28 Şubat’ın gerçek mağduru kim?
Devlet ve millet adına yaptığımız çalışmalarda dönem dönem askerin adamı olduğumuzdan ve devletin bizi koruduğundan bahsedilmiş, bazen de "irticai faaliyetleri sebebiyle devamlı izleniyor" şeklinde haberler halkın arasında yayılmıştır.
28 Şubat olaylarında şahsımız ve bizimle bağlantısı olduğu düşünülen kurumlar ciddi bir baskı gördük.
Buna rağmen, hakkımıza “28 Şubat’ın koruduğu kişi" şeklinde iddialar da bulunulmuştur.
28 Şubat’ın "dindar ve muhafazakâr kişilere ve gruplara karşı sindirme ve ezme operasyonlarında Prof. Dr. Haydar Baş’a hiç dokunulmadı. Hiçbir arkadaşı takibata uğramadı. O’nun işyerlerine kamu kurumlarına zarar verilmedi" şeklinde iddialar ortaya atılmıştır.
Burada maksat, “o derin devletin adamıdır" imajını yayarak, halkın nazarında bizi karalamaktı.
Oysa 28 Şubat sürecinde şahsı, işyerleri ve hatta ilişkisi olduğu düşünülen kurumlara yapılan zulüm dikkate alındığında bizim kadar hukuk dışı baskıları yaşayan ikinci bir kişi bulunamaz.
Yapılanlar, milli duruş sahibi, vatan millet sevdalısı bizleri ve bizi takip edenleri yıldırma operasyonundan başka bir şey değildi.
28 Şubat’ın birkaç ay sonrasında Akçaabat Savcılığına suç duyurusunda bulunulur. Suç duyurusunu o dönemin YÖK Başkanı Kemal Gürüz yapar.
Benim, profesörlük ünvanımı Türkiye’de kullanamayacağımı iddia etmektedir.
Akçaabat Asliye Ceza Hâkimliği 1999/196 nolu kararıyla konunun kendilerini ilgilendirmediğini ifade eder. Dosya, İstanbul Bakırköy Asliye Ceza Hâkimliği’ne havale edilir.
YÖK Başkanı aynı konuda, Ankara Devlet Güvenlik Mahkemesi’ne de ihbarda bulunarak aynı gerekçe ile dava açılmasını ister.
Ankara DGM Başsavcılığı konuyu inceler, 2002/45 nolu kararı ile görevsizlik kararı alarak evrakı Ankara Cumhuriyet Savcılığına gönderir.
YÖK işin peşini bırakmadı. Ankara Nöbetçi Cumhuriyet Savcılığına aynı ihbarı yineler. Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı 2002/32283 nolu kararı ile bu iddialar hakkında kovuşturmaya yer olmadığına karar verir.
YÖK’ün başlattığı bu mücadele, İçişleri Bakanlığı müfettişlerinde de devam edecek, bizim profesörlüğümüz hakkında Ankara Cumhuriyet Başsavcılığına suç duyurusunda bulunulacaktır.
Bir tarafta İçişleri Bakanlığı, diğer yanda YÖK ve bir başka tarafta DGM, bir yanda da yerel mahkeme...
Bizim profesörlük ünvanımızı dört taraftan geniş bir tahkikata aldılar.
Dünyanın hiçbir yerinde görülmemiş bir akademik ünvan tahkikatıdır bu…
Bakırköy Asliye Ceza Mahkemesi 1999/1380 kararında, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’nın kararı "benim profesörlük ünvanımı kullanmamın çok doğal bir yasal hak olduğuna hükmeder."
28 Şubat’ın akabinde, dönemin başbakanı Bülent Ecevit’in talimatı ile başlayan tahkikat süreci de çok sancılı bir dönemdi.
Ecevit’in imzası ile başlayan tahkikatlar de dönemin İçişleri Bakanı Saadettin Tantan’ın imzası da vardı.
Gerekçe: "Ülke genelinde faaliyet gösteren Haydar Baş grubunun mal ve para hareketlerinin takibi ile grupla irtibatlı olan vakıf, dernek, şirket vb. kuruluşların incelenmesi" talimatıdır.
1998 senesinde Baş-çelik, İlmi Araştırma Vakfı ve Meltem Kolejlerini hedef alan incelemeler, daha sonra yüzlerce şirketi, binlerce kişiyi içine alacaktır.
1 Nisan 1998’de, benim de ortakları arasında yer aldığım Baş-San tesislerinin Akçaabat’taki fabrikasına hesap uzmanlarınca baskın düzenlenir.
Aramalar Trabzon 2. Sulh Ceza Mahkemesi’nin 1998/25 nolu kararına dayanılarak yapılsa da şirket merkezi Akçaabat’ta olduğu için arama kararının da Akçaabat mahkemelerinden alınması gerekiyordu.
Aramalar ilk andan itibaren usulsüzce ve yasalara aykırı bir şekilde başladı.
Sadece Akçaabat’taki fabrika ile de sınırlı kalınmamış, şirket ile alakası olmayan birçok yere baskınlar düzenlenmiştir.
Bu usulsüz aramaların ve baskınların, Trabzon Vergi Mahkemesinin 1999/399 sayılı kararı ile yasalara aykırı olduğu tescillenmiştir.
Mülkiye başmüfettişi, Vakıflar Genel Müdürlüğü başmüfettişi, polis başmüfettişi ve vergi denetmenlerinden oluşan ekip ve bunların ekipleri, Türkiye’nin her vilayetinde bizimle ilgili gördükleri kurum ve şahısları incelemeye alırlar.
İlmi Araştırmalar Vakfı’nın Türkiye genelindeki şubelerinin tamamına baskınlar düzenlenir.
Bu vakıf, benim konuşmacı olarak katıldığım, birlik ve beraberliğin temel unsurları isimli konferansları düzenleyen vakıftı.
Vakıf binalarında Kur’an tespit edildiği, ibadet yapanlara rastlanıldığı, kömür deposunun bulunmadığı gibi isnatlar suç unsuru olarak dosyalarda yer almıştı.
Vakıflarda yapılan aramalardan sonra Rize Valiliği, bu vakıflar milli birlik ve beraberliği temin için kuruldu" diyerek tokat gibi bir cevap vermiştir.
Çanakkale Valiliği, yasa dışı faaliyetlerin olmadığını, Denizli Valiliği, suç unsuruna rastlanmadığını, birliği temin için kurulduğunu, İstanbul Valiliği yasa dışı bir durumun olmadığını karar altına aldı.
Karacaören Kaymakamlığı, vakfın her şeyinin yasalara uygun olduğunu açıklamıştır.
Bu dönemde bizim kurucusu olduğumuz, Milli Eğitim Bakanlığı’nın istediği her şart yerine getirilerek açılan Meltem Kolejleri de saldırılardan nasibini aldı.
Kolejleri kapatmak için ellerinden geleni yaptılar. Merdivenlerin dar olduğundan, ezan sesinin okula geldiğinden, okulda Yeni Mesaj gazetesinin bulunduğundan bahisle bu okulların kapatılması istenmiştir.
Sadece İstanbul’da 5 kolej kapatılmış, binlerce öğrenci, öğretmen ve veli mağdur edilmiştir.
Bizi karalamaya, halkın nazarında küçük düşürmeye çalışanlar, sadece akademik ünvanım ve kurumlarım ile uğraşmamıştır.
Para ile tutulan bir kaleme, yazdırdıkları son derece seviyesiz ve basit bir kitabı da bizi küçük düşürmek için basmaya kalkmışlardır.
Uydurma olaylarla hakaret, küfür ve iftiraların yer aldığı bu kitap müsveddesini yazan kişi, 2. Asliye Hukuk Mahkemesi 2002/678 nolu kararında ve İstanbul 13. Asliye Ceza Mahkemesinde, şantaj suçlamaları ile mahkûm edilmiştir.
Bu uydurma kitap, Milliyet gazetesinde de bölümleri ile yayınlanacaktı. Doğan Grubu’nun yayın organı olan Milliyet gazetesinin iftira dolu yayınları hakkında da Bağcılar Asliye Hukuk Mahkemesi yayını durdurma kararı verecektir.
Aynı süreçte BTP Ankara İl Başkanı İzzet Yaşar gece baskını ile evinden alınmış, işkencelere maruz bırakılmıştı.
Serbest Sanayici ve İş Adamları Derneği, Mühendisler Cemiyeti, Tıbbiyeliler Cemiyeti baskına uğradı.
Tıbbiyeliler Cemiyeti’nin Şirinevler’deki merkezinde, ilaç kutuları dahi aranmıştı.
Sanayici ve İşadamları Derneği hakkında hazırlanan raporda, bu derneğin kurucuları arasında Mesaj TV’ye ortak olanların ve Yeni Mesaj gazetesinde yönetici olanların yer aldığı suç unsuru gibi gösterilmiştir.
Askerin adamı olan bizlere bir araştırma da askerden gelmiştir.
Bu nasıl sahiplenme ki, hiçbir seçimde bizi desteklemezler, hakkımızda her türlü tahkikatı yaparlar, anlayamadık?
Ankara İl Jandarma Komutanlığının Ankara Ticaret Odası Başkanlığına gönderdiği 8 Kasım 2006 tarihli belgede, "Ankara İl Jandarma Komutanlığı’nca yapılmakta olan bir tahkikata esas olmak üzere ekli listede bulunan şirket ve firmaların sahip ortak ve kimlik bilgileri ile şirket sicil kayıtları” istenmiştir.
Bu şirketlerin bir kısmında bendeniz ortağım diğerleri de bizimle iş yapan firmalardı.
Buraya tamamını almaya imkân olmayan 30 bin sayfalık dava dosyalarının hepsinden elhamdülillah beraat ettik veya soruşturmaya yer olmadığına hükmedildi.
Hayatında tek bir an bile hukuk dışına çıkmamış bizler, tek kelime yasa dışı bir ifade de kullanmış değiliz.
Ömrümüzü yüce Türk milletinin birlik ve beraberliğine, tam bağımsızlığına ve ilelebet payidar kalmasına adadık.
Bu güne kadar hakkımızda ortaya atılan iddialar çıktığımız yoldaki haklılığımızın ve başarımızın göstergesidir.
Önce Allah’a sonra yüce Türk milletine güveniyoruz. Gerisi de boştur…
28 Şubat olaylarında şahsımız ve bizimle bağlantısı olduğu düşünülen kurumlar ciddi bir baskı gördük.
Buna rağmen, hakkımıza “28 Şubat’ın koruduğu kişi" şeklinde iddialar da bulunulmuştur.
28 Şubat’ın "dindar ve muhafazakâr kişilere ve gruplara karşı sindirme ve ezme operasyonlarında Prof. Dr. Haydar Baş’a hiç dokunulmadı. Hiçbir arkadaşı takibata uğramadı. O’nun işyerlerine kamu kurumlarına zarar verilmedi" şeklinde iddialar ortaya atılmıştır.
Burada maksat, “o derin devletin adamıdır" imajını yayarak, halkın nazarında bizi karalamaktı.
Oysa 28 Şubat sürecinde şahsı, işyerleri ve hatta ilişkisi olduğu düşünülen kurumlara yapılan zulüm dikkate alındığında bizim kadar hukuk dışı baskıları yaşayan ikinci bir kişi bulunamaz.
Yapılanlar, milli duruş sahibi, vatan millet sevdalısı bizleri ve bizi takip edenleri yıldırma operasyonundan başka bir şey değildi.
28 Şubat’ın birkaç ay sonrasında Akçaabat Savcılığına suç duyurusunda bulunulur. Suç duyurusunu o dönemin YÖK Başkanı Kemal Gürüz yapar.
Benim, profesörlük ünvanımı Türkiye’de kullanamayacağımı iddia etmektedir.
Akçaabat Asliye Ceza Hâkimliği 1999/196 nolu kararıyla konunun kendilerini ilgilendirmediğini ifade eder. Dosya, İstanbul Bakırköy Asliye Ceza Hâkimliği’ne havale edilir.
YÖK Başkanı aynı konuda, Ankara Devlet Güvenlik Mahkemesi’ne de ihbarda bulunarak aynı gerekçe ile dava açılmasını ister.
Ankara DGM Başsavcılığı konuyu inceler, 2002/45 nolu kararı ile görevsizlik kararı alarak evrakı Ankara Cumhuriyet Savcılığına gönderir.
YÖK işin peşini bırakmadı. Ankara Nöbetçi Cumhuriyet Savcılığına aynı ihbarı yineler. Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı 2002/32283 nolu kararı ile bu iddialar hakkında kovuşturmaya yer olmadığına karar verir.
YÖK’ün başlattığı bu mücadele, İçişleri Bakanlığı müfettişlerinde de devam edecek, bizim profesörlüğümüz hakkında Ankara Cumhuriyet Başsavcılığına suç duyurusunda bulunulacaktır.
Bir tarafta İçişleri Bakanlığı, diğer yanda YÖK ve bir başka tarafta DGM, bir yanda da yerel mahkeme...
Bizim profesörlük ünvanımızı dört taraftan geniş bir tahkikata aldılar.
Dünyanın hiçbir yerinde görülmemiş bir akademik ünvan tahkikatıdır bu…
Bakırköy Asliye Ceza Mahkemesi 1999/1380 kararında, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’nın kararı "benim profesörlük ünvanımı kullanmamın çok doğal bir yasal hak olduğuna hükmeder."
28 Şubat’ın akabinde, dönemin başbakanı Bülent Ecevit’in talimatı ile başlayan tahkikat süreci de çok sancılı bir dönemdi.
Ecevit’in imzası ile başlayan tahkikatlar de dönemin İçişleri Bakanı Saadettin Tantan’ın imzası da vardı.
Gerekçe: "Ülke genelinde faaliyet gösteren Haydar Baş grubunun mal ve para hareketlerinin takibi ile grupla irtibatlı olan vakıf, dernek, şirket vb. kuruluşların incelenmesi" talimatıdır.
1998 senesinde Baş-çelik, İlmi Araştırma Vakfı ve Meltem Kolejlerini hedef alan incelemeler, daha sonra yüzlerce şirketi, binlerce kişiyi içine alacaktır.
1 Nisan 1998’de, benim de ortakları arasında yer aldığım Baş-San tesislerinin Akçaabat’taki fabrikasına hesap uzmanlarınca baskın düzenlenir.
Aramalar Trabzon 2. Sulh Ceza Mahkemesi’nin 1998/25 nolu kararına dayanılarak yapılsa da şirket merkezi Akçaabat’ta olduğu için arama kararının da Akçaabat mahkemelerinden alınması gerekiyordu.
Aramalar ilk andan itibaren usulsüzce ve yasalara aykırı bir şekilde başladı.
Sadece Akçaabat’taki fabrika ile de sınırlı kalınmamış, şirket ile alakası olmayan birçok yere baskınlar düzenlenmiştir.
Bu usulsüz aramaların ve baskınların, Trabzon Vergi Mahkemesinin 1999/399 sayılı kararı ile yasalara aykırı olduğu tescillenmiştir.
Mülkiye başmüfettişi, Vakıflar Genel Müdürlüğü başmüfettişi, polis başmüfettişi ve vergi denetmenlerinden oluşan ekip ve bunların ekipleri, Türkiye’nin her vilayetinde bizimle ilgili gördükleri kurum ve şahısları incelemeye alırlar.
İlmi Araştırmalar Vakfı’nın Türkiye genelindeki şubelerinin tamamına baskınlar düzenlenir.
Bu vakıf, benim konuşmacı olarak katıldığım, birlik ve beraberliğin temel unsurları isimli konferansları düzenleyen vakıftı.
Vakıf binalarında Kur’an tespit edildiği, ibadet yapanlara rastlanıldığı, kömür deposunun bulunmadığı gibi isnatlar suç unsuru olarak dosyalarda yer almıştı.
Vakıflarda yapılan aramalardan sonra Rize Valiliği, bu vakıflar milli birlik ve beraberliği temin için kuruldu" diyerek tokat gibi bir cevap vermiştir.
Çanakkale Valiliği, yasa dışı faaliyetlerin olmadığını, Denizli Valiliği, suç unsuruna rastlanmadığını, birliği temin için kurulduğunu, İstanbul Valiliği yasa dışı bir durumun olmadığını karar altına aldı.
Karacaören Kaymakamlığı, vakfın her şeyinin yasalara uygun olduğunu açıklamıştır.
Bu dönemde bizim kurucusu olduğumuz, Milli Eğitim Bakanlığı’nın istediği her şart yerine getirilerek açılan Meltem Kolejleri de saldırılardan nasibini aldı.
Kolejleri kapatmak için ellerinden geleni yaptılar. Merdivenlerin dar olduğundan, ezan sesinin okula geldiğinden, okulda Yeni Mesaj gazetesinin bulunduğundan bahisle bu okulların kapatılması istenmiştir.
Sadece İstanbul’da 5 kolej kapatılmış, binlerce öğrenci, öğretmen ve veli mağdur edilmiştir.
Bizi karalamaya, halkın nazarında küçük düşürmeye çalışanlar, sadece akademik ünvanım ve kurumlarım ile uğraşmamıştır.
Para ile tutulan bir kaleme, yazdırdıkları son derece seviyesiz ve basit bir kitabı da bizi küçük düşürmek için basmaya kalkmışlardır.
Uydurma olaylarla hakaret, küfür ve iftiraların yer aldığı bu kitap müsveddesini yazan kişi, 2. Asliye Hukuk Mahkemesi 2002/678 nolu kararında ve İstanbul 13. Asliye Ceza Mahkemesinde, şantaj suçlamaları ile mahkûm edilmiştir.
Bu uydurma kitap, Milliyet gazetesinde de bölümleri ile yayınlanacaktı. Doğan Grubu’nun yayın organı olan Milliyet gazetesinin iftira dolu yayınları hakkında da Bağcılar Asliye Hukuk Mahkemesi yayını durdurma kararı verecektir.
Aynı süreçte BTP Ankara İl Başkanı İzzet Yaşar gece baskını ile evinden alınmış, işkencelere maruz bırakılmıştı.
Serbest Sanayici ve İş Adamları Derneği, Mühendisler Cemiyeti, Tıbbiyeliler Cemiyeti baskına uğradı.
Tıbbiyeliler Cemiyeti’nin Şirinevler’deki merkezinde, ilaç kutuları dahi aranmıştı.
Sanayici ve İşadamları Derneği hakkında hazırlanan raporda, bu derneğin kurucuları arasında Mesaj TV’ye ortak olanların ve Yeni Mesaj gazetesinde yönetici olanların yer aldığı suç unsuru gibi gösterilmiştir.
Askerin adamı olan bizlere bir araştırma da askerden gelmiştir.
Bu nasıl sahiplenme ki, hiçbir seçimde bizi desteklemezler, hakkımızda her türlü tahkikatı yaparlar, anlayamadık?
Ankara İl Jandarma Komutanlığının Ankara Ticaret Odası Başkanlığına gönderdiği 8 Kasım 2006 tarihli belgede, "Ankara İl Jandarma Komutanlığı’nca yapılmakta olan bir tahkikata esas olmak üzere ekli listede bulunan şirket ve firmaların sahip ortak ve kimlik bilgileri ile şirket sicil kayıtları” istenmiştir.
Bu şirketlerin bir kısmında bendeniz ortağım diğerleri de bizimle iş yapan firmalardı.
Buraya tamamını almaya imkân olmayan 30 bin sayfalık dava dosyalarının hepsinden elhamdülillah beraat ettik veya soruşturmaya yer olmadığına hükmedildi.
Hayatında tek bir an bile hukuk dışına çıkmamış bizler, tek kelime yasa dışı bir ifade de kullanmış değiliz.
Ömrümüzü yüce Türk milletinin birlik ve beraberliğine, tam bağımsızlığına ve ilelebet payidar kalmasına adadık.
Bu güne kadar hakkımızda ortaya atılan iddialar çıktığımız yoldaki haklılığımızın ve başarımızın göstergesidir.
Önce Allah’a sonra yüce Türk milletine güveniyoruz. Gerisi de boştur…
Editörün Seçtikleri