AB rüyası ve Türk Dünyası gerçeği
Daha önceki yazılarımızda, Türkiye'nin Türkî Cumhuriyetler ile daha sıkı ilişkiler içine girmek suretiyle, Kafkaslar'da inisiyatifi ele alması gerektiğini ifade etmiş ve demiştik ki, "Soykırım iddiaları ile başımızı ağrıtan Ermenistan'ı kendi coğrafyasında yalnız ve sıkıntılı bir konuma getirecek politikalar izlememiz milli menfaatlerimiz gereğidir." Ve yine demiştik ki: "Gözümüzü ve gönlümüzü AB'den, dil, din, ırk, kültür ortaklığımız olan milletlere çevirirsek ve bunlarla işbirliği içerisine girersek milli menfaatlerimize uygun hareket etmiş oluruz."
Ülkemizi ziyaret eden Azerbaycan Meclis Başkanı Murtuz Aleskerov Türkiye'nin Türk Cumhuriyetleri'nin lideri konumunda olduğunu ifade etmiş ve dış politika konusunda daha yararlı adımlar atmamız gerektiğini vurgulamıştır. Türkiye'nin Türk dünyasının lideri olduğu muhakkaktır. Asıl mesele bu tarihî misyonu hakkıyla eda edebilmektir. Kafkaslar'da hassas bir siyaset uygulamak suretiyle dengeleri lehimize çevirmek ve lider ülke sıfatına uygun icraatlarda bulunmak, bu misyonu eda etmek için şarttır.
Azerbaycan topraklarının % 20'si bizi uluslararası platformda soykırım yalanıyla köşeye sıkıştırmak isteyen Ermenistan'ın işgali altındadır. (Bu noktada Rusya'nın Ermenistan'a ciddi şekilde destek verdiği de unutulmamalıdır).
Öte yandan Rusya, Kafkas petrolünün ve doğalgazının işletilmesi konusunda takip ettiği aktif politika ile bölgede ipleri ele almış durumdadır. Daha açık bir ifadeyle Rusya bizim boş bıraktığımız bir dünyada istediği gibi at oynatmaktadır.
O halde yapmamız gereken; bir an evvel AB rüyasından uyanmak ve hariciye politikamızı yeniden gözden geçirmektir. Batının bize "aday ülke" sıfatı vererek, AB yolunda oyalamasının temel sebeplerinden biri Sovyetler'in dağılmasıyla ortaya çıkan dev bir Türk dünyası hakikatinden çekiniyor olmasıdır. Eğer Türkiye tarihî misyonunu hatırlar ve bu dünya ile bir ve beraber olursa, Avrupa, tarih boyunca korkusundan titrediği Türk gücü ile yeniden karşı karşıya gelebilir. İşte batılı dostlarımızın bu duruma tahammülü yoktur ve bu kapıyı bize kapatmak için "AB'ye alacağız" vaadini devreye koymuş ve dış siyasetimizi tamamen AB'ye endekslememizi temin etmişlerdir. Yoksa Avrupa'nın bizi arasına kabul etmek gibi bir niyeti hiç bir zaman olmamıştır ve olmayacaktır. Bu itibarla ait olduğumuz dünya ile bir ve beraber olmamız tarihî ve ilmî hakikatlere uygun, en akıllıca yoldur. Bilhassa Kafkaslar'da izleyeceğimiz politikayı belirlerken, bölge halklarının da menfaatini gözeterek, Türkiye'nin merkezinde olduğu bir dış siyaset çizgisini takip etmemiz esastır. Bu çizgi, Azerbaycan'la ve diğer Türk Cumhuriyetleri ile askerî, siyasî, kültürel ve ekonomik sahalarda beraberlik vücuda getirmek, bloklar teşkil etmek ve uydu değil lider ülke olma yolunda çalışmaktır.
Ülkemizi ziyaret eden Azerbaycan Meclis Başkanı Murtuz Aleskerov Türkiye'nin Türk Cumhuriyetleri'nin lideri konumunda olduğunu ifade etmiş ve dış politika konusunda daha yararlı adımlar atmamız gerektiğini vurgulamıştır. Türkiye'nin Türk dünyasının lideri olduğu muhakkaktır. Asıl mesele bu tarihî misyonu hakkıyla eda edebilmektir. Kafkaslar'da hassas bir siyaset uygulamak suretiyle dengeleri lehimize çevirmek ve lider ülke sıfatına uygun icraatlarda bulunmak, bu misyonu eda etmek için şarttır.
Azerbaycan topraklarının % 20'si bizi uluslararası platformda soykırım yalanıyla köşeye sıkıştırmak isteyen Ermenistan'ın işgali altındadır. (Bu noktada Rusya'nın Ermenistan'a ciddi şekilde destek verdiği de unutulmamalıdır).
Öte yandan Rusya, Kafkas petrolünün ve doğalgazının işletilmesi konusunda takip ettiği aktif politika ile bölgede ipleri ele almış durumdadır. Daha açık bir ifadeyle Rusya bizim boş bıraktığımız bir dünyada istediği gibi at oynatmaktadır.
O halde yapmamız gereken; bir an evvel AB rüyasından uyanmak ve hariciye politikamızı yeniden gözden geçirmektir. Batının bize "aday ülke" sıfatı vererek, AB yolunda oyalamasının temel sebeplerinden biri Sovyetler'in dağılmasıyla ortaya çıkan dev bir Türk dünyası hakikatinden çekiniyor olmasıdır. Eğer Türkiye tarihî misyonunu hatırlar ve bu dünya ile bir ve beraber olursa, Avrupa, tarih boyunca korkusundan titrediği Türk gücü ile yeniden karşı karşıya gelebilir. İşte batılı dostlarımızın bu duruma tahammülü yoktur ve bu kapıyı bize kapatmak için "AB'ye alacağız" vaadini devreye koymuş ve dış siyasetimizi tamamen AB'ye endekslememizi temin etmişlerdir. Yoksa Avrupa'nın bizi arasına kabul etmek gibi bir niyeti hiç bir zaman olmamıştır ve olmayacaktır. Bu itibarla ait olduğumuz dünya ile bir ve beraber olmamız tarihî ve ilmî hakikatlere uygun, en akıllıca yoldur. Bilhassa Kafkaslar'da izleyeceğimiz politikayı belirlerken, bölge halklarının da menfaatini gözeterek, Türkiye'nin merkezinde olduğu bir dış siyaset çizgisini takip etmemiz esastır. Bu çizgi, Azerbaycan'la ve diğer Türk Cumhuriyetleri ile askerî, siyasî, kültürel ve ekonomik sahalarda beraberlik vücuda getirmek, bloklar teşkil etmek ve uydu değil lider ülke olma yolunda çalışmaktır.
Editörün Seçtikleri