Bir olmak zamanı
Her gün terör haberleri ile bültenlerini açan Türkiye, genç vatan evlatlarını bir bir şehit
vermektedir.
Terörün sıfırlandığı günlerden Gaziantep ilimiz gibi asayişin temin edildiği vilayetlerde ilk defa duyduğumuz büyük çaplı patlamaların yaşandığı günlere şahit oluyoruz.
Bugün terör meselesinin Başbakan’ın “Türkiye’de Kürt meselesi vardır” açıklamasının ardından başladığını dile getirenler vardır. Ya da devlet erkânının İmralı ile direkt temasa geçmesi ve uzlaşı maksadı ile karşılıklı mektup teatisinin devam etmesinin etkili olduğunu söyleyenler olabilir.
Yeni Mesaj gazetesi Başyazarı Muharrem Bayraktar, birkaç gün önce köşesinde şu soruları sormuştu:
Terörün siyasallaşmasına izin veren kim?
Kürt açılımı diyerek dağdan inen eşkıyayı davulla zurnayla karşılayan kim?
Uyguladıkları “facia Suriye politikası” ile Suriye’yi PKK’nın dostu haline getiren kim?
Terörle aktif mücadeleyi pasifize edip, askerin savaş üstünlüğünü yasal düzenlemelerle elinden alan kim?
Hakkâri’yi devlet erkânının giremediği, gidebilenlerin kafeye sığınarak canını kurtardığı bir güvenli il haline getiren kim?
Yazıda soruların tek cevabı “AKP” olarak verilmişti.
Bunlar yazılıp çizilse de unutulmamalıdır ki, terör eylemleri hangi ülkede meydana gelirse gelsin dış kaynaklıdır.
80 öncesinde ülkemizde yaşananları hatırlayalım. Sağcı - solcu diyerek vatandaşlarımız kamplara bölünmüş, hatta “sağ mahallesi - sol mahallesi” diyecek kadar ciddi bir ayrışım yaşanmıştı.
Yaşanan vahim olaylarda pek çok vatan evladı neye inandığını bilmediği gerekçelerle karanlık bir sokak köşesinde kör bir kurşunla yaşamını yitirmişti.
Kaybeden Türkiye Cumhuriyeti devleti, kaybeden Türk vatandaşı olmuştu.
Bugün ülkemizde ayyuka çıkan terör eylemleri de bize ait değildir.
Bizim düğünde, cenazede, bayramda, Kâbe’de tavafta bir araya geldiğimiz, omuz omuza yaşadığımız, kız alıp verdiğimiz, hayatı paylaştığımız, bir olduğumuz Kürt kardeşlerimizle yaşam kavgamız görülmemiştir.
İçinden geçtiğimiz suni gündem vatandaşımızın meselesi olmamıştır.
Ayrışım, bölünme, parçalanma fikirleri bizi bölmek isteyenlerin, Atatürk Türkiye’sindeki üniter yapıya tahammül edemeyenlerin görüşleri, istekleridir.
Tıpkı sağ-sol kavgasında kaybeden Türkiye ve Türk insanı olduğu gibi, eğer terör oyununa gelirsek kaybeden biz olacağız.
O sebeple hassas günlerden geçtiğimiz bu dönemde “metanetli davranmak, birlik ve beraberlikten taviz vermemek” gerekmektedir.
Yoksa bölücü eylemler bizi birbirimize kırdırmak için tezgâhlanan oyunun ilk sahnesidir. Kürt kardeşlerimizin Türk kardeşlerimizle en fazla bu dönemde bir olması, beraber hareket etmesi lazımdır. Gelişmeler ilk anda Kürt vatandaşlarımıza hak vermek adına gibi görünse de, bu oyunun ikinci ve esas bölümünün Büyük İsrail olduğu herkesçe malumdur.
Büyük İsrail’e giden yolda bir mihenk taşı olmak ise “işi bittiğinde o taşın bir tekme ile kenara atılması” ile sonuçlanacaktır.
vermektedir.
Terörün sıfırlandığı günlerden Gaziantep ilimiz gibi asayişin temin edildiği vilayetlerde ilk defa duyduğumuz büyük çaplı patlamaların yaşandığı günlere şahit oluyoruz.
Bugün terör meselesinin Başbakan’ın “Türkiye’de Kürt meselesi vardır” açıklamasının ardından başladığını dile getirenler vardır. Ya da devlet erkânının İmralı ile direkt temasa geçmesi ve uzlaşı maksadı ile karşılıklı mektup teatisinin devam etmesinin etkili olduğunu söyleyenler olabilir.
Yeni Mesaj gazetesi Başyazarı Muharrem Bayraktar, birkaç gün önce köşesinde şu soruları sormuştu:
Terörün siyasallaşmasına izin veren kim?
Kürt açılımı diyerek dağdan inen eşkıyayı davulla zurnayla karşılayan kim?
Uyguladıkları “facia Suriye politikası” ile Suriye’yi PKK’nın dostu haline getiren kim?
Terörle aktif mücadeleyi pasifize edip, askerin savaş üstünlüğünü yasal düzenlemelerle elinden alan kim?
Hakkâri’yi devlet erkânının giremediği, gidebilenlerin kafeye sığınarak canını kurtardığı bir güvenli il haline getiren kim?
Yazıda soruların tek cevabı “AKP” olarak verilmişti.
Bunlar yazılıp çizilse de unutulmamalıdır ki, terör eylemleri hangi ülkede meydana gelirse gelsin dış kaynaklıdır.
80 öncesinde ülkemizde yaşananları hatırlayalım. Sağcı - solcu diyerek vatandaşlarımız kamplara bölünmüş, hatta “sağ mahallesi - sol mahallesi” diyecek kadar ciddi bir ayrışım yaşanmıştı.
Yaşanan vahim olaylarda pek çok vatan evladı neye inandığını bilmediği gerekçelerle karanlık bir sokak köşesinde kör bir kurşunla yaşamını yitirmişti.
Kaybeden Türkiye Cumhuriyeti devleti, kaybeden Türk vatandaşı olmuştu.
Bugün ülkemizde ayyuka çıkan terör eylemleri de bize ait değildir.
Bizim düğünde, cenazede, bayramda, Kâbe’de tavafta bir araya geldiğimiz, omuz omuza yaşadığımız, kız alıp verdiğimiz, hayatı paylaştığımız, bir olduğumuz Kürt kardeşlerimizle yaşam kavgamız görülmemiştir.
İçinden geçtiğimiz suni gündem vatandaşımızın meselesi olmamıştır.
Ayrışım, bölünme, parçalanma fikirleri bizi bölmek isteyenlerin, Atatürk Türkiye’sindeki üniter yapıya tahammül edemeyenlerin görüşleri, istekleridir.
Tıpkı sağ-sol kavgasında kaybeden Türkiye ve Türk insanı olduğu gibi, eğer terör oyununa gelirsek kaybeden biz olacağız.
O sebeple hassas günlerden geçtiğimiz bu dönemde “metanetli davranmak, birlik ve beraberlikten taviz vermemek” gerekmektedir.
Yoksa bölücü eylemler bizi birbirimize kırdırmak için tezgâhlanan oyunun ilk sahnesidir. Kürt kardeşlerimizin Türk kardeşlerimizle en fazla bu dönemde bir olması, beraber hareket etmesi lazımdır. Gelişmeler ilk anda Kürt vatandaşlarımıza hak vermek adına gibi görünse de, bu oyunun ikinci ve esas bölümünün Büyük İsrail olduğu herkesçe malumdur.
Büyük İsrail’e giden yolda bir mihenk taşı olmak ise “işi bittiğinde o taşın bir tekme ile kenara atılması” ile sonuçlanacaktır.
Editörün Seçtikleri