info@profdrhaydarbasenstitusu.org

AİHM kararları ve Türkiye
31/01/2012 Köşe Yazısı 132
Bağımsız bir ülkenin yargı erkinin de bağımsız olması gerekir. Bugünse bu bağımsızlık yapılan uluslararası düzenlemeler ve anlaşmalarla beraber bazı konularda ülke dışında bir kuruma devredilebiliyor.

Batı dendiğinde Yunan medeniyeti, Roma hukuku ve Hıristiyan dini ile şekillenmiş bir yapı hatırlanır.

Siz eğer bu medeniyet ile oluşmuş bir kuruma, Müslüman bir ülkenin vatandaşlarının veya devletin talebini getirirseniz onu tamamen objektif olarak değerlendiremez ve bu tabiidir.

Bu tek yanlı bakış açısına bir de kağıt üzerinde kalan ama uygulanmayan insan hakları beyannamelerini veya çıkarılan kanunları da eklediğinizde, Batı sistemlerinden bir hak arama mücadelesine girişmek boşa kürek çekmekten başka bir şey değildir.

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) de bu çerçevede değerlendirilmesi gereken kurumlar arasındadır.

Türkiye Cumhuriyeti Devleti 1987 yılında AİHM’e “bireysel başvuru “hakkını vatandaşlarına tanımıştı.

Anayasamızda 2004 yılında yapılan değişiklikle, 90. maddenin son fıkrasına şunlar eklenmiştir:
“Usulüne göre yürürlüğe konulmuş milletlerarası andlaşmalar kanun hükmündedir. Bunlar hakkında anayasaya aykırılık iddiası ile Anayasa Mahkemesi’ne başvurulamaz.

Usulüne göre yürürlüğe konulmuş temel hak ve özgürlüklere ilişkin milletlerarası andlaşmalar ile kanunların aynı konuda farklı hükümler içermesi nedeni ile çıkabilecek uyuşmazlıklarda milletlerarası andlaşma hükümleri esas alınır.”

1987 tarihinden itibaren yapılan başvurular neticesinde çoğu siyasi içerikli olan davalarda genelde Türkiye suçlu bulundu ve ülkemiz milyonlarca dolar tazminat ödemeye mahkum edildi.

2004 yılında eklenen fıkra ile de AİHM’nin kararları iç hukukun üstüne çıkarıldığı ve alınan kararların Anayasaya aykırılık iddiası yasaklandığı için Türkiye bu tazminatları ödemiştir.

Gelinen noktada Türkiye, 2011 yılında 159 karar ile AİHM’de “en fazla mahkum edilen ülke” sıralamasında birincidir.

Unutulmamalıdır ki, Türkiye nasıl AB kapısında veya Ermeni yalanında siyasi tavizlerle köşeye sıkıştırılıyorsa, bu sahada neticeleri siyasi olabilecek tavizler haline dönüşebilir.

Bizim inancımıza göre kişilerin doğuştan getirdikleri ve devletin korumakla vazifeli olduğu haklar dahi, Batı için insanlığa bir ikramdır.

Beyannamelerde yer alan yaşam hakkı, doğum hakkı, insani şartlarda hayatını sürdürebilme hakkı vs. kağıt üzerinde kalan temennilerdir. Bugün milyonlarca insanın açlık sınırının altında yaşadığı ve hatta açlıktan öldüğü bir dünyada en temel hakları vermeyen Batının hak dağıtmasına imkan yoktur.

İnsan hakları, azınlık hakları ve demokrasi söylemleri ile yapılmak istenen, bireylerin çeşitli sebeplerle gasp edilen haklarının onlara verilmesi veya var olan hakların onlara iadesi değildir.

Son olarak Arap Baharı sürecinde Batının demokrasiden “ne şartla olursa olsun bölge kaynaklarına erişim” konusunu anladığına şahit olduk.

Öyleyse insan hakları ihlalleri ve hak dağıtma konusunda Batı bize asla örnek olamaz. Bizi eleştiremez.
Editörün Seçtikleri