info@profdrhaydarbasenstitusu.org

Serapla kendimizi kandırmayalım
05/07/2001 Köşe Yazısı 113
Hayatın huzur ve refahı geçim şartlarına ve iş imkanlarına göre mana kazanır. Şayet şartlarınız mükemmelse ve istenen imkanlara malik iseniz, bu sizin rahat ve huzurlu bir hayat yaşamanız için gerekli olan ortam demektir. Eğer ifade edilen imkan ve şartlardan mahrum iseniz o taktirde huzur ve saadetinizin de olması gereken nispette olmadığını göreceksiniz. Ve bu sahadaki problemleriniz sizi devamlı surette rahatsız edecektir. Bu bakımdan her fert için, ekonomik şartlar geçim standartlarına uygun bir seviyede bulunmalıdır.

Uzun zamandan beri Türkiye bu şartları aramak yolunda bir çok tavizler vererek, deniz aşırı ülkelerden yardım taleplerinde bulunmaktadır. Uygulanan politikalar gereği alınan ve alınacak olan borçlar uyum yasaları bahanesiyle her geçen gün devletimizin itibarını aşağı çekmektedir. Kaldı ki Türkiye, üzerine düşenleri eksiksiz yerine getirdiği halde IMF söz verdiği krediyi vermemiştir. Ekonomide milli çözümler terk edilmiş, global yöntemlerle, verilmesi mümkün olmayan değerler bile mütalaa ve müzakere konusu haline getirilmiştir. Bugün ülke topraklarının yabancılara satışı söz konusudur. Bu değerlerin hukuki boyutta elimizden çıkması durumunda tamiri mümkün olmayan yaralar açılacak ve tarih ve millet önünde verilmesi mukadder olan hesabı hiç bir kudret ve güç önleyemeyecektir.

Genel olarak bu meseleye temas ettikten sonra şunu ifade edelim ki yaz mevsimi dolayısıyla düşmesi gereken enflasyonun hala yerinde sayıyor olması, uygulanan programın ilmî ve mantıkî mesnetten uzak olduğunun göstergesidir.

Talebi azaltarak enflasyonu düşürme geleneği, ekonominin olmazsa olmaz kuralları arasındadır. Şu anda ise maliyet enflasyonu sebebiyle mağdur olan üretici şayet yok pahasına malını satıyorsa, adını korumak, namusu ile işin içinden sıyrılmak içindir. Bunun neticesinde esnaf, borçlarını ödemek için işyerlerini kapatacaktır ki o taktirde satılan; mamul değil, mamulün üretildiği üretim merkezi yani işyerleri olacaktır. Bunun adı ise enflasyon değil stagflasyondur. Ve bu topyekün ülke çapındaki bir batışın göstergesidir.

Hem sonra siz maliye vergilerini mi düşürdünüz? Hayır. Peki sigorta vergilerini mi düşürdünüz? Hayır. İşçi sigortalarını mı düşürdünüz? O da hayır. İşadamlarının kullandığı kredilerin faizleri mi azaldı? Hayır. Üreticinin kullandığı hammadde mamulleri mi ucuzladı? O da hayır. Ve bütün bunlar imal edilen mamule yansıyacağına göre enflasyonun düşmesi nasıl mümkün olabilir? Suyu mu, elektriği mi, kiraları mı ucuzlattınız? Yine hayır. Peki şimdi soruyoruz: Ne ucuzladı veya azaldı ki siz enflasyonun düştüğünden bahsediyorsunuz? Ek vergilerle hesapta olmayan gider kapılarını çoğaltacaksınız, kedi kuyruğuyla oynar gibi döviz piyasasında vatandaşla oynayacaksınız; milleti, sermaye piyasası ve banka kapılarında şans oyunlarına muhtaç ettikten sonra ülke ekonomisinin düzelmesini bekleyeceksiniz.

Bu ancak serapla kendini avutan insanın haline benzer ki, kendi kendini kandırmaktan başka bir şey değildir.