İslam'ın ilk yıllarında Hz. Peygamberimiz
Cahiliye dönemini yaşayan Arap toplumunun Hz. Peygamber'in (sav) tebliğ ettiği İslam inancını kabul etmesi kolay olmamıştır. Bunda kabileciliğe sıkı sıkıya bağlı olan Arapların İslamiyet'in sınıf farklılığını kaldıran, herkesi eşit gören anlayışını reddetmeleri etkili olduğu gibi; putperest atalarının dinini bırakmak istememeleri de bir faktördür. Kâbe'deki putlar nedeniyle Mekke'ye gelindiğine inananlar, putların yıkılmasıyla ticaretlerinin sona ermesinden de çekiniyorlardı. Mevcut şartlar altında Hz. Peygamber'in İslam dinini tebliğinde dört devreden bahsedilebilir. Birinci devre, üç yıl süren gizli davet dönemi; ikinci dönem hicrete kadar devam eden açık davet; üçüncü dönem müşriklerle savaşarak yapılan aleni davet ve son dönem inkârcılarla ve putperestlerle savaşmak suretiyle geçen cihad hükmünün ve şeriatın son şeklini aldığı dönemdir. Gizli davet, şüphesiz Hz. Resul'ün nefsini korumak endişesiyle takındığı bir tavır olmamıştır. Allah'ın emri gereği gizli davet döneminde İslam'a yatkınlığı ve meyli olanlara tebliğ ile yetinilmiş; ilk Müslümanların kısa bir süre sonra karşılaşacağı çile ve meşakkate sabrı ve gücü hazırlanmıştır. Hz. Ali, Hz. Ebubekir, Osman b. Muaz'ın ve Ebuzerr-i Giffari İslam'la şereflenen ilk sahabiler arasında yer almaktadır. Açık tebliğ konusunda da Cenab-ı Hakk (cc) Resulüne yol göstermiştir: "Ve en yakın akrabalarını (Allah'ın azabına karşı) korkut." (Şuara, 214) Hz. Ali Efendimiz, İslam'ın açık tebliğ aşamasında küçük yaşına rağmen Allah Resulü'nün en büyük yardımcısı olmuştur. Ayetin nazil olmasının ardında Resulullah, Hz. Ali'yi çağırdı. Ben-i Haşim büyüklerini öğle yemeğine davet etmesini ve onlara sütle birlikte etli yemek verilmesini istedi. Hz. Ali bu yemeği şöyle anlatır: "Herkes yemeğini yedi. Hiç kimse bir şey istemez oldu ama yemekte ellerini daldırdıkları yerden başka bir boşluk görmüyordum. Ali'nin nefsini elinde bulunduran Allah'a yemin ederim ki, onların tümünün yediği yemeği bir teki bile yiyebilirdi?" Peygamberimiz onlarla konuşmak istediğinde, Ebu Leheb atıldı: "Arkadaşınız sizi büyüledi" Bu söz üzerine topluluk dağıldı. Bir kez daha yemeğe davetten sonra Hz. Peygamber, yakınlarına: "Allah'ım bana emir verdi, sizi Allah'ın birliğine ve Benim risaletime davet edeyim. İçinizden kim bana bu yolda yardım edip, kardeşim, vasim ve Benden sonra halifem olmak ister?"diye sordu. Amcalara ve diğer akrabalara üç kez tekrarlanan bu soruya sadece 15 yaşındaki Hz. Ali, "Ben" demiştir. Nihayet Allah Resulü, oradaki kalabalığa "Bu (Ali ) Benim kardeşim, vasim ve halifemdir. Onu dinleyin ve itaat edin" buyurmuştur. Budan sonra devam eden açıktan davet ile Müslümanların artması Mekkeli müşrikleri fazlasıyla rahatsız etmiştir. Başta Allah Resulü olmak üzere Müslüman olanlara türlü eziyetlerin başladığı bir dönemdir bu? Peygamberliğini inkâr eden amcası Ebu Leheb ve karısı, peygamberimize en büyük eziyetleri reva görmüştür. Pazar yerinde O'nun ardı sıra dolanıyor, "Ben onun amcasıyım. Muhammed sizi atalarınızın dininden döndürmek ister; sakın O'na inanmayınız" diyordu. Hz. Peygamberin başını taşla ezmeye yemin etmiş; taşı kaldırdığında kaskatı kesildiği için muvaffak olamamıştı. Yine Ebu Cehil'in, Peygamberimiz mescidde namaz kılarken sırtına devenin döl yatağını içindeki pisliklerle koyması, Kureyş'in ileri gelenlerinden Velid b. Muğire'nin hac mevsiminde halka "Muhammed büyücüdür" diyerek hitabı meşhurdur. İbn Muğire Allah Resulü'nü öldürmeye de kalkışmış ancak mescidde sesini duymasına rağmen Allah tarafından Hz. Peygamber'i görememiştir. As b. Vail, Hz. Peygamber'in oğlu Kasım öldüğünde, en acılı anında kendisine "ebter, soyu kesilmiş" diyerek alay etmiştir. Kevser Suresi As b.Vail hakkında nazil olmuştur. Vail, bir dağ geçidinde eşekten düşüp ayağını kırmış, bu yaranın şişip mikrop kapmasıyla da rezil bir şekilde ölmüştür. Zaten Allah Resulü'ne zarar vermek isteyenler feci bir akıbetle ölmüşlerdir. Nadr b. Haris, Ukbe b. Ebi Muayt gibi müşrikler, Müslümanların elinde idam edilmiştir. Bazıları da Hz. Peygamber'in bir beddua sonrasında belaya duçar olmuştur. Uteybe için Hz. Peygamber, "Ya Rab, ona bir itini musallat et" buyurmuş ve Uteybe'yi aslan parçalamıştır. Ukbe b. Muayt, mescidde Allah Resulünü boğmak istemiş, "Rabbim Allah diyor diye faziletli bir adamı mı öldüreceksin?" diyen Hz. Ebubekir'in araya girmesiyle Peygamberimiz bu adamın elinden kurtulmuştur. Allah Resulü'nün maruz kaldığı eziyetler yanında ilk sahabeler de büyük çileler çekmiştir. Bilal-i Habeşi'ye efendisi Ümeyye b. Halef, kavurucu sıcak altında sırtına kızgın taşlar koyarak işkence etmiş, "Ehad, Ehad" dedikçe bayılana kadar bu eziyete devam etmiştir. Halid b. Said, rüyasında Resulullah'ın kendisini cehenneme atmak isteyen babasından koruduğunu görünce Müslüman olmuş ve ailesinden işkenceler görmüştür. İlk Müslümanlardan Sa'd bin Ebu Vakkas'ın annesi, namaz kılmaktan vazgeçmeyen oğlunu, arkadaşlarıyla beraber odaya hapsetmiştir. Ebu Zer Giffari, Müslüman olduğunu Kâbe'de ilan edince bayılıncaya kadar dövülmüştür. Habbab b. Eret'in sahibesi, ateşte kızdırttığı demirle başını dağlamıştır. Yasir ailesi de büyük eziyetler görmüştür. Güneşin her tarafı kavurduğu bir sırada, kızgın taşlarda gördükleri eziyetlere şahit olan Allah Resulü, "Sabredin Ey Yasir ailesi. Mükâfatınız cennettir. Allah'ım! Onlardan rahmet ve merhametini esirgeme" şeklinde duada bulunmuştur. Tüm bu sıkıntılara rağmen tek bir sahabe, Allah Resulü'nü ve inandığı İslam dinini terk etmemiştir. Tam tersine çile ve meşakkat, bu mübarek zevatın aşk ve muhabbetini arttırmış, her birini ölümü vuslat bilerek, İslam ordusunda şehit olmak için savaşan mücahitler haline getirmiştir. Yarın Hz. Ebu Talib'in, Hz. Peygamber'in müdafaasında ve İslam'ın yayılmasında oynadığı rolü anlatacağız.
Editörün Seçtikleri