Gümrük Birliği'nin getirdikleri
Bilindiği gibi Türkiye 1995'te Gümrük Birliği'ne girdi. Bu hadise Türk kamuoyunda bir bayram havası ile karşılanırken, bazı büyük şehirlerde kutlamalar bile yapıldı.
Bizi bu kadar sevince boğan Gümrük Birliği acaba ülkemiz açısından gerçekten bir kazanç mıydı? Bu birliğe dahil olmak milli çıkarlarımıza ne derece uygundu?
Gerçek şu ki Gümrük Birliği ile Türkiye, tarihte mallarına yeni pazarlar bulmak uğruna savaşlar çıkaran Avrupa için bedava bir pazar haline gelmiş oluyordu.
Bu sebepten olacak ki bazı Avrupalı parlamenterler Türkiye'nin Gümrük Birliği'ne girişi hususunda "Türkiye'yi çok ucuza satın alıyoruz" ifadelerini kullanmıştı.
AB'ye dahil olmadan bir takım fedakarlıklar gerektiren Gümrük Birliği'ne giren tek bir ülke dahi yoktu. Türkiye bu antlaşmanın altına imza atmakla Avrupa Birliği'nin ortaklık haklarından yararlanamayacağı halde yükü baştan üstlenmişti. AP üyesi D. John Bendit "Gümrük Birliği Türkiye için kötü bir hediye. Türkiye ekonomik alanda güçlük çekecek, politik birliğin nimetlerinden de yararlanamayacak" sözleri ile bu durumu ortaya koyuyordu (Sabah, 14.12.1995).
Gümrük Birliği'ne girmemizle beraber ülkede tam bir ithalat patlaması yaşanırken, buna mukabil ihracatta düşme gözlendi. Hemen her sahada ihracat belli oranlarda azaldı.
Zira Avrupa kendi ürünleriyle Türk pazarlarını doldururken, Gümrük Birliği'nin şartlarına uymadığı halde Türk ürünlerine bilhassa tarım ve tekstil mamullerine kota ve çeşitli engeller koymaktadır.
1998 yılında Türkiye'ye açılan salça kotası hiç bir gerekçe gösterilmeden iptal edilirken, açılacağı söylenen fındık kotası açılmadı. Taze balık ve meyve ihracatı durduruldu. Türkiye'nin her türlü deniz ürününün Avrupa'ya ihracatı tamamen yasaklandı. (Hürriyet, 26.5.98). Öte yandan Avrupa Birliği 1999 yılında Türk demir-çeliğine soruşturma başlattı. Bütün bu engelleme ve antlaşmaya uymayan tek yanlı uygulamaların tabii bir netice olarak tekstil başta olmak üzere Türkiye'nin ihracatında ciddi düşüşler meydana geldi. Gümrüklerin sıfırlanması neticesi gümrük vergilerinde de büyük oranda kayıplar yaşandı.
Türkiye'nin Gümrük Birliği'ne girişiyle beraber Avrupa'nın siyasi talepleri de başlamıştır. Bu taleplerden bazıları "İnsan haklarına saygı ve etnik sorunların çözülmesi"dir. Gümrük Birliği'ne kabul edildiği gün Avrupa Parlamentosu'nda Türkiye ile ilgili alınan 9 maddelik kararın en dikkat çekici kısımlarından biri de şu idi:
"Türk hükümeti ve TBMM Kıbrıs'ın bölünmüşlüğüne son vermek için somut adımlar atmalı ve işgali altında tuttuğu Kıbrıs topraklarından çekilmelidir" (Cumhuriyet, 14.12.1995).
Netice olarak Türkiye AB'ye alınmadan Gümrük Birliği'ne girmekle siyasi karar mekanizmalarında yer almadığı bir ülkeler topluluğuna tek taraflı bir şekilde ekonomik ve ticari olarak kapılarını açmış, ucuz ve büyük bir pazar haline gelmiş oluyordu. Bu durum ülkemizin ekonomik ve ticari yönden kalkınması bir yana, daha da kötüye gitmesine zemin hazırlamıştır. Hiç bir konuda Türkiye'ye dürüst davranmayan Avrupa, Gümrük Birliği konusunda da antlaşmanın Türkiye yararına işleyecek olan tarafını olabildiğince etkisiz hale getirmeye çalışmış ve bunda başarılı da olmuştur.
Avrupa ülkeleri karşılıklı hak ve sorumluluklara dayalı olarak imzalanan Gümrük Birliği antlaşmasının gereklerine uymayarak Türk ürünlerine karşı kendi pazarlarını mümkün olduğunca kapatma yoluna gitmiştir. Diğer yandan ekonomi ve ticaret sahalarıyla hiç ilgisi bulunmayan bir takım siyasi meseleleri Türkiye'ye dayatmaya başlamışlardır. Sadece bu durum dahi, Avrupa'nın bize bakışındaki samimiyetsizliği görmemiz için kafidir.
AB'ye giriş sürecinde bizden milli çıkarlarımızla bağdaşmayan bir çok taviz istendiği şu dönemde bu hakikatleri iyi değerlendirmeliyiz.
Bizi bu kadar sevince boğan Gümrük Birliği acaba ülkemiz açısından gerçekten bir kazanç mıydı? Bu birliğe dahil olmak milli çıkarlarımıza ne derece uygundu?
Gerçek şu ki Gümrük Birliği ile Türkiye, tarihte mallarına yeni pazarlar bulmak uğruna savaşlar çıkaran Avrupa için bedava bir pazar haline gelmiş oluyordu.
Bu sebepten olacak ki bazı Avrupalı parlamenterler Türkiye'nin Gümrük Birliği'ne girişi hususunda "Türkiye'yi çok ucuza satın alıyoruz" ifadelerini kullanmıştı.
AB'ye dahil olmadan bir takım fedakarlıklar gerektiren Gümrük Birliği'ne giren tek bir ülke dahi yoktu. Türkiye bu antlaşmanın altına imza atmakla Avrupa Birliği'nin ortaklık haklarından yararlanamayacağı halde yükü baştan üstlenmişti. AP üyesi D. John Bendit "Gümrük Birliği Türkiye için kötü bir hediye. Türkiye ekonomik alanda güçlük çekecek, politik birliğin nimetlerinden de yararlanamayacak" sözleri ile bu durumu ortaya koyuyordu (Sabah, 14.12.1995).
Gümrük Birliği'ne girmemizle beraber ülkede tam bir ithalat patlaması yaşanırken, buna mukabil ihracatta düşme gözlendi. Hemen her sahada ihracat belli oranlarda azaldı.
Zira Avrupa kendi ürünleriyle Türk pazarlarını doldururken, Gümrük Birliği'nin şartlarına uymadığı halde Türk ürünlerine bilhassa tarım ve tekstil mamullerine kota ve çeşitli engeller koymaktadır.
1998 yılında Türkiye'ye açılan salça kotası hiç bir gerekçe gösterilmeden iptal edilirken, açılacağı söylenen fındık kotası açılmadı. Taze balık ve meyve ihracatı durduruldu. Türkiye'nin her türlü deniz ürününün Avrupa'ya ihracatı tamamen yasaklandı. (Hürriyet, 26.5.98). Öte yandan Avrupa Birliği 1999 yılında Türk demir-çeliğine soruşturma başlattı. Bütün bu engelleme ve antlaşmaya uymayan tek yanlı uygulamaların tabii bir netice olarak tekstil başta olmak üzere Türkiye'nin ihracatında ciddi düşüşler meydana geldi. Gümrüklerin sıfırlanması neticesi gümrük vergilerinde de büyük oranda kayıplar yaşandı.
Türkiye'nin Gümrük Birliği'ne girişiyle beraber Avrupa'nın siyasi talepleri de başlamıştır. Bu taleplerden bazıları "İnsan haklarına saygı ve etnik sorunların çözülmesi"dir. Gümrük Birliği'ne kabul edildiği gün Avrupa Parlamentosu'nda Türkiye ile ilgili alınan 9 maddelik kararın en dikkat çekici kısımlarından biri de şu idi:
"Türk hükümeti ve TBMM Kıbrıs'ın bölünmüşlüğüne son vermek için somut adımlar atmalı ve işgali altında tuttuğu Kıbrıs topraklarından çekilmelidir" (Cumhuriyet, 14.12.1995).
Netice olarak Türkiye AB'ye alınmadan Gümrük Birliği'ne girmekle siyasi karar mekanizmalarında yer almadığı bir ülkeler topluluğuna tek taraflı bir şekilde ekonomik ve ticari olarak kapılarını açmış, ucuz ve büyük bir pazar haline gelmiş oluyordu. Bu durum ülkemizin ekonomik ve ticari yönden kalkınması bir yana, daha da kötüye gitmesine zemin hazırlamıştır. Hiç bir konuda Türkiye'ye dürüst davranmayan Avrupa, Gümrük Birliği konusunda da antlaşmanın Türkiye yararına işleyecek olan tarafını olabildiğince etkisiz hale getirmeye çalışmış ve bunda başarılı da olmuştur.
Avrupa ülkeleri karşılıklı hak ve sorumluluklara dayalı olarak imzalanan Gümrük Birliği antlaşmasının gereklerine uymayarak Türk ürünlerine karşı kendi pazarlarını mümkün olduğunca kapatma yoluna gitmiştir. Diğer yandan ekonomi ve ticaret sahalarıyla hiç ilgisi bulunmayan bir takım siyasi meseleleri Türkiye'ye dayatmaya başlamışlardır. Sadece bu durum dahi, Avrupa'nın bize bakışındaki samimiyetsizliği görmemiz için kafidir.
AB'ye giriş sürecinde bizden milli çıkarlarımızla bağdaşmayan bir çok taviz istendiği şu dönemde bu hakikatleri iyi değerlendirmeliyiz.
Editörün Seçtikleri