info@profdrhaydarbasenstitusu.org

Türkiye’nin geleceği
27/11/2012 Köşe Yazısı 97
Türk siyasetinde denilenler ile icraatların birbirinden farklı olması neredeyse gelenek halini aldı. Özellikle konu İsrail olduğunda, esip gürleyen hükümet, gizli kapılar ardında her türlü işbirliği içinde.
Yüzde 99’u Müslüman olan bir ülkede Yahudiler ve İsrail ile ilişkilerin iyi karşılanmaması gayet tabii de, İslam adına yola çıkanların İsrail hayranlığına bir mana vermek çok zor.
“One minute” çıkışı ile başlayan süreç, ülkemizde Yahudi devletine karşı sergilenen dik duruş şeklinde yorumlanmış ve vatandaşlarımızın da takdirini toplamıştı ancak Mavi Marmara gemisinde dokuz evladımızın katledilmesine karşı tepkisiz kalınması dikkat çekici idi. Yahudi cesaret madalyası ile taltif edilen Sayın Başbakan, hiç düşündünüz mü, hangi konudaki cesareti ile Yahudilerin kahramanı olmuştur? Ve bu madalya halen geri iade edilmediği veya geri istenmediğine göre kahramanlık devam etmektedir.
Son olarak İsrail’in Gazze’de başlattığı saldırılar karşısında ekranlardan, “Eğer Güvenlik Konseyi’nin ağzına bakacak olursak, halimiz perişan. Bugün onlara yarın bize. Öleceksek adam gibi ölelim” diyen Başbakan yine dedikleri ile icraatları birbirinden farklı bir tablo çizmiştir.
Zira, bu çıkışların yapıldığı sıralarda, Dışişleri Bakanlığı Müsteşarı Feridun Sinirlioğlu, İsrail Başbakanı’nın temsilcisi ile Cenevre’de gizli kapılar ardında temas halindeydi.
Bu ilk gizli temas da değildir. Sayın Erdoğan’ın hocası Erbakan döneminde de, İsrail ile gizli pek çok görüşme gerçekleşmiş ve askeri konularda, eğitim ve su sahasında gizli anlaşmalar yapılmıştı. Bir taraftan İsrail ile kapı arkalarında diplomatik ilişkileri düzeltmeye çalışan hükümetin seslenişleri samimiyetten uzaktır. Geçen hafta Gazze’ye bir ziyaret gerçekleştiren Dışişleri Bakanı Davutoğulu’nun yakınlarını kaybedenlerle beraber ağlarken kameralara poz vermesi de bu manada inandırıcı olmamıştır.
İsrail’e kucak açan hükümet, Suriye konusundaki sert tavrını da sürdürmektedir. Hatırlanacaktır, Patriot talebi ilk gündem edildiğinde Başbakan, “Böyle bir talep olsa idi, önce benim haberim olurdum” demişti. Ancak aradan çok geçmeden resmi kanallardan NATO’ya teklif yapılmıştır. Söylenen ile yapılanın birbirinden farklı olduğu başka bir örnek daha…
Başbakan, Suriye’den kendilerine gelebilecek tehditlere karşı, bu füzelerin istendiğini belirtti.
Ancak bizzat NATO Genel Sekreteri Rasmussen, NATO için Suriye - Türkiye gerginliğinin söz konusu olmadığını belirterek, “Suriye konusu ise tamamen farklı ve burada en iyi çözüm siyasi çözüm olacaktır. Açıkça ifade edeyim, Suriye’ye askeri bir müdahale niyetimiz yok” açıklamasını yaptı.
Suriye konusunda baştan beri Batı yararına attığı her adımda yalnız kalan Türkiye, bu açıklama ile bir kez daha sırtından vurulmuştur.
Bu açıklama,  Suriye konusunda askeri müdahale için füzeleri aldığını iddia eden Başbakan’ı yalanladığı gibi, eğer böyle bir niyetiniz varsa biz yanınızda değiliz mesajıdır da.
Gelinen noktada Patriotlar, NATO nezdinde Suriye için konuşlanmamıştır. Suriye, Türkiye’nin savaş yanlısı tavrına rağmen Türkiye ile barışın peşindedir.  
NATO Patriotları Suriye için göndermemiştir. NATO, füzelerini İsrail’in güvenliğini temin için göndermiştir.
Rusya Dışişleri Bakan Yardımcısı Ryabkov, “Rusya, Suriye - Türkiye sınırının silahlandırılmasının bölgede gerilimin tırmanmasına yol açacağını düşünüyor” dedi.  
Öyleyse bölgede muhtemel İran - Türkiye veya İran - Suriye - Türkiye savaşı ile Müslüman coğrafyanın haritadan silinmesinin hesabını yapanların dışında hangi gerekçe ile füzeler yerleşmektedir? Türkiye’nin geleceği, bu hesabı görerek barışı muhafaza etmesindedir.