Avrupa'nın ırkçı yüzü
İngiltere'de Asyalı göçmenlere ve Müslümanlara karşı devam eden ırkçı saldırıların ardı arkası kesilmiyor. İngiliz gençler tarafından Asyalıların evleri ve işyerleri tahrip edilirken, bilhassa Kuzeybatı İngiltere'de yaşayan göçmenler, İngiliz polisinin kendilerine karşı adil olmadığını ve olayları önlemede taraflı davrandığını söylüyorlar.
Bu ve buna benzer hadiseler batının hayat görüşünün, insanlığa bakışının en açık misalleridir aslında. İngiltere, sömürgeleştirmek için gittiği her ülkede kendi ırkına üstünlük, temizlik, medeniyet gibi pek çok mânâ yüklemiş ve yerli halkları köleleştirme sürecinde ırkçılık silahını da kullanmayı ihmal etmemiştir. Bilhassa Afrika'nın sömürgeleştirilme döneminde bu metodun uygulandığını görüyoruz.
Avrupa kalesinin temel taşlarından olan Almanya'da ise; geçtiğimiz yüzyılda insanlığı bir dünya savaşına sürükleyen Hitler'in şövenist ve ırkçı zihniyetini bugün devam ettirmek isteyen gruplar mevcuttur. Bunların sayısı küçümsenmeyecek boyutlardadır. Alman makamlarının ifadesine göre Almanya'da 40-50 bin arasında aşırı sağcı bulunmaktadır. Irkçı Alman gençleri tarafından dövülerek öldürülen, evleri kundaklanan, işyerleri yakılan Türklerin sayısı bir hayli kabarıktır. 1993'de Sollingen kentinde bir ev kundaklanmış ve 5 Türk yanarak hayatını kaybetmiştir. Alman basını ve polisi bu saldırıları örtbas etmeye ve gizli tutmaya çalışmaktadır.
Nitekim Berlin'de çıkan bir gazetede eski bir emniyet uzmanı bu saldırılarda polisi suçlamakta ve polisin yabancı düşmanlığı yaptığını söylemektedir. (Berliner-Zeitung: 28. 9. 1992).
Diğer Avrupa ülkelerinde de buna benzer hadiseler cereyan ettiği bir hakikattir. Başta da ifade ettiğimiz gibi bu batı insanının "kendinden olmayan" milletlere bakışıdır. Bu bakış yüzyıllar içerisinde şekillenen bir din, kültür ve tarih birikiminin neticesidir. Bu sebepten olacak ki batı her ayak bastığı yere kan ve zulümden başka bir şey götürmemiştir. İspanyolların Amerika yerlilerine yaptıkları katliamlar üzerine ciltler dolusu kitap yazılmıştır. Aynı uygulamayı Portekizliler, Fransızlar ve diğer batılı milletler de devam ettirmiştir. Yalnız Amerika'da değil, Afrika'da, Asya'da elhasıl ayak bastıkları her toprak parçasında aynı uygulamaya imza atmışlardır. Zira bu insanlar, arenalarda insanların birbirlerini öldürmelerini bir spor müsabakası şeklinde değerlendirerek seyredebilen bir medeniyetin mensuplarıdır. Bugün Avrupa'da görülen ırkçılık hadiseleri bu tarihin ve bu kültürün bir neticesidir. Batı insanı bu birikimle yoğrulmuş, böyle yetişmiştir. Öyle ki bu birikimin, bu medeniyetin ürünü olan fikirler, ilmî hakikatlerle bağdaşmasa da kabul edilmektedir. Bir İngiliz araştırmacı olan C. Darwin'in, mikrobiyoloji ve genetik biliminin keşfiyle beraber çöküntüye uğrayan görüşleri, ifade ettiği mânâ sebebiyle hâlâ kabul görmektedir.
Savaş suçlusu Miloseviç'i şartlar gereği yargı önüne çıkaran batı, onun ırkçı uygulamalarına ve yaptığı zulümlere 5 yıl boyunca destek vermiştir.
AB'ye girmek ve Avrupa'yla entegre olmak için gayret ettiğimiz bir devrede Avrupa'da cereyan eden ırkçılık hareketlerini ve batıyı bu noktaya getiren tarihî süreci iyi değerlendirmemiz lazımdır.
Bu ve buna benzer hadiseler batının hayat görüşünün, insanlığa bakışının en açık misalleridir aslında. İngiltere, sömürgeleştirmek için gittiği her ülkede kendi ırkına üstünlük, temizlik, medeniyet gibi pek çok mânâ yüklemiş ve yerli halkları köleleştirme sürecinde ırkçılık silahını da kullanmayı ihmal etmemiştir. Bilhassa Afrika'nın sömürgeleştirilme döneminde bu metodun uygulandığını görüyoruz.
Avrupa kalesinin temel taşlarından olan Almanya'da ise; geçtiğimiz yüzyılda insanlığı bir dünya savaşına sürükleyen Hitler'in şövenist ve ırkçı zihniyetini bugün devam ettirmek isteyen gruplar mevcuttur. Bunların sayısı küçümsenmeyecek boyutlardadır. Alman makamlarının ifadesine göre Almanya'da 40-50 bin arasında aşırı sağcı bulunmaktadır. Irkçı Alman gençleri tarafından dövülerek öldürülen, evleri kundaklanan, işyerleri yakılan Türklerin sayısı bir hayli kabarıktır. 1993'de Sollingen kentinde bir ev kundaklanmış ve 5 Türk yanarak hayatını kaybetmiştir. Alman basını ve polisi bu saldırıları örtbas etmeye ve gizli tutmaya çalışmaktadır.
Nitekim Berlin'de çıkan bir gazetede eski bir emniyet uzmanı bu saldırılarda polisi suçlamakta ve polisin yabancı düşmanlığı yaptığını söylemektedir. (Berliner-Zeitung: 28. 9. 1992).
Diğer Avrupa ülkelerinde de buna benzer hadiseler cereyan ettiği bir hakikattir. Başta da ifade ettiğimiz gibi bu batı insanının "kendinden olmayan" milletlere bakışıdır. Bu bakış yüzyıllar içerisinde şekillenen bir din, kültür ve tarih birikiminin neticesidir. Bu sebepten olacak ki batı her ayak bastığı yere kan ve zulümden başka bir şey götürmemiştir. İspanyolların Amerika yerlilerine yaptıkları katliamlar üzerine ciltler dolusu kitap yazılmıştır. Aynı uygulamayı Portekizliler, Fransızlar ve diğer batılı milletler de devam ettirmiştir. Yalnız Amerika'da değil, Afrika'da, Asya'da elhasıl ayak bastıkları her toprak parçasında aynı uygulamaya imza atmışlardır. Zira bu insanlar, arenalarda insanların birbirlerini öldürmelerini bir spor müsabakası şeklinde değerlendirerek seyredebilen bir medeniyetin mensuplarıdır. Bugün Avrupa'da görülen ırkçılık hadiseleri bu tarihin ve bu kültürün bir neticesidir. Batı insanı bu birikimle yoğrulmuş, böyle yetişmiştir. Öyle ki bu birikimin, bu medeniyetin ürünü olan fikirler, ilmî hakikatlerle bağdaşmasa da kabul edilmektedir. Bir İngiliz araştırmacı olan C. Darwin'in, mikrobiyoloji ve genetik biliminin keşfiyle beraber çöküntüye uğrayan görüşleri, ifade ettiği mânâ sebebiyle hâlâ kabul görmektedir.
Savaş suçlusu Miloseviç'i şartlar gereği yargı önüne çıkaran batı, onun ırkçı uygulamalarına ve yaptığı zulümlere 5 yıl boyunca destek vermiştir.
AB'ye girmek ve Avrupa'yla entegre olmak için gayret ettiğimiz bir devrede Avrupa'da cereyan eden ırkçılık hareketlerini ve batıyı bu noktaya getiren tarihî süreci iyi değerlendirmemiz lazımdır.
Editörün Seçtikleri