Besmele ile başlamak
Havaalanında karşılaştığımız bir sevenimiz, “Hocam, biz sizin her yazınızı severek okuyoruz, her sohbetinizi takip ediyoruz amma dini konulara eğildiniz günleri özledik. Her kanalda farklı açıklamalara rastlanabiliyor. Biz, sizi ölçü alır, Hoca bu konuda ne düşünür derdik ve doğruları sizden dinlerdik, şimdi bundan mahrum kaldık. Lütfen bazı konuları yine hatırlatın” diye tatlı bir sitayişte bulundu.
Dönem dönem aynı mahiyette e-postalar da gelmekte. Halkımız hassasiyetle üzerinde durulması gereken “vesile, şefaat, kulluk, tasavvuf ve rabıta” gibi günümüzde de detaylandırılmayan dini meselelerde bilgimizden istifade etmek istiyor. Bu gerekçe ile bundan sonra köşemizde vatandaşımızın talepleri istikametinde yer vermemizi istedikleri bu başlıkları da ele alacağız.
Her işin başı Besmele olduğuna göre, biz de Besmele ile başlamaktan söz ederek, bu mahiyetteki ilk yazımızı siz sevenlerimizle paylaşalım.
Her işte ve her hususta Allah’a sığınmak, müminin güzel vazifelerindendir. Şeytan, fitne ve fesadını icra ederken mü’minin kalbini istilaya çalışır. Bu onun tabii ve asli halidir.
Şeytanın giremeyeceği tek kalp, arif-i billah olan Hak dostu müminin kalbidir.
Kul, “Euzu”yu okuyunca yani Rabbına sığınınca, Cenab-ı Hak da, “Rahman ve Rahim olan Allah’ın adı ile başlarım” dememizi istiyor. Yani Besmele ile başlamamızı…
Öyleyse her an şeytanın fitne ve fesadı ile karşılaşan mümin için besmelesiz iş, başsız demektir. Yine Besmele eşyanın hakikatini anlamaya da vesiledir.
İnsanın, kendinin büyük bir kâinat olduğunu düşünüp, “Ben kimim, nereden geldim, nereye gideceğim? Bu âleme gelmem benim irademle olmamış” diyerek, yaradılış gayesini düşünmesi, kulluk vazifelerindendir. Bu hal ise “Besmele” ile mümkündür. Zira Besmeledeki nükte, tabiatta ne varsa bütün bunların Cenab -ı Vacibü’l Vücud ‘u işaret ettiğini idrak etmektir.
Malumunuz, Kur’an ayetleri de Besmelesiz başlamaz. Ayetler de bu muazzam kâinatı anlatan deliller olduğuna göre, her varlık bir ayet ve delil makamındadır. Yani ayetler, Allah’ı hatırlatan ve ispatlayan birer delildir.
Cenab-ı Hak, Kur’an-ı Kerim’inde şöyle delil buyurmuştur:
“Hem ölü arz (kudretimize ve ölüleri dirilttiğimize delalet eden) bir alamettir. Onlara biz, (yağmur sebebiyle) hayat verdik. Ondan daneler çıkardık da ondan yiyip duruyorlar.” (Yasin, 33)
Ve yine: “Gece de onlara kudretimize delalet eden bir alamettir. Ondan gündüzü soyar çıkarırız. Bir de bakarlar ki karanlığa dalmışlardır.” (Yasin, 37) buyurulmuştur.
Bu ayetlerde, ölü arzın ve gecenin delil olduğu beyan buyrulmaktadır. Her ayet Besmele ile okunduğuna göre, her şeyi Besmele ile tefekkür etmek, eşyanın hakikatini kavramak olur ki, gerçek bilgi de budur.
Marifetullah, Hakk’ı tanımak, O’nsuz hiçbir varlığın olmayacağını kavramak Besmele sırrındadır.
Bu çerçeveden değerlendirildiğinde, Besmele, Kur’an’ın bir nüshası olan kâinatın ve onda mevcut olan her şeyin anahtarıdır. İyi bilinmelidir ki, Besmeleyi ihlasla ve samimiyetle okuyan bir nefis; sonunda kâinatı, eşyayı, eşyadaki incelikleri ve onda tecelli eden Hakk’ı tanıyacaktır. Şeytanın hile ve oyunlarından emin olacaktır.
Hakk’ı tanımak ve Ehl-i Marifet olmak istiyorsan,”Euzu Besmele” senin de dilinin ve kalbinin anahtarı olsun!
Dönem dönem aynı mahiyette e-postalar da gelmekte. Halkımız hassasiyetle üzerinde durulması gereken “vesile, şefaat, kulluk, tasavvuf ve rabıta” gibi günümüzde de detaylandırılmayan dini meselelerde bilgimizden istifade etmek istiyor. Bu gerekçe ile bundan sonra köşemizde vatandaşımızın talepleri istikametinde yer vermemizi istedikleri bu başlıkları da ele alacağız.
Her işin başı Besmele olduğuna göre, biz de Besmele ile başlamaktan söz ederek, bu mahiyetteki ilk yazımızı siz sevenlerimizle paylaşalım.
Her işte ve her hususta Allah’a sığınmak, müminin güzel vazifelerindendir. Şeytan, fitne ve fesadını icra ederken mü’minin kalbini istilaya çalışır. Bu onun tabii ve asli halidir.
Şeytanın giremeyeceği tek kalp, arif-i billah olan Hak dostu müminin kalbidir.
Kul, “Euzu”yu okuyunca yani Rabbına sığınınca, Cenab-ı Hak da, “Rahman ve Rahim olan Allah’ın adı ile başlarım” dememizi istiyor. Yani Besmele ile başlamamızı…
Öyleyse her an şeytanın fitne ve fesadı ile karşılaşan mümin için besmelesiz iş, başsız demektir. Yine Besmele eşyanın hakikatini anlamaya da vesiledir.
İnsanın, kendinin büyük bir kâinat olduğunu düşünüp, “Ben kimim, nereden geldim, nereye gideceğim? Bu âleme gelmem benim irademle olmamış” diyerek, yaradılış gayesini düşünmesi, kulluk vazifelerindendir. Bu hal ise “Besmele” ile mümkündür. Zira Besmeledeki nükte, tabiatta ne varsa bütün bunların Cenab -ı Vacibü’l Vücud ‘u işaret ettiğini idrak etmektir.
Malumunuz, Kur’an ayetleri de Besmelesiz başlamaz. Ayetler de bu muazzam kâinatı anlatan deliller olduğuna göre, her varlık bir ayet ve delil makamındadır. Yani ayetler, Allah’ı hatırlatan ve ispatlayan birer delildir.
Cenab-ı Hak, Kur’an-ı Kerim’inde şöyle delil buyurmuştur:
“Hem ölü arz (kudretimize ve ölüleri dirilttiğimize delalet eden) bir alamettir. Onlara biz, (yağmur sebebiyle) hayat verdik. Ondan daneler çıkardık da ondan yiyip duruyorlar.” (Yasin, 33)
Ve yine: “Gece de onlara kudretimize delalet eden bir alamettir. Ondan gündüzü soyar çıkarırız. Bir de bakarlar ki karanlığa dalmışlardır.” (Yasin, 37) buyurulmuştur.
Bu ayetlerde, ölü arzın ve gecenin delil olduğu beyan buyrulmaktadır. Her ayet Besmele ile okunduğuna göre, her şeyi Besmele ile tefekkür etmek, eşyanın hakikatini kavramak olur ki, gerçek bilgi de budur.
Marifetullah, Hakk’ı tanımak, O’nsuz hiçbir varlığın olmayacağını kavramak Besmele sırrındadır.
Bu çerçeveden değerlendirildiğinde, Besmele, Kur’an’ın bir nüshası olan kâinatın ve onda mevcut olan her şeyin anahtarıdır. İyi bilinmelidir ki, Besmeleyi ihlasla ve samimiyetle okuyan bir nefis; sonunda kâinatı, eşyayı, eşyadaki incelikleri ve onda tecelli eden Hakk’ı tanıyacaktır. Şeytanın hile ve oyunlarından emin olacaktır.
Hakk’ı tanımak ve Ehl-i Marifet olmak istiyorsan,”Euzu Besmele” senin de dilinin ve kalbinin anahtarı olsun!
Editörün Seçtikleri