu iktidara 12 Eylül referandumunda ne diyeceksiniz? Ne diyeceksiniz? Korkmayın ben buradayım. Ne diyeceksiniz? Ben de onun için ‘hayır’ diyorum. 
Sadece tarım kesimine mi sevgili arkadaşlar, sadece tarım kesimine mi? Hayvancısına ne yaptı bunlar? Hayvan yetiştirenine ne yaptılar? Et ithal ediyorlar, hayvan ithal ediyorlar; benim Anadolu'mun çiftçisi bizar kalmış, yetiştiremiyor, üretemiyor ve onu yok etmek için yabancının hayvanını alıyor, memlekette pazarlıyor. Memleketimin hayvancısını bitiren bu adamlara 12 Eylül referandumunda ne diyeceksiniz? Ne diyeceksiniz? Ben de onun için ‘hayır’ diyeceğim. Var mısınız? 

Bunlar 40.000 Tane Kilise Evi Açmıştır 

Sevgili arkadaşlar, zina yasasını bunlar çıkarmadı mı? Nasıl Müslüman bu adam ki, zina yasasını bugüne kadar hiçbir iktidar çıkarma cesaretini bulamadı? Bu Müslüman memlekette, bu insanlara zinayı reva gören bu insanlara 12 Eylül referandumunda ne diyeceksiniz? Ne diyeceksiniz? Ben de onun için bunlara ‘hayır’ diyorum. Var mısınız? Var mısınız? 
Sevgili arkadaşlar, “Müslümanız” diyorlar. Müslüman olan adam cami kapatır mı? Camileri kapatır mı? 1.750 tane cami kapatmıştır. Bu camileri kapatan bu iktidara referandumda ne diyeceksiniz? Ne diyeceksiniz?
Ve yine bunlar 40.000 tane kilise evi açmıştır. Müslüman mahallesi salyangoz satıyorlar, kilise evi açıp bu memleketin evladını Hristiyanlığa teşvik eden bu adamlara 12 Eylül referandumunda ne diyeceksiniz? Ne diyeceksiniz? Ben de onun için ‘hayır’ diyorum. Sebepler bitmez bunlara hayır demek için. Gelin el ele verelim, beraber olalım, bir bilek bir yürek olalım; bunları 12 Eylül'de def edelim. Var mısınız? Var mısınız? 

“Projesi Olan Gelsin” Diyen Adam; Bana Kulaklarını Tıkadı, Gözlerini Kapadı

Sevgili Antepli kardeşlerim, yeminle konuşuyorum ben bu işi çok iyi biliyorum. Sayın Başbakan'a dedim “Eğer sen hakikaten ülkeyi kalkındırmak istiyorsan” milletin huzurunda söyledim “gel seninle beraber ülkeyi kalkındıralım, borçlarımızı verelim, milletimizin cebine para koyalım, tarım kesimini ayağı kaldıralım. Ormancısını, hayvancısını, madencisini adam edelim. İnanır mısınız bana, “Projesi olan gelsin” diyen adam; kulaklarını tıkadı, gözlerini kapadı. Haydar Hoca'yı görmedi, kulağını tıkıyor. Şimdi Antep'ten ses veriyorum; gel eğer seni iş başına getirenlerden korkmuyorsan, bir yılda ben Türkiye'yi seninle beraber ufkun doruk noktasına çıkarmazsam namerdim. Var mısınız? Vallahi yaparım billahi yaparım. Ben uluslararası kongrede, tam 7 tane kongrede yazdığım tezimi onların önüne koydum. 500 tane ilim adamı benim tezimi tartıştı. Ne dediler biliyor musunuz? “Bu tez sadece Türkiye’yi değil, geri kalan dünya ülkelerini doyuran, açlığını gideren, sırtını giydiren bir tezdir”. Özetle bunu söylediler. 

Söylediklerimin Nasıl Uygulanacağının Kitabını Yazdım: ‘Sosyal Devlet, Milli Devlet’ 

Sevgili arkadaşlar, konuşurken delilli konuşuyorum. Daha ben bu nasıl uygulanacak diye ayrıca onun kitabını yazdım ‘Sosyal Devlet, Milli Devlet’. Nasıl bu prensipler hayata geçecek diye. Kapı arkalarında kulis atarak, politika yaparak siyaset meydanına çıkmadık. Oturduk ilim adamları ile gece gündüz çalıştık; bu vatanı, bu milletini nasıl ayağa kaldırırız diye hep beraber didindik; onun için huzurunuza geldik. Lütfen gelin el ele verelim, bu çileyi bitirelim. Ben varım, siz var mısınız? Siz var mısınız?
Sayın Başbakan yanıma gelemez, beni duyamaz. Çünkü o süpürülmekten korkar. Ona da başarılar diliyorum. Allah onu da korusun. Öyle bir akıbete mazhar oldu ki, o yola bir giren bilir, bir de girmeyen. 
Evet sevgili arkadaşlar, Allah kimseyi de o yola nasip etmesin, diyorum. İftarınızın mübarek olmasını tekrar Cenab-ı Hak'tan niyaz ediyorum. Bizi sabırla dinlediniz; saygılar, sevgiler, hürmetler arz ediyorum. Allah'a emanet olun. Sağ olun, var olun. 

Bu sohbeti video olarak izlemek için play butonuna basınız



Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir