info@profdrhaydarbasenstitusu.org

Ramazana veda ederken
04/08/2013 Köşe Yazısı 99
Önceki gece Kadir Gecesi'ni ihya ettik. Bir Ramazan ayını daha tamamlamak üzereyiz. 

Çevremizden "Eski Ramazanlar artık yok" sitayişlerini duyuyoruz. Hakikaten eski Ramazanlar aranır halde? 

Eski Ramazanlara göre ibadet edenler çok azaldı. Nüfus artmasına rağmen, eskiden camiler Teravih namazlarında dolar taşardı. Şimdi bir elin parmakları kadar cemaat oluyor.

Eskiden de Ramazan eğlenceleri olur, sokaklar sabah ezanına kadar cıvıl cıvıl aydınlanırdı. Ancak bunlar Teravih namazı vaktinden sonraya bırakılırdı.

Namazlar cemaatle eda edilir, camilerde, lokallerde ve hatta evlerde dini sohbetler yapılır, vaaz ve nasihatler edilir, ondan sonra eğlenceye geçilirdi. Şimdi ise Teravih saatleri ile aynı zamana denk gelen eğlenceler adeta Ramazanı eğlence havasına sokmakta. 

Eski Ramazanlarda oruca hürmet edilir, tutmayanlar dahi başkalarının yanında yememeye dikkat ederdi. Artık sokaklarda o hürmeti göremiyoruz. 

Kısaca bugün özlediğimiz Ramazanları yitirdik. 

Tüm bu güzellikler sanki katledildi. Ilımlı İslam ile dejenere edildi. Ve bizler bir medeniyetin çöküşünü yaşıyoruz. 

Dinin iki vasfı mevcuttur: Birincisi, bizleri Allah'a taşır. İkincisi, insanlar arasındaki hukuki, ahlaki nizamı tanzim eder.  

Maalesef, bu özellikler yerini ideolojik bir temele bıraktı. Siyasal mantıkla dini kurallar, kavramlar şekillenmekte, buna bağlı olarak gelişen ahlaki yapı tartışılmaktadır. 

Din artık ibadetten uzak bir kulvara girmiştir.  

İbadetten uzak bu kulvar, Osmanlı İmparatorluğu'nun çöküşünde Ehl-i Beyt'e sırtını dönüş şeklinde kendini göstermişti.

Ehl-i Beyt'i reddediş, devletin iliklerine kadar işlemiş, din hayatının yok olmasına ve Batı etkisine açık hale gelmesine neden olmuştur. 

O tarihteki gaflet ve ihmaller, günümüzde Müslüman kimliği yok ederek tanınmaz hale getiren icraatlar ile devam etmiştir. 

Hatta eğitim - öğretimde bu anlayış teşvik edilip, insanlar Allah'tan, Resulullâh'tan (sav), manevi bağlarından koparılma noktasına taşınmıştır. 

Son dönemde; 

* Din dersi kitaplarından Kelime-i  Tevhid'in ikinci kısmı olan "Muhammedün Resulullâh" çıkarılmıştır. 

* Nüfus cüzdanlarından "Dini İslam" ibaresi kaldırılmıştır. 

* Zina suç olmaktan çıkarılmıştır. 

* Domuz eti satışı serbest bırakılmıştır.

* İmar Kanunu'nda yapılan değişiklikle 'cami' ifadesi 'ibadethane' olarak değiştirilmiştir. Bundan sonra mahalle aralarında 50 bin kilise evi açılmıştır 

* Din dersi kitaplarına Peygamber Efendimizin minyatür resimleri konulmuştur.  

* "Allah katında tek din İslam'dır" ayeti, Cuma hutbelerinden çıkarılmıştır. 

* "Dört hak din vardır" söylemi yaygın hale getirilmiştir. 

* Bazı camiler kiliseye döndürülmüştür ve bazıları da hem cami, hem de kilise olarak kullanılmaya başlanmıştır. 

* Devletin hazinesinden yapılan onarımla, metruk haldeki kiliseler tekrar restore edilmiştir.

* Manastırlar ihya edilmiştir. 

* 6. sınıf din dersi kitaplarında, Veda Hutbesi'nde buyrulan "Allah ve Resulünün sünneti" ifadesi çıkarılmıştır. "Müminler size bir emanet bırakıyorum. Ona sımsıkı sarıldıkça yolunuzu şaşırmazsınız. Bu emanet Allah'ın kitabı Kuran'dır" şekline getirilmiştir. 

* Din kültürü kitaplarında Kelime-i Tevhid, 'La ilahe illallah'tır şeklinde yer almıştır. 

* Bazı köylerde ilköğretim çocuklarına ücretsiz dağıtılan İlkokul 1. sınıf Okuma - Yazma Öğreniyorum kitaplarında kiliseye giden 3 çocuk resmedilmiştir.

Günümüzde din idrakinde, hayata geçiş tarzında ve yaşayışında müthiş bir değişim yapılmıştır. Neticede beklenen gaye Allah'a kulluk değil, nefislere kölelik tarzına bürünmüştür. İcraatlarda söz sahibi olanların inancından şüphemiz olmamakla beraber milletin getirildiği bu tabloda her birinin sorumluluk sahibi olduğu kesindir.

Ayağımızın altından kayacak koltuğun kaygısı ile değil de, Allah'a hesap vereceğimiz endişesi ile sorumluluklarımızı yerine getirerek, milletimizi hak ve hakikat yoluna taşımak gerekmez mi? 

Biz, elbette devlet dine müdahale etsin demiyoruz. Ancak din hürriyeti adı altında açılan yolun dinle alakası kalmamıştır ve bizi bu acı akıbete taşımıştır.

Laik Türkiye Cumhuriyeti devletinde, din özgürlüğü ve ibadet yapma hakkı anayasal güvencededir. Bu manada din hürriyeti adı altında icraatlar ile açılan yol ne hazin tecelli ki, Müslüman kimliği bu noktaya geriletmiştir. 

Allah'a vuslat yolu unutturulmuştur. Yapılan yanlışın terk edilmesi, en azından geleneksel yaşantılara dönülerek dini hayatımızın ihyası gerekmektedir.

Toplumu dini nizama kavuşturmak yerine, kendi iç tabiatımızda Allah'ın emirlerini hayata geçirmek, Müslüman kimliğe dönüşümüz için yeterlidir. 

İslam'ı iç tabiatımızda hâkim unsur haline getirebilirsek, toplumun özlediği Allah rızası istikametinde bir topluluk haline geleceğiz. Derin çöküşümüzün uyanışı zor değildir. Hz. Peygamber, "Her insanın kalbinden Allah'a bir yol gider" buyuruyor. 

Kendimize dönmek, iç tabiatımızdan bulduğumuz yolla Allah ile Allah'a yürümek çaremizdir. Bu çare, yok olurken bir anda Müslüman kimliği ile tekrar dirilmemizin yoludur.
Editörün Seçtikleri