info@profdrhaydarbasenstitusu.org

"10 Kasım" ve "Hoş Geldin Atatürk" Kitabı İmza Töreni
21/11/2024 SİYASET 157

    Neler Okuyacaksınız

Ben hep Atatürkçüydüm ve Atatürk'e sahip çıktım.

Benim Rahmetlik annem tam bir Atatürkçüydü

Sevgili arkadaşlar, yani şimdi biz bir cennet külünün açıldığı bahçedeyiz. Çünkü bu bahçede, ayet-i kerimeye göre Cenabı Hakk'ın Mümin kullarına bahşettiği ilahi nimetleri var. Tabi bu nimetleri Allah'ın lütfuyla sonuna kadar hak eden Mustafa Kemal'i anma merasiminde, elbette doya doya koklayacağız. Belki de bu manevi şerbetleri hep beraber içeceğiz. Hayırlı olsun, Mübarek olsun.

Arkadaşlar Bugün Atatürk'ün Ölüm yıldönümü,  1938 yılında Dâr-ı bekâya rıhlet eden Merhumun yıl dönümü. 79 yıl geçti, gelecek yıl 80 yıl olacak. Bu kadar uzun zaman içerisinde benim de yaşım pek az değil, 70 yaşındayım, hatta 71. Bu 79 yılın tamamı diyebilirim iftira, dedikodu, fitne ve de hakaretle; Merhuma hakaret etmekle geçti. Ama Allah'a şükürler olsun, ben o dönemlerin tamamında ben iyi bir Mustafa Kemal'ciydim, iyi bir Atatürkçü idim. Sebebini izah edeyim. Kendi gayretimle, kendi çalışmamla bu noktaya gelmiş değildim. Benim Rahmetlik annem, tam bir Atatürkçüydü. Yanlış anlamayın, benim annem mektebe gitmedi, ümmi bir kadındı. Dedem Enver Paşa ile birlikte Sarıkamış'ta askerlik yapıyor işte malumunuz orada, savaş esnasında şehit düşüyor. Her dedemi anışta rahmetlik annem "Mustafa Kemal Atatürk'ün silah arkadaşı" diye böyle anlatırdı. Ve inanır mısınız? O marşları, Eskişehir Marşını, İzmir Marşını bildiğimiz marşları okurdu. Ama bizim bildiğimiz askeri marşların tonu ile değil; ilahi tonuyla okurdu. Hem okur, hem ağlardı. Bana çok etki ederdi.

Prof. Dr. Haydar Baş gençlik yıllarından itibaren hep Atatürk ve Annesi Molla Zübeyde'nin aleyhinde konuşanlarla mücadele etti

 Tabii bizim Akçaabat, fitnenin belki de en fazla yoğrulduğu bir yerdir. Akçaabat'ta da Atatürk'e düşman olan köşe taşı adamlar vardır.  Yaz mevsiminin tamamında o bahçede oturulur, aleyhte konuşulur. Bakıyorsun 15 kişi oturmuş, hepsi Atatürk'ün aleyhinde konuşuyor. 10 kişi oturmuş, 20 kişi 50 kişi, Uzun Ali'nin bahçesi derlerdi, orada her gün akşama kadar Mustafa Kemal Atatürk'ün aleyhinde konuşulurdu. Aleyhinde konuşan şahsı burada çok iyi tanıyan ağabeylerim var. Anlatmama gerek yok. Ben bir defasında Avrupa'ya gittim daha doğrusu 80 Cumhuriyeti koruma kollama harekâtından sonra, dedik bunu da ziyaret edelim. Bizim hemşerimizdir, burada kimsesi yoktur. Neyse gittik onu bir yerde bulduk, o gece sohbet ediyoruz. Dedim, "çok yanlış yapıyorsun. Ya Atatürk denilen şahıs bir devlet kurdu, sen kendine bu devlette bir yer bulup savunacağın yerde kalkıp onu eleştiriyorsun, eline hiçbir şey geçmiyor."

Uzaktan bakıldığı zaman bunun adına haset ve başka ideolojik gayretlerin tetikçisi denir. Ama bu; ki ben buna samimi olarak inanıyorum, ilgili arkadaş budur değildir onu bilmiyorum. İngilizlerin tetikçiliğini yaptılar, Yunan istihbaratının tetikçiliğini yaptılar. Onlar Çünkü Türkiye'nin üzerinde ciddi hesapları olan insanlar.  "Yanlış yapıyorsun" dedim, "Ya! Sen bundan sonra gel, böyle yapma bu işi.  Onun kurduğu kurumlara sahip çıkarak, şurada da benim bir metrekarelik yerim var de! Sana sahip çıkalım."

Ama şimdi gördük ki; o hiçbir şeye sahip çıkmadı ve maalesef bir hengâmedir yuvarlanıp gidiyor. Kendini tanıdığım için acıyorum. Samimi konuşuyorum ve de üzülüyorum. Aksi takdirde, yani hayır o değildir, bu bir ajandır. Bunu ona yakıştıramıyorum. Olmasının da mümkün olacağını zannetmiyorum. İşte arkadaşlar, biz böyle bir dönemden gelen insanız. O dönemlerin tamamından Ben Atatürkçüydüm ve Atatürk'e sahip çıktım.

Bir defasında yine o bahçede, Akçaabat’ın bahçeli kahvesinde oturduk, bu sefer Molla Zübeyde Hanım'ın aleyhinde konuşulmaya başlandı. Tabii arkadaşlar, bu konuşma beni çok rahatsız etti. Geldim, akşam geldim, daha doğrusu gece geldim. Molla Zübeyde'nin resmine baktım. Molla Zübeyde ile benim anamın bir farkı yok. "Bu buna hiç yakışmıyor" dedim yani "iftira buna hiç yakışmıyor."

Gece yarılarından sonra hatırıma birden tamam, güzel, bu kadın buysa; ya bunun oğlu paşa, bu bir Osmanlı Paşası. O zaman niçin bunlar Osmanlı'nın aleyhinde konuşmuyorlar da Atatürk’ün aleyhinde konuşuyorlar? O günden sonra aynı bahçeye giderek orada bulduğum arkadaşların hemen hemen tamamına yakınını hesaba çektim ve susturdum. Bizim usule göre.

"Ben Mustafa Kemal Atatürk'ün görüşleri üzerine Milli Ekonomi Modelimi bina ettim"

Arkadaşlar Atatürk gerçekten farklı bir kişilik. İstiklal mücadelesini hep okuduk. Askere gidenler, o dönem askerlik yapanlar ya çoğu şehit olmuş, ya bir çoğu Gazi olmuş. Sülalesinde, ailesinde Gazi olan, Şehit olan, ben az evvel anlattım, benim dedem şehit olmuş.  Sizin de mutlaka bir Gazi büyüğünüz var. Herkes bu hatıralarla dolu. Yani Atatürk bir iş yapmamış, mücadeleyi vermiş milletin karnını doyurmuş. Bunların dediği ekonomide hiçbir menfaat getiren yönleri yerleri görüşleri yok. Milli ekonomi modelinin temellerini o gün atmış. "Yerli malı yurdun malı herkes onu kullanmalı." Onu o gün geliştirmiş. Ziraatta, sanatta, her şeyde müthiş bir hareketlilik başlamış. Ben çok iyi biliyorum arkadaşlar mesela bizim bağda, bahçede, o bölgede, o zaman tütün ekimi yapılırdı. Tütünlerimiz topraklar verimli olmadığı için şu kadarcık olurdu. Geliri pek bir şey olmazdı. Merhum döneminden sonra her yıl yaptığınız üretimin karşılığında avans alırdınız. Yani ziraat mamullerinden avans alırdınız. Mesela babam 400 kilo tütün yetiştirirdi, kış mevsimi daha henüz tütün tohumu ekilmeden, toprağa dikilmeden, dalından alınıp kurutulmadan, 4-5 ay kala, 6 ay kala avansını alırdı. O 400 kilogramın avansı diyelim o günün şartlarında 15 bin lira tutuyor, onu alırdı.

Arkadaşlar bu alınan para o kadar tatlıydı ki; yani her gün bal yemekten daha kıymetliydi. Nereden biliyorsun? Babamdan biliyorum, Rahmetliden. Avansı aldığı zaman sevinirdi, kuş gibi uçardı. O avansla birlikte tarla için gerekli bakımı yapardı, ailenin geçimi için gerekli bütçeyi temin ederdi. Yani müthiş bir hareketlilik vardı. Hatırlarsanız bendeniz modelimizi izah ederken, bilhassa tarım ürünlerine mukabil bağınız bahçenizde tohum halindeyken, henüz daha dalından alınmamışken, toplanmamışken, ben sizin ürünlerinizin % 50 avansını vereceğim derdim. Buradan hareketle bunu söylerdim. Yani beni bu konular irşat eden merhum Mustafa Kemal Atatürk'tür. Onun görüşlerini transfer ediyordum. Sonunda onun görüşleri üzerine Milli Ekonomi Modelimi bina ettim. Şimdi modelim dünyanın 4 milyar insanı tarafından kullanılıyor arkadaşlar. Yani bunu temelini atan Merhum Mustafa Kemal Atatürk.

Heyhat! Biz 4 milyar insana kabul ettirdik, mesela Çin’e kabul ettirdik, Hindistan'a kabul ettirdik, Rusya’ya, Brezilya'ya değil mi? Ama gel gör Türkiye'ye kabul ettiremedik.

Geliyorum, ben hatıra olsun diye anlatıyorum, yani şikâyet değil. "Arkadaş biz size asgari ücret olarak 5000 tl lirası maaş vereceğiz". Sanki ben adama kurşun atıyorum. Vallahi ya! Böyle senli benli konuşuyoruz. "Ben 5.000 lira maaş vereceğim." Adam kalkıp benim boynuma sarılması lazım gelirken, Allah senden razı olsun Hocam demesi gerekirken, darılıyor bize. Gitti 5.000 lira vereceğim o vatandaş 1.300 liraya talim etti. 1.300 lira kendini asgari ücret veren adamlara oylarını verdi. Hayır, şimdi! Bu adamlar da diyor ki; bana gelip benimle de dalga geçiyorlar. "Hoca bunlar sizi dinlemezler." Malum hikâyeler.

Sevgili arkadaşlar işte Mustafa Kemal, böyle bir topluluğa, Lider olarak geldi. Cumhurbaşkanı, Devlet başkanı oldu. Öyle ya; hayvancılık, madencilik, tarım, denizcilik, iç politika, dış politika bunların tamamı düzelecek değil mi, rayına girecek.

Mustafa Kemal Atatürk hem bu milleti kurtarıyor hem de öğretmen gibi bu millete dinini öğretiyor 

Gidiyor şimdi vatandaşla sohbet ediyor. Vatandaş her şeye muhtaç olmasına rağmen, dini sorular soruyor. Yani din konusunda, vatandaşın ciddi ihtiyacı var soruyor. Az evvel işte Emre Bey'le bunu araştırdım. Kitabımda da var. Ya Osmanlı çok mübarek bir nesil, Cennet mekânlar. Kaç tane cami var, hepsi bakıma muhtaç. Bunlar nasıl cennet mekân oluyor? Anaları Hristiyan, uşakları Hristiyan, karıları Hristiyan. Ve Arkadaşlar Allah nasip ederse ikinci eserim de onlar olacak. Göreceksiniz, hayret edersiniz. Bu insanlar Vatanperver! Milleti aç bırakan, elindekini alan, perişanlık içerisinde yaşatan bu insanlar Vatanperver, Müslüman; Atatürk değil!

Zaten bunları gördükten sonra ben -çok affedersiniz- şaha kalktım. Bu nasıl mantık ya? Ve çok enteresandır. Merhumun milletin bu halini gördükten sonra, arkadaşlar kitapta da var burada zaman zaman belki açıp gösteririz size. Gusül abdestini bilmiyor vatandaş. Abdesti bilmiyor, namazda okuyacağı sureyi bilmiyor, secdeyi bilmiyor, rükuyu bilmiyor, çok basit şeyler. Atatürk kalkıyor bütün bunları bir öğretmen gibi Türk milletine öğretiyor. Bak neyle meşgul oluyor? Sanayi ile, tarımcılıkla, hayvancılıkla, madencilikle, denizcilikle, -bir de gel hocalık yap- hocalıkla. Bunu yaptığı halde bu adam dinsiz, dine karşı! Vay! Hain bunlar Sevgili arkadaşlar, bunlar hain!

Yavuz tabii çok büyük bir adam Livera Köyünde -Maçka'nın bir köyü var- annesi onun oralı. Annesi bir papazın, Livera Köylü bir papazın güzel bir kızı. Babası onunla evleniyor. Yavuz'un hanımı da Hristiyan, anası da Hristiyan. Bunlar cennet mekân. Yok, isterseniz araştırın, gelin bir de siz anlatın. Bunları ele alacağım, göreceksiniz. Atatürk'e bugüne kadar iftira ettiler. “Nasuh” tövbesini yapana kadar üzerlerine gideceğim.

Mustafa Kemal Atatürk Hutbe kitabı yazdırıyor

Arkadaşlar camilerde hutbe kitapları var, 250-300 senelik, eğer camii o kadar eskiyse. Değilse hutbe yok, hutbe kitabı yok. Ve 250 sene evvel yazılmış hutbeyi İmam Efendi çıkıyor, hutbede irad ediyor, okuyor Ne cemaat bir şey anlıyor, ne imam bir şey anlıyor. Zaten imam da okuduğunu anlamıyor.

Sevgili arkadaşlar müthiş bir olay. Yani şu anda bunu tiyatro olarak oynasak; hepimiz "Bu nedir ya hu? Bu rezalet nedir?" deme noktasında (oluruz). Ve Merhum Allah gani gani rahmet eylesin, kalkıyor, hutbe kitabı yazdırıyor. Aç buradan birkaç tane. 51 tane hutbe. Mesela bir tanesi “Allah'a kulluk ve hamd,” iki “Vatan müdafaası,” üç“İman ve amel,” dört “Namazın hikmeti,” beş “Peygamberimizin ahlakı” vesaire. 51 tane ayrı ayrı konularda doktora tezi gibi hutbeler hazırlatmış. Ondan sonra vatandaş camiye giriyor, İmam Efendi'nin hutbesini dinliyor, irşat ediyor dışarıya çıkıyor. Atatürk dönemi böyle. Yetmedi, hani Atatürk işte "Kur-an’ı Türkçe okuttu." Onun mahiyeti şu. Namazı kılıyorlar, "Elhamdülillahirabbil alemin Errahmânirrahim" Bunun manasını da arkadan okutuyor. "Dediğinizi anlayın" diyor, "Allah size ne dedi anlayın" diyor. Olayın aslı bu. Baktı olmadı onu bırakıyor.

Mustafa Kemal Atatürk Elmalı Hamdi'ye Kur'an-ı Kerim tefsiri yazdırıyor

Arkadaşlar yetmedi, Elmalı Hamdi Efendi’yi çağırıyor, "Sünni itikadına, Hanefi fıkhına göre Kur'an'ı tefsir edeceksin" (diyor). Şimdi Türkiye'de bir sürü Kur'an tefsiri var. Burada hocalarımız var. Ben de biraz hocayım.

Bakın arkadaşlar! Bak yeminle konuşacağım şimdi. İtirazı olanlar çıksın, bak buradayım ben. Hem vallahi, hem billahi. Elmalı Hamdi'nin yazdığı tefsir gibi bir tefsir, bugüne kadar yazılmadı.

Niye olmadı? Atatürk şartlarını koydu, "bunun dışına çıkamazsın" dedi. "Ve bu dediklerimizi içine ihtiva eden bir tefsir yazacaksınız."

Elmalı Ahmet Hamdi’nin tefsiri gibi tefsir yapılmadı, Onun Kur'an'a verdiği tercüme manası gibi bir mana verilemedi. Şimdi bir sürü diyalog miyalog filan, her şeyi sattırdılar. Onun için ben size tavsiye ediyorum. Tefsir mi okuyacaksınız, Elmalı’nın Tefsirini okuyun. Anlaştık mı?

Yani Atatürk dinsiz değil mi?

Öyle bir adam dinsiz olabilir mi? Ya bu adam devlet başkanı. Senin taharetin ile uğraşıyor, namazınla uğraşıyor, "Peygamberini Sev" diyor sana. "Kur'an okuyorsun anla! İbadetini yap! Allah'a yakın ol! Allah'tan kaçma, her an onun huzurunda olduğunu bil, Onunla sohbet et!" diyor sana. Kim? Atatürk. Ve senelerce bu adam hakkında ne düşündün? "Atatürk dinsizdir."

Öyle mi arkadaşlar?

Hayır! (seyirci sesleniyor)

Böyle konuştuk ama. "Hayır" diyorsunuz ama, böyle konuşuldu. E şimdi de bu adamlar, "Ya biz geçen ettik de şimdi etmiyoruz." Atatürkçü oldular. Hadi oradan be terbiyesiz!

Çocuklar ben bu işi çok iyi biliyorum, yanlış anlamayın. Belki konuşurken takviyeli konuşuyoruz ama, elimizde çok deliller var.

Mustafa Kemal Atatürk'ün Soyu

Bakın peki bu Atatürk kimdir? Bunun sülalesi, bizim yakınımız mıdır? Bizim akrabalığımız var mıdır?

Buraya biraz temas edelim mi? Edelim.

Mustafa Kemal Atatürk Hz. Muhammed Mustafa'nın torunudur

Mustafa Kemal İslam dünyasında 12 tane İmam vardır ve bu imamlar Peygamber Aleyhi selam Efendimizden sonra gelir. "Resulullah’dan sonra kim gelir?" dendiği zaman vereceğiniz cevap;

bir “Ali.” Ondan sonra bu İmamlar, 12 imam. Bunların dışında büyük insan yok. En büyük insan ayet ve hadislere göre bu 12 imamdır. 12 imamdan bir tanesinin adı da Ali Rıza’dır. İmam Rıza. "İmam Rıza Atatürk'ün dedesidir" biliyor musunuz? Bilmiyorsunuz. Öğrenin.

Şimdi bizim Emre, -Allah razı olsun- bize çok yardım eden, bu konularda önümüzü açan, delillerimizi ortaya koyan, çok çalışkan bir kardeşimdir. Ya dedim "Emre gel buraya. Bu adam o kadar büyük işler yaptı ki; sıradan bir insanın bu işleri yapması asla mümkün değil. Bu kadar düşmanı yenecek, girdiği hiçbir savaşı kaybetmeyecek, bir devlet kuracak. Bu mümkün değil." dedim ya, "bunu araştır, bu kesinlikle ehlibeyt'tendir, bunu bul bana" dedim. "Yok, hocam" dedi. "Biz araştırdık, baktık." dedi. Yanlış konuşmayalım, "biz araştırdık baktık," dedi, "ehlibeytle ilgisi yok."

"La yok oğlum" dedim, "sıradan bir adamın bu kadar iş yapması, muvaffak olması mümkün değil." Allah razı olsun, gitti araştırdı. "Hocam, evet dediğin doğru" dedi. İmam-ı Rıza'nın soyundan olduğunun tespitini kardeşim yaptı. Pardon ben tespit ettim, keşfettim. O kaynağını buldu.

Peki, İmam Rıza kimdir arkadaşlar?

İmam Rıza da Hz Hüseyin'in torunu. Anlıyorsunuz değil mi?

Peki Hz Hüseyin kim?

Hz Fatıma'nın, Hz Ali'nin oğlu.

O zaman Mustafa Kemal kim?

Hz Muhammed Mustafa'nın torunu.

Sakın kalbinizden şeytan sizi çevirip farklı yola koymasın. Benim dediklerimin hepsi yüzde bin doğru.

Zübeyde Hanım hem Hz. Muhammed Mustafa'nın hem de Şemsi Tebriz'in torunudur

Şimdi gelelim Zübeyde Hanım'a iftira ettiler ya.

Osmanlı döneminde Nakîbü’l eşrâf ve Nakîbü’l eşrâf Kaymakamı olmak için Peygamber soyundan gelmiş olması şart. 28 Nisan 1835 tarihli Nüfus defterinde Zübeyde Hanım'ın dedelerinden Abdullah Hami, "Nakipzade Seyit Abdullah Hami" olarak kayıtlıdır. Yani Nakipzadelerden Seyit Abdullah. Seyit Abdullah ne? Seyit ne?

Sesli konuşun!

Yani Zübeyde anamızda peygamber torunu. Onun için aynı zamanda Zübeyde Hanım Mevlana'nın Hocası Şemsi Tebriz'in de torunu. Şimdi size ben delikanlı gibi soruyorum. Hanginizin sülalesinde bu kadar temiz insanlar var? Söyleyin ya! Var mı?

Daha ileri gitmeyeyim o zaman.

Evet, Ali Rıza Efendi Peygamber torunu, İmam Rıza peygamber torunu, Hz. Hüseyin'in, Hz Fatıma'nın, Hz Ali'nin torunu. Ve Mustafa Kemal Paşa Hazretleri de Hz. Muhammed Mustafa'nın torunudur. Anlaştık mı?

Allah şefaatlerinden ayırmasın.

Allah'la beraber olmak ve  Vatanımızı korumanın yolu Mustafa Kemal ve Ehl-i Beytle birlikte olmaktır

Şayet bu insanlara itikat ederek beraber olmayı arzu ederseniz, yeminle konuşuyorum; muhabbetten -nasıl denir buna- muhabbetten çatlarsınız. Hayretler içinde kalırsınız. Bunlar büyük feyz ummanı, feyz deryası. Allah sevgisinin taşındığı okyanuslar bunlar. Allah bunların şefaatinden ayırmasın. Yani Allah'la beraber olmak istiyorsanız, bunlarla olacaksınız. Vatanınızı korumak istiyorsanız, bunlarla olacaksınız. Allah'ın asâkir-i, askerleri olmak istiyorsanız, Mustafa Kemal ve bu taifeyle birlikte olacaksınız.

Mustafa Kemal Atatürk "Kutbul Aktab"dır

Mustafa Kemal Paşa, Nutukta Abdürrahim Paşadan bahseder. Affedersiniz Abdülkerim Paşadan. "Abdülkerim Paşa, benim çok eski bir arkadaşımdır" diyor. "Çok namuslu, gayretli, temiz kalpli bir vatanperverdir. Merhumun tavır ve vaziyetinden bir tarikata bağlı olduğu anlaşılıyordu." Yani bu zât bir maneviyat ehli, bir tarikata bağlı. Ama hangi tarikatta olduğu da bilinmiyor. Efendim bu maneviyatlı arkadaşlar, benim bir zamanlar araştırma konum olduğu için cezbe halinde olan maneviyat erleri vardır ki; böyle halinden bir şey anlamazsın. Ama gelip sana böyle bir nazar ettiği zaman pırpır pırpır uçmaya başlarsın. Yani bu anlattığımız şahıs böyle bir insan. Allah şefaatinden ayırmasın. "Bazı tekkelere devam ettiği de görülmüştür. Fakat bir şeye mürit olduğunu bilen yoktur. Çünkü kendisi Hz. Evvel kabul ediyor."

Evvel nedir arkadaşlar? Zamandan evvel ne vardır?

Korkmayın söyleyin, kim söyledi onu? İyi aferin doğru konuştun.

Zamandan evvel olan varlığın adı Vacibul Vücud olan Cenab-ı Hak'tır. "Ben ondandım." diyor.

Vakti evvel bu. Bak bu tasavvufta çok üstün bir makam. Mustafa Kemal'e de diyor ki; "bana da derdi ki Kutbu Aktapsın sen." Yani şu anda o kadar büyük bir okyanustan bahsediyoruz ki; bütün okyanuslar bir araya gelmiş.

Sevgili arkadaşlar Atatürk bu işte. Yani tabii sen kör olur, sağır olursan, buna eşkıya da dersin her türlü iftirayı da yaparsın. Türk milleti bugüne kadar büyük bir cinayet işlemiştir. Eğer Merhum bunları affetmezse, bak sizlere yeminle konuşuyorum, asla ve kat'a cennet yüzü göremezsiniz. Onun için şimdi tiyatroyu oynarcasına Anıtkabir'e koşuyoruz, onu yapıyoruz. Daha sen Onun Cumhuriyetin inkâr ettin dün, anamızı ağlattın be. 19 Mayıs’ı inkâr ettin, 23 Nisan’ı inkâr ettin. Anasından emdiği burnundan geldi, bütün bunları inkâr ettin. Çok ileri gitmeyelim.

Milli ve dini değerlerimize sarılmak bizi ayakta tutar

Ben çocuklar, çocukken Cumhuriyet Bayramı'nı hasretle beklerdim. Benim köyü bilenler var içinizde değil mi? Benim köyden şehre, takviye üç buçuk kilometre yol vardı. O zaman araba filan yok, böyle patika yollar. Zaten ekim ayı bizim orada genellikle yağmurlu geçer. Defne dalları arasında yürürdük, yağmurlu filan, çamurlu. Bayrama iştirak etmek için şehre, Akçaabat'a koşardık yani. O zaman Demokrat Parti vardı, Cumhuriyet Halk Partisi vardı. Benim çocukluk dönemini anlatıyorum. Bir de Rahmetli Osman Bölükbaşı vardı. Bu 3 tane partinin binalarının gerek içerisinde, gerek dışında horon ekipleri davullar, zurnalar, kemençeler çalardı ve inanır mısınız. Bak yeminle konuşuyorum, biz öyle bir hasretle, sevgiyle koşardık, katılırdık ki; gece yarılarına kadar, o bayramlara, o merasimlere, oyunlara iştirak ederdik. Çocuk vaziyetimizde gece karanlığında, 3 kişi, 5 kişi yürüyerek eve giderdik. Sonra ben bugünlere hasret kaldım. Bir iki seneden beri arkadaşlarıma dedim ki; "Bundan sonra Cumhuriyeti Siz kutlayacaksınız. Bu bizim Bayramımız." Bu Cumhuriyet Bayramını Akçaabat'ta Hocamla birlikte kutladık. Hakikaten, yani, horon bile oynadım orada. Becerebildim mi?

Evet, arkadaşlar milli ve dini değerlerimize eğer sarılmazsak, vallahi bizi çöp gibi ezerler. O değerler bizi ayakta tutar. Bunu hiç unutmayın ve de inkâr etmeyin.

“Atatürk evliyadır”

Bakınız Sayın Namık Kemal Zeybek, hepiniz tanırsınız. Ahmet Kayhan Hoca'dan şunu dinlediğini anlatıyor “Atatürk evliyadır.” Allah rahmet eylesin, Ahmet Kayhan Efendi de çok muhterem bir insandı. Ama "Atatürk’ü iyi tanı" diyor, Namık Kemal’e. "Nutku bir daha oku ve evliyalığın ne olduğunu da iyi anla." Yani demek nutku iyi okursan, veliyi de iyi tanırsın. Evliyalığı sadece sünnet sandıklarında, kocaman sakallarda ve sarıkta arayanlar elbette Atatürk'ün evliyalığını anlayamazlar. Burayı anladık mı?

Şimdi tabi biz sakala cübbeye karşı değiliz, ama "evliyalık sakalladır, cübbeyledir" demeye karşıyız.

Hoş Geldin Atatürk eserinden "Atatürk'ün Hatıraları"

"Ben Cihat Müslümanıyım"

Sevgili arkadaşlar şimdi kitabın mantığına göre ben bazı hatıralardan bahsediyorum.

Dediler ya "Atatürk Müslüman değildir, o değildir, bu değildir." Şimdi bakıyoruz Atatürk'te İslam’dan başka bir şey göremiyoruz. Her şeyi ile Müslüman.

Prof. Dr. Haydar Baş, Tarihçi - Yazar Emre Polat'a yönelerek kitaptaki ilgili bölümü okumasını istiyor: Nuri Conker’in yazdığı "Zabit ile Kumandan" kitabına cevaben "Zabit ile Kumandan ile Hasbihal" eserini kaleme alır, Atatürk. Kitabın giriş kısmında savaşın İslam topraklarını ve Müslümanları korumak için yapıldığını anlatır. Bu gaye ile savaşarak Allah'ın ve Peygamberin rızasının umulduğunu yazar. Mesela askerlere böyle bir ruh kazandırmanın Allah ve Medine-i Münevvere'de yatmakta olan Cenab-ı Peygamberden sonra Kumandana düştüğünün altını çizer. Yani "ben savaşırım Allah, Muhammed için cihat ederim" diyor.

Yani ben "Cihat Müslümanıyım" diyor. Sevgili arkadaşlar Atatürk bu. Yani siz belki cihata da inanmıyorsunuz. "Ben onun için savaşırım" diyor, "Allah için savaşırım."

Mustafa Kemal Atatürk'ün Rüyalarında Hz. Peygamber’in övgüsünü alması

 Atatürk Kütahya-Eskişehir Savaşlarından sonraki günlerde Ankara Tren İstasyonundaki binada kalırken, bir sabah Ali Metin Çavuş’a "hemen Fevzi Paşa’yı yanıma getirin" dedi. Yanına geldiğinde Fevzi Paşa'ya "kâğıt kalem vererek dün gece gördüğün rüyayı yaz" dedi. Fevzi Paşa geldi, kâğıt kalem verdi. Ona "ne rüya gördün yaz bakalım" dedi. Kendi de gördüğü rüyayı yazmaya başladı. İkisi de gece aynı rüyayı görmüş. Hz. Muhammed (s.a.a.), Hacı Bayram-ı Veli'ye diyor ki; "Mustafa'ya söyle, korkmasın, sonunda zafer Onun olacaktır."

Bu rüyayı hem Fevzi Paşa görüyor, hem Atatürk görüyor arkadaşlar.

Şeyh Sunusi'nin Rüyası

Bu da İslam dünyasının büyük velilerinden. Rüyasında -rüyası meşhurdur- Hz. Peygamberin elini öpmek istediğinde Resulullah sol elini ona uzatıyor, sağ elini değil. Şeyh Sunisi Hazretleri, Peygamber Aleyhisselam'a "Niye sağ elini bana vermedin de sol elini uzattın" diyor.

"Sağ elimi Ankara'da Mustafa Kemal'e uzattım" buyurmuştur.

Atatürk ömür boyu haçlıyla savaşmış bir komutandır

Evet, arkadaşlar bu epey gider son olarak şu misyonerlik olayını size anlatayım.

Merhum Anadolu'da açılan ecnebi okullarla ilgili Osmanlı marifine ne kadar nasihatta, tenbihatta bulunduysa söz dinlemedi, dinletemedi yani. Bu topraklar üzerinde eğitim safhasında müslüman olan hiçbir öğrencinin de Hristiyan olmasına müsamaha etmemiştir. Kim? Mustafa Kemal Atatürk. Ama şimdi biz çok hoşgörülü olduk, çocuklarımızın hepsi yoldan çıktı, Hristiyan oldu, sokaklardaki Kiliselerle memleketi doldurduk. Sorulduğu zaman "biz hürriyetine çok açık bir şekilde müsamaha gösteren bir milletiz" tavrını takındık. Atatürk, arkadaşlar, ömür boyu bu zihniyetlerle savaşmış, bir ömür boyu haçlıyla savaşmış bir komutandır. Tamam mı? Yani hayatı Haçlı Seferleri ile geçti. Haçlı Seferlerinin ne olduğunu biliyor musunuz? Yani şu anda hayatta olsaydı Rahmetli gelirdi bana derdi "oğlum gel bakalım buraya, bu senin dediklerin doğru. Bu Avrupa Birliği bunların hepsi haçlı ordusudur" derdi.

Tabi arkadaşlar bunlarla olan insanlar görüşleri çok keskindir. Beni tanıyorsunuz, bugüne kadar söyleyip de yanıldığım hangi konu oldu?

Seyirci "hiçbir" diye sesleniyor.

Eee niye o zaman ısrar ve inat ediyorsunuz? Söyleyin ya!

Gelin el ele verelim, bu işi bitirelim ya. Bu işi ben çok iyi biliyorum. Sonra arkadaşlar böyle bir kadro vallahi yok ya, namusuma yok. Var mı ya? Varsa diyin "Hoca yanılıyorsun." Daha ne arıyorsunuz? Bu 10 Kasım bizim dirilişimiz olsun var mısınız buna? Allah hepinizden razı olsun Allah'a emanet olun, var olun.

Bu sohbeti video olarak izlemek için play butonuna basınız



Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir