Bir olmak vaktidir
Türkiye 301 canını madene gömdü. İhmalin müsebbipleri ortaya çıkarılmalı ve cezalarını çekmelidir. Aynı günlerde Güney Kore'den gelen duygu dolu özür gibi Türk milleti de Soma konusunda hükümetin en azından bir özür dilemesini bekledi. Hatırlanacaktır, Güney Kore Devlet Başkanı ağlayarak tamamladığı basın toplantısında ölenleri koruyamadığı için halkının önünde eğilerek özür dilemişti. Bu halkı teselli edecek ve bir devlet adamının ülkesine olan bağlılığını gösterecek bir jestti. Ülkemizde 'kader' denilerek geçiştirilmek istenen hadise, binlerce canı yakmıştır. Soma'da yaşananlar geçtiğimiz günlerde İstanbul'da protesto edildi. Gezi olaylarından aşina olduğumuz görüntüler yaşandı. Ara sokaklarda atılan bir kurşun, cemevinin bahçesindeki Uğur Kurt isimli vatandaşımızın ölümüne neden oldu. Okmeydanı'nda yaşanan hadisede hayatını kaybeden evladımıza Allah'tan rahmet, acılı ailelerine sabırlar diliyoruz. Tıpkı Uğur gibi, Gezi eylemlerinde hayata gözlerini yuman gençlerin 8'i de Aleviydi. Türkiye hassas günlerden geçmektedir. Millet olarak sağduyumuzu kaybetmeden harekete mecburuz. Zira Alevi-Sünni gerginliğinden nemalanmak isteyen çevreler var. İslam âlemi üzerinde Şii-Sünni farklılığı olarak devam eden bu ayrışımın; İran ile Irak arasında bitmeyen kaosta; Nusayri yani Arap Alevisi olduğu gerekçesi ile üzerine gidilen Esad'ın savaşında örneklerini görüyoruz. Türkiye'de dönem dönem evlerinin kapıları işaretlenen, belli mahallelerde tecride zorlanan, cemevleri taşlanan Alevi kardeşlerimiz büyük bir oyunun parçası kabul edilmekteler. Oysa millet olarak Alevi-Sünni, Caferi, Bektaşi gibi bir ayrımımız hiçbir dönemde olmadı. Kız alıp veriyoruz, düğünde, bayramda, cenazede birbirimize sahip çıkıyoruz. Kaldı ki, 'Ben Aleviyim' diyen bu vatandaşlarımız Kur'an-ı Kerim'de bizzat Cenab-ı Hakk tarafından övülen, sevilmiş ve seçilmiş olan Ehl-i Beyt'in yanındaki kişilerdir. 'Aleviyim' diyenler, İmam Ali'nin yanında yer almaktadır. Bu manadan değerlendirildiğinde bendeniz de kendimi Sünni bir Alevi olarak görmekteyim. Nasıl İslam'ın özü ve yaşanan şekli olan Ehl-i Beyt, ajan faaliyetleri ile bugün unutturulmuşsa; İmam Ali Efendimizi seven aleviler de öteki gösterilmiştir. Mezhep ve meşrebi olmayan peygamberimizden sonraki dönemlerde, İslam tarihini değiştiren büyük yalan olarak kabul edilen Abdullah b. Sebe diye bir kişi uydurulmuş, bu İmam Ali efendimizin takipçilerini karalamak için kullanılmıştır. Yahudi olduğu iddia edilen hayal kahraman İbn-i Sebe ile Şii dünya sapık gösterilmiştir. O günden bu yana Şiiler batıl, Sünni dünya ise hak yolda kabul ettirilerek müthiş bir ayrım cephesi oluşturulmuştur. İncelendiğinde Şii ve Sünni dünyanın itikatta bir olduğu görülecektir. Aralarındaki ameli farklar gayet tabii karşılanması gereken bir husustur. Bugün Müslümanlar arasında yaşanan gerginlik bizi sadece Hz. Peygamber'in beyan buyurduğu, "Müslüman Müslümanın kardeşidir", ikazından uzaklaştırmaktadır. Dönem dönem ülkemizde örneklerini gördüğümüz ayrışım hareketlerini de bu büyük pencereden ayrı tutamayız. Bir olmaya, beraber yaşamaya mecburuz. Polisi, sivili bizim insanımız. Devleti, milleti ile bir bütünüz. Gerek hükümet kanadının, gerek milletimizin, devletin devamı açısından bu birliğin muhafazasına azami dikkat etmesi gerekmektedir.
Editörün Seçtikleri