Değişen Türkiye vizyonu
Türk denince Müslümanın hatırlandığı dünyada yakın zamana kadar “Müslüman Türk” akıllara; can, mal, namus emniyetini, din ve vicdan hürriyetini, vatan bütünlüğünü getirirdi.
Bu gurur veren imaj bize ceddimizdendir ve dünya üzerinde sadece bize nasip olmuş bir mirastır.
Bu haklı gurur sebebiyle biz de yazılarımızda Türkiye’nin tarihten gelen misyonuna bağlı kalarak, yüzünü menfaat çatışması yaşadığı Batıya dönmesi yerine, itikat ve menfaat birliğinin olduğu Türk İslam âlemine, Türk dünyasına, İslam ülkelerine dönmesi gerekliliğini ifade ederiz.
Ancak Balkanlardaki Türkiye ve Türk algısı konusunda araştırma yapan BİLGESAM’ın raporuna göre, bölgede Türkiye hakkında olumsuz görüşlere sahip Müslümanların sayısında ciddi bir artış gözlenmiştir.
Sırbistan, Karadağ, Kosova, Bulgaristan, Makedonya, Bosna - Hersek, Arnavutluk ve Hırvatistan’a yapılan bir ankette, Türkler “ırkçı ve zalim” olarak ifade edilmiştir.
Kosovalı Müslümanların yüzde 33’ü Türklerin “zalim ve faşist” olduğunu düşünürken, yüzde 42’si ülkemizdeki yaşam kalitesi hakkında olumsuz görüş beyan etmişlerdir.
Bundan 8 sene evvel gerçekleştirdiğimiz Bosna ziyaretimizde oradaki Türk izlerini görmüş, Türk çarşılarını gezmiş ve Türkiye’den geldiğimiz öğrenildiğinde yöre halkının saygısı ve sevgisi ile karşılanmıştık.
Müslümanlıklarını muhafaza eden bu bölgelerde halk iftiharla “Ben Türküm” de demektedir.
Bunu dedirten ceddimizin eli ile İslam’la şereflenen bu yerlerde Müslüman Türk’ün halen hayırla yâd edilmesidir. Can emniyetinin, mal emniyetinin, namus emniyetinin, din ve vicdan hürriyetinin, vatan bütünlüğünün Türklerin eli ile sağlanması olmuştur.
Son dönemde ise değişen Türkiye vizyonu ve özellikle dış siyasette izlenen rota, Müslüman âleminin bize bakışını görünen o ki değiştirmektedir.
Türkiye “Dosta güven, düşmana korku saran” baba devlet yaklaşımını “Hıristiyan Batının dostu ve onun safında” yer alan olarak belirlemiştir.
Üstelik İki yıla yaklaşan Arap Baharı serüveninde demokrasi getirecek ABD’nin yanında tavır belirleyen Türkiye için Balkan ülkelerinden Arnavutluk Müslümanlarının yüzde 24’ü Türkiye’de “işler bir demokrasi” olmadığı görüşünü paylaşmışlardır.
Suriye’ye saldırı konusunda ardı ardına beyanlarda bulunan Türk hükümeti, Müslüman bir ülkeye yönelik operasyonlarda da aktif olarak yer alacağı bu savaşı desteklemesi ile tepki almaktadır. Bu dönemde Müslüman Suriye’ye sahip çıkmak, ne hazindir ki aynı inancı dahi paylaşmadığı Putin’e düşmektedir. Rusya lideri Putin ile yaptığı görüşmede, “Beşer Esad’dan sonrasının kararını Suriye dışında başka ülkeler vermesin. Suriye halkı versin” diyen Erdoğan’ın açıklamalarına karşılık Rusya Dış İşleri Bakanı Lavrov, Hürriyet gazetesine verdiği beyanatta, “Biz askeri müdahale içeren bir karara imza atmayacağız. Esad ayrılmayacak ancak biz istediğimiz için değil, ülkenin büyük kesimi hala onu desteklediği için” diyerek, halkının desteğini arkasına alan Esad’a sahip çıkacaklarını yinelemiş, gerçek demokrasi yaklaşımını ortaya koymuştur.
Suriye meselesi son noktadır. Bundan önce Libya müdahalesine katılan uçaklar Türkiye’den, İzmir’deki NATO Üssü’nden havalanmıştır.
Malatya Kürecik’teki “füze kalkanı” İsrail güvenliği için İran’a karşı konuşlanmıştır ve ABD’nin emrindedir.
Irak’ta binlerce Müslümanın şehadeti ile neticelenen, yine binlerce kadının namusunu kirleten vahşete Türkiye hava sahsını açarak ortak olmuştur.
Yine Afganistan müdahalelerinde ve Somali vahşetinde de Türkiye rol oynamıştır.
Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin itikat birliği içindeki Müslümana sırtını dönerek, bölgede lider güç olmasına imkan yoktur.
Bu ilahi bir hakikattir.
Bu geçmişe ters yaklaşım sadece örneklerini gördüğümüz itibar kaybına sebep olmaktadır. Batı ile beraber hareket ettikçe sonunu hazırlayacaktır. Bu da ilahi bir hakikattir.
Bu gurur veren imaj bize ceddimizdendir ve dünya üzerinde sadece bize nasip olmuş bir mirastır.
Bu haklı gurur sebebiyle biz de yazılarımızda Türkiye’nin tarihten gelen misyonuna bağlı kalarak, yüzünü menfaat çatışması yaşadığı Batıya dönmesi yerine, itikat ve menfaat birliğinin olduğu Türk İslam âlemine, Türk dünyasına, İslam ülkelerine dönmesi gerekliliğini ifade ederiz.
Ancak Balkanlardaki Türkiye ve Türk algısı konusunda araştırma yapan BİLGESAM’ın raporuna göre, bölgede Türkiye hakkında olumsuz görüşlere sahip Müslümanların sayısında ciddi bir artış gözlenmiştir.
Sırbistan, Karadağ, Kosova, Bulgaristan, Makedonya, Bosna - Hersek, Arnavutluk ve Hırvatistan’a yapılan bir ankette, Türkler “ırkçı ve zalim” olarak ifade edilmiştir.
Kosovalı Müslümanların yüzde 33’ü Türklerin “zalim ve faşist” olduğunu düşünürken, yüzde 42’si ülkemizdeki yaşam kalitesi hakkında olumsuz görüş beyan etmişlerdir.
Bundan 8 sene evvel gerçekleştirdiğimiz Bosna ziyaretimizde oradaki Türk izlerini görmüş, Türk çarşılarını gezmiş ve Türkiye’den geldiğimiz öğrenildiğinde yöre halkının saygısı ve sevgisi ile karşılanmıştık.
Müslümanlıklarını muhafaza eden bu bölgelerde halk iftiharla “Ben Türküm” de demektedir.
Bunu dedirten ceddimizin eli ile İslam’la şereflenen bu yerlerde Müslüman Türk’ün halen hayırla yâd edilmesidir. Can emniyetinin, mal emniyetinin, namus emniyetinin, din ve vicdan hürriyetinin, vatan bütünlüğünün Türklerin eli ile sağlanması olmuştur.
Son dönemde ise değişen Türkiye vizyonu ve özellikle dış siyasette izlenen rota, Müslüman âleminin bize bakışını görünen o ki değiştirmektedir.
Türkiye “Dosta güven, düşmana korku saran” baba devlet yaklaşımını “Hıristiyan Batının dostu ve onun safında” yer alan olarak belirlemiştir.
Üstelik İki yıla yaklaşan Arap Baharı serüveninde demokrasi getirecek ABD’nin yanında tavır belirleyen Türkiye için Balkan ülkelerinden Arnavutluk Müslümanlarının yüzde 24’ü Türkiye’de “işler bir demokrasi” olmadığı görüşünü paylaşmışlardır.
Suriye’ye saldırı konusunda ardı ardına beyanlarda bulunan Türk hükümeti, Müslüman bir ülkeye yönelik operasyonlarda da aktif olarak yer alacağı bu savaşı desteklemesi ile tepki almaktadır. Bu dönemde Müslüman Suriye’ye sahip çıkmak, ne hazindir ki aynı inancı dahi paylaşmadığı Putin’e düşmektedir. Rusya lideri Putin ile yaptığı görüşmede, “Beşer Esad’dan sonrasının kararını Suriye dışında başka ülkeler vermesin. Suriye halkı versin” diyen Erdoğan’ın açıklamalarına karşılık Rusya Dış İşleri Bakanı Lavrov, Hürriyet gazetesine verdiği beyanatta, “Biz askeri müdahale içeren bir karara imza atmayacağız. Esad ayrılmayacak ancak biz istediğimiz için değil, ülkenin büyük kesimi hala onu desteklediği için” diyerek, halkının desteğini arkasına alan Esad’a sahip çıkacaklarını yinelemiş, gerçek demokrasi yaklaşımını ortaya koymuştur.
Suriye meselesi son noktadır. Bundan önce Libya müdahalesine katılan uçaklar Türkiye’den, İzmir’deki NATO Üssü’nden havalanmıştır.
Malatya Kürecik’teki “füze kalkanı” İsrail güvenliği için İran’a karşı konuşlanmıştır ve ABD’nin emrindedir.
Irak’ta binlerce Müslümanın şehadeti ile neticelenen, yine binlerce kadının namusunu kirleten vahşete Türkiye hava sahsını açarak ortak olmuştur.
Yine Afganistan müdahalelerinde ve Somali vahşetinde de Türkiye rol oynamıştır.
Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin itikat birliği içindeki Müslümana sırtını dönerek, bölgede lider güç olmasına imkan yoktur.
Bu ilahi bir hakikattir.
Bu geçmişe ters yaklaşım sadece örneklerini gördüğümüz itibar kaybına sebep olmaktadır. Batı ile beraber hareket ettikçe sonunu hazırlayacaktır. Bu da ilahi bir hakikattir.
Editörün Seçtikleri