Neler Okuyacaksınız
Çok muhterem Kütahyalı kardeşlerim, hoş geldiniz. Bu akşam burada Mevlana’nın deyimiyle bir Şeb-i Aruz var; düğün gecesi. Bugün kahramanlarımızı anıyoruz, ruhları şad olsun, Allah şefaatlerinden mahrum eylemesin.
Çok kıymetli üstatlarım, ekranları başında bizi takip eden yüce milletim. Bir milletin tarihinde şeref ve haysiyeti, itibarı onun varlığını devam ettiren insanıyla kaimdir. Görüyorum ki milletimizi tarih sahnesinden silmek isteyenler, buna muvaffak olamayacaklar. Çünkü sizler varsınız, Bağımsız Türkiyeliler var, Bağımsız Türkiye var.
Ehl-i Beyt Kim?
Kardeşlerim, bölgemizin ülkemizde sahip olduğu nüfusu itibariyle ehl-i beyt hayranı dostları, kardeşlerime olan yakınlığımı ifade ederek Allah’ın ayetleri ile güzel bir sohbete başlamak istiyorum.
Sevgili Rabb’ımız buyuruyor ki “Yüce Allah ancak ve ancak siz ehl-i beytten her türlü pisliği gidermek ve sizi tertemiz yapmak ister”. (Ahzab Suresi, 33. Ayet)
Ehl-i beyt kim? Tertemiz olanlar; İmam Ali, Hz. Fatıma, Hz. Hasan, Hz. Hüseyin; başta kâinatın efendisi Hz. Muhammed (S.A.V.). Ayetle sabit ki bu insanlar tertemiz, hiçbir lekesi yok. Şimdi onlarla beraber olanlar da, onlar da temizdirler. Bunda kimsenin kuşkusu ve şüphesi olmasın.
Ehl-i Beyti Sevmek Farzdır
2. bir ayet “De ki, ben bu peygamberliğimi tebliğe karşılık sizden yakınlarıma sevgiden başka hiçbir ücret istemiyorum”. (Şura Suresi, 23. Ayet)
Allah'ın sevgilisinin dilinden Allah… Bak ben bütün bu peygamberlik çilesini çektim. Bu tebliği yaparken; beni taşladılar, vatanımdan kovdular, elimi ayağımı yaraladılar, arkadaşlarımı ben şehit olarak verdim, kanlarını akıttılar, gözyaşları döktüler. Ha işte ben bütün bunlara karşılık hiçbir şey, ücret istemiyorum. Ne istiyorum? Ehl-i beytimi sevmenizi istiyorum. İmam-ı Şafi Hazretleri bu ayet-i kelime ile birlikte fetva verir, hükmeder, der ki “Ehl-i beyti sevmek farzdır”.
Mübahele Ayeti ve Dinlerarası Diyalog
Bir 3. ayet, onlarca ayet var, ben bu üçünü okumakla iktifa edeceğim, “Kim sana gelen ilimden sonra seninle tartışmaya girerse de ki “Gelin oğullarımızı ve oğullarınızı, kadınlarımızı ve kadınlarınızı, kendimizi ve kendinizi çağıralım ve sonra da dua edelim” de. Allah'ın laneti yalancıların üzerine olsun.” (Ali İmran, 61. Ayet)
Sevgili arkadaşlar, bu ayet-i kelime meşhur Mübahele Ayeti’dir.
Cenab-ı Peygamber Efendimiz, Necran Hristiyanları’nı İslam'a davet ettiğinde “Ya Muhammed, bizim Müslüman olmamıza gerek yok; zaten biz Müslümanız” diye cevap verdiler. İşte bunun üzerine Cenab-ı vacibul vücud bu ayet-i kelimeyi indirdi. Eğer samimiyseniz gelin bir yeminleşelim, bir lanetleşelim delikanlıysanız. Meydan okuyor Allah’ın sevgilisi, Allah. Bir sonraki gün lanetleşilecek meydana geliniyor. Toplanıyor Necranlılar. Din adamları bunlar hahamlar, papazlar; hepsi bir arada, halk bir arada. Allah’ın sevgilisi bekleniyor ki Haşimoğullarını yanına alacak, güçlü bir kadroyla oraya gelecek. Bir de ne görsün o topluluk; sevgili Peygamber (S.A.V) kâinatın efendisi önde, sağında İmam Ali, solunda Hz. Fatıma-tüz-Zehra, önlerinde iki tane çocuk biri Hz. Hasan, biri Hz. Hüseyin. Aman Yarabbi. Gören Necranlılar, din adamları sakın… Bu insanlar şayet dua eder, derlerse ki “Yarabbi şu dağı yerle bir eğle” vallahi de billahi de Allah onların hatırını kırmaz. Sakın bunlarla mübaheleye girmeyin. Ve derler ki arkasından “Ya Muhammed, biz evet seninle bu muhabeleden vazgeçtik. Ama kusura bakma sana tabi de olmayacağız. Cizre vereceğiz ve hayatımıza deva edeceğiz”.
Şimdi bu ayet-i kelimeyi delil göstererek ‘İslam diyaloğa çağrı yapmıştır’ şeklinde konuşan Amerika'nın köpekleri var. Allah’ın laneti bunların üzerine olsun. Yanlış anlamayın, biz hiç kimsenin inancına karşı değiliz. Ama müsaade et de ben kendi inancımı kendim yaşayayım. Onun da ölçülerini senden öğrenmeyeyim. Hain seni. Allah’ın sevgilisi ne diyor onlara biliyor musunuz? Siz şu 3 sebepten dolayı mümin olamazsınız. Nedir? 1. Haça tapıyorsunuz, 2. domuz eti yiyorsunuz, 3. İsa’ya Allah’ın oğlu diyorsunuz.
Soruyorum; bugün belki bu arkadaşlar, bu inançlarından vaz mı geçti ki “Bunlar da cennetliktir” diyen hainler çıktı? Vaz mı geçtiler? Peki o halde kimler, kimin adına konuşuyor? Bunları söyleyenlerin kimin adına konuştuğunu tespit etmenizi rica ediyorum. Bu millet adına konuşmuyorlar. Bu millet adına konuşmuyorlar. Evet. Onların işi gücü de yanlış anlamayın sihirdir, büyüdür. Ama onların sihir ve büyülerini ben ayaklarımın altına aldım, merak etmeyin. Senelerden beri bu hainler ayağımıza dolanmak istiyor, kafalarını eziyoruz. Hiç merak etmeyin.
Hz. Fatıma Ailemizin, Milletimizin, Kâinatın Gülüdür
Ehl-i beyt başta sevgili Peygamberimizi, saniyen Hz. Fatıma-tüz-Zehra annemizi… Ehl-i beyt sıralamasını biliyor musunuz? Peygamberden sonra gelen Hz. Fatıma-tüz-Zeh… Gül. O, hepimizin gülü, ailemizin gülü, milletimizin gülü, kâinatın gülü; Hz. Fatıma. Allah şefaatinden ayırmasın. İnanarak gittiğinizde, bak yeminle konuşuyorum, inanarak onu ziyarete gittiğinizde hepinizi karşılar. Bunu yaşarsınız. Hiç kuşkunuz olmasın. Bunu yaşarsınız. İliklerinize kadar yaşarsınız. Sizi hıçkıra hıçkıra ağlatır. “Hoş geldin evladım”, der sana. Hiç merak etmeyin. Bu kâfirlere bakmayın. Ve ondan sonra Şah-ı Merdan İmam Ali; mertlerin şahı, delikanlıların efendisi İmam Ali.
Hz. Ali’yi Allah Tayin Etmiş, Hz. Muhammed Mustafa Tasdik Etmiştir
Evet, bugün size çok defa bahsettiğim ama bazı yerlerde bahsetmediğim bir meseleyi, İmam Ali hakkındaki bir meseleyi net olarak ortaya koyacağız ve bu mesele hakkında da eser yazan şahıslardan sadece birkaç tanesini zikredeceğiz. Bu konuyu da böylece inşallah bu akşam kapatacağız. Bakınız, İmam Ali’yi Cenab-ı Peygamber Efendimiz veda haccı döneminde, veda haccından dönerken Gadr-i Hum denilen yerde sahabesini topluyor. Gelen vahiy üzerine orada sahabesine bir insanı tanıtıyor; rıhlet edeceğini, dar-ül bekaya göçeceğini, artık dünya hayatının da sonuna geldiğini beyan eder vaziyette
1. “Ali bin Ebu Talip benim kardeşimdir, vasimdir, halifemdir ve benden sonraki halifedir”. Anladık mı?
2.“Allah Resulü’nün halifesi O’dur, müminlerin emiri O’dur, Allah tarafından tayin edilen hidayet imamı O’dur. Ey insanlar bu, Ali’dir” Allah’ın sevgilisi. Bu hadis uzun da, ben ondan Hz. Ali ile ilgili olan kısımları okuyorum.
3.“O benim kardeşimdir, vasimdir, ilmimi toplayan ve ümmetim arasında iman eden kimseler üzerindeki halifemdir”.
4. “Ey insanlar, ben hilafet emirini kıyamet gününe kadar imamet veraseti olarak neslime emanet ediyorum.”.
5. “Ali, Allah tarafından tayin edilen imamdır”. Yani Hz. Ali’yi kim tayin etmiş? Allah tayin etmiş. Kim tasdik etmiş? Muhammed Mustafa (S.A.V.).
“Benden sonra Ali, Allah'ın emri ile sizin veliniz ve imamınızdır. İnamet makamı ondan sonra da Allah ve Resulü ile görüşeceğiniz güne kadar onun evlatlarından olan benim neslimin hakkıdır”.
İşte bu olaydan hemen sonra sahabe, 120.000 sahabe, ala rivayet, kalkıyor İmam Ali’yi tebrik ediyor. Hz. Ömer, Hz. Ali'nin yanına geliyor “Dahin, dahin ya Ali”, ‘tebrik ederim, hayırlı olsun, kutlu olsun’. Hz. Ebubekir, orada biat ediyor.
Sevgili kardeşlerim Selman-ı Farisi, Ebu Zer Gıfârî, Mikdad bin Esved, Ammar bin Yasir, Halid bin Said bin As, Büreyde Eslemi, Ubey bin Ka’b, Huzeyme bin Sabit, Ebu Huseyme bin Tayhan, Sehl bin Huneyf, Osman bin Huneyf, Ebu Eyyüb el-Ensari, Cabir bin Abdullah el Ensari, Huzeyfetül Yaman. Bunlar sahabenin doruk noktada sevilen, seçilen Allah Resulünün dostları. Huzeyfetül Yaman, Sa'd b. Ubade, Kays bin Sa’d, Abdullah bin Abbas ve Zeyd bin Erkam’dır.
Ben İmam Ali’nin Himmeti, Hz. Fatıma’nın Nazarı, Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin’in Nefesiyle Konuşuyorum
Sevgili kardeşlerim bakınız ben işin çok derinliğine gitmeyeceğim ama şimdi size şunu söyleyeceğim; asırlardan beri bu topraklar üzerinde bir kıyam yapıldı, kıyım yapıldı affedersiniz. Canlara kıyıldı ve maalesef envai türlü kötülükler icra edildi; bilhassa 2. Mahmut döneminde, bazı tarikatları da yanına alarak. Eğer biraz kafa kaldırırlarsa, bütün vesikalarıyla bu hainleri de yüce Türk milletine ve bütün insanlığa tanıtacağım. Hiç merak etmeyin. Yahu Hoca sen kim oluyorsun? Ben İmam Ali'nin himmetiyle, Hz. Fatıma’nın nazarıyla, Hz. Hasan'ın, Hz. Hüseyin'in nefesiyle konuşuyorum aptal seni. Sen kimsin? Nesin sen? Sen nesin? Senelerce eşkıyalık yaptın. Haddini bil, hududunu bil, hakkını bil. Eğer bilmezsen bir gün bir Molla Kasım gelir, sana haddini bildirir. Bu Allah'ın elindedir ne senin ne benim elimde. Eğer inanıyorsan tabii. Bunlar derler “Allah'a inanırız” ama giderler Amerika'ya teslim olurlar. Camide namaz kılarken “Oğlum Amerika’sız olur mu”. Allah’ı değiştirdi, yerine Amerika’yı koydu. Hınzır seni. Kime inandığını unuttu. Şimdi bu hareket herkese tevhidi tanıtıyor, ehl-i beyti tanıtıyor; Müslümanların birliğini, beraberliğini, Türk milletinin kâinata hâkimiyetini ilan ediyor. Bu hareket bu, bunu iyi bilin.
Türk: Allah’ın Askeridir
Sevgili kardeşlerim ‘Türk’ kelimesiyle bazıları oynamaya kalkıyor. Oğlum, senin boyun çok kısa. Buna senin boyun yetmez, burada o kadar kısa kalırsın ki. Türk nedir biliyor musun? Sen biliyor musun? Türk ne biliyor musunuz? Allah’ın askeridir Türk. Tarih bunun adına, biraz lütfen sosyoloji tarihi okusunlar, dinler tarihi okusunlar, tarihte bunun adına ‘asakirullah’ ismi verildi. Ne demek bu? Allah'ın askerleri. Kimmiş o? İşte şu karşımda seyrettiğim. Allah'ın askerlerisiniz. Şimdi sizi küçümsüyorlar. Ulan sen kimsin be? Sen nesin? Bak orada, marşta okudu “Bir gün gemiler dağlara tırmandı denizden, kudret ve zafer bizlere miras dedemizden”. Öyle değil mi? “Göktürkler, Uygurlar, Oğuzlar, Peçenekler; Türk’ün tarihine yüce bir zafer ekler”. Öyle. Yani şimdi bu milleti tanımıyor; ayağının altına almış, inkâr etmiş. Sen Türk’ü inkâr edemezsin; kendini inkâr ediyorsun, kendini sıfırla çarptın. Aynaya bak kendini gör. Bak o senin gibi konuşanlar geçmişte ne hale geldiler? Bir türkü vardır “Anana bak gör halini” bu türküyü söylesin. Anasına baksın, kendini görsün. Hasta bunlar, hasta ruhlu insanlar.
‘Türk’ Hacı Bektaş Veli’nin Oluşturduğu Medeniyetin Adıdır
Sevgili kardeşlerim, bizim Türklüğümüz sıradan bir Türklük değil. Az evvel söyledik; Allah'a asker olmuş bir kavram. Sekizinci asrın sonlarından itibaren İslam’a ‘evet’ deyip o mutlu bahçeye girenler; sonra bölük bölük dine girdiler. İnanır mısınız kapı kapı dolaştılar; Türk bölgelerini İslam’a getirdiler. İşte bunlardan bilhassa Hz. Hüseyin’in şahadetinden sonra, Kerbelâ Olayı’ndan sonra; Cenab-ı Peygamber Efendimizin torunları Horasan’a, Maveraünnehir bölgesine geldiler. Orada işte Hacı Bektaş’ın babası, Peygamber Efendimizin Musa Kazım torunlarından, O dünyaya geliyor ve Hacı Bektaş Hünkâr’ın dünyaya gelmesine vesile oluyor. Hünkâr o dünyada Ahmet Yesevi’nin tezgahından geçiyor; nefsini tezkiye ediyor, ruhunu yüceltiyor, Allah'a vuslat ediyor. Hacı Bektaş sıradan bir insan değil; Anadolu'nun maneviyat genelkurmayı başkanı, bunu iyi tanıyın, Hacı Bektaş bu. Onu Ahmet Yesevi irşad makamına getirdikten sonra, Anadolu'ya bir ekiple gönderiyor. Çok enteresandır, bugün işte Hacı Bektaş civarına geliyor, hepiniz kabrinin olduğu yeri bilirsiniz, oraya geliyor, o civara. Türkmenler onu karşılıyor. Hacı Bektaş’ın anası Türkmen’dir. Babası Arap’tır, anası Türkmen’dir. Türkmen var mı içinizde? El kaldırsın. Azsınız ya ben de ilave edeyim size. Evet, Türkmenler arkadaşlar, ama öyle Türkmenler ki; bunların hepsi neredeyse üçkâğıtçı, yalancı, dolandırıcı, adam kaçıran, hırsızlık yapan o tip insanlar. Hacı Bektaş bunlardan öyle mükemmel, öyle fevkalade bir kadro oluşturuyor ki; onları evvela Müslüman, İslam’a davet ediyor, Müslüman ediyor. Nefis tezkiyesine tabi tutuyor ve bu insanlardan Anadolu’yu İslamlaştıracak kadroyu yetiştiriyor. Anadolu Yaylası’na bu Türkmenler, arkadaşları hep beraber dağılıyorlar. Anadolu Süryani’si, Geylani’si, Yezdani’si, Rum’u, Ermeni; hepsi ‘bila istisna eşhedü en la ilahe illallah ve eşhedü enne Muhammeden abdühü ve resulühü’ şahadet cümlesini söyleyerek Müslüman oluyorlar. İşte ‘Türk’ bunun adıdır; bu medeniyetin adıdır. Bunu içinde kim var? Laz var, Çerkez var, Boşnak var, Süryani var, Keldani var, Rum’u var, Ermeni’si var. Ama bunların tamamı Müslüman. İslam potasında Türklük adında yoğruldu, yoğruldu, yoğruldu; Allah'ın askeri bir Türk milleti ortaya çıktı. Tarihin dilinden düşmeyen bu destanı, eğer senin cehaletin büyük olursa ayaklar altına almaya çalışırsın; o da sana bir çalım atar kafanın üstüne yuvarlanırsın. Öyle değil mi?
Sevgili kardeşlerim, bütün mesele işte o nefesle beraber olmak, onunla beraber yola devam etmek. Türkiye’mizin geldiği bu noktada şunu çok iyi görmemiz lazım; biz esasen birçok defa bu badirelere düştük. Ne hikmetse nefsine ve şeytana çok aldanıyor bizim insanımız; inanların böyle bir garip yönü var, zaafı var. Hemen şeytan bir çalım atıyor, o da bu çalıma eğiliyor. Şimdi şeytana karşı dik durmaya var mısınız? Şeytanın avukatlarına karşı dik durmaya var mısınız? Şeytanı temsil edenlere karşı dik durmaya var mısınız? O zaman merak etmeyin. Merak etmeyin. Nasıl kuva-yi milliye döneminde merhum Mustafa Kemal Atatürk'ü Cenab-ı Hak bu millete milletin kurtuluşu olarak, bir fatih olarak gönderdiyse; elhamdülillah bugün de sizleri gönderdi. Bunda kuşkunuz olmasın. Anlaştık mı?
Mustafa Kemal Kimdir?
Peki, Mustafa Kemal kim? İşgal edilen Anadolu'da Akdeniz'i gitmiş, Ege’si gitmiş, Marmara’sı gitmiş, Karadeniz’i gitmiş; her taraf bilfiil işgal edilmiş. Böyle bir ülkede 1919’un 19 Mayıs’ında bir küçük Bandırma gemisiyle İstanbul’dan Samsun’a çıkıyor. Eûzü’yü çekiyor, besmeleyle karaya ayağını atıyor. İşte Mustafa Kemal, bu askerin adı. Mustafa Kemal bu. Peki kimdir bu insan?
Bu insan öyle bir mübarek anadan dünyaya geldi ki, annesinin adını biliyorsunuz değil mi? Gelin hep beraber söyleyelim; Molla Zübeyde. O kadar dindar, o kadar Allah’a aşık, Resulüne aşık, ehl-i beytine aşık ki; adına Molla Zübeyde diyorlar. Gece gündüz Bektaşi dergâhında hizmet eden, insanların her türlü ihtiyacına cevap vermeye çalışan, yüce bir insan. Böyle dindar bir insan. Kim? Molla Zübeyde.
Babası kim biliyor musunuz? Babası, yine Bektaşi ailelerinden sağlam bir insan. Onun babasının tarafı İmam Rıza’yı çok sevdiği için, İmam Rıza’ya hürmeten çocuklarının adını Ali Rıza koyuyorlar. Zaten İmam-ı Rıza'nın orijinal adı da Ali Rıza’dır.
Şimdi, İmam-ı Rıza’nın adını ad olarak taşıyan Ali Rıza’yla Molla Zübeyde'nin bir araya gelmesinden Mustafa Kemal denilen çocuk dünyaya geliyor. Mustafa. Hocası kabiliyeti, zekâsı, feraseti, işlemleri yüzünden “Yahu benim de adım Mustafa, senin de adın Mustafa. Ama sen çok farklısın. Sana gel Kemal ismini ilave edelim”. Ondan sonra o çocuğun adı Mustafa Kemal oluyor. Anlaşıldı mı?
Mustafa Kemal, 8 Yaşında Hafız Oldu
Bakın bu Mustafa Kemal kim? En küçük yaşta Kur'an öğreniyor. 7 yaşında Kur’an’ı hatmediyor. Biliyor muydunuz bunları? Bilmiyorsunuz. Doğruyu konuşun, biliyor muydunuz? E niye konuşmadınız peki bugüne kadar? Ona dinsiz dediler; dinsizler, ona dinsiz dediler. Şerefsizler, ona dinsiz dediler. Öyle değil mi? Ve yetmedi, yetmedi. Mustafa Kemal sade bu Kur'an'ı öğrenen değil; Kur’an’ı hıfzeden, hafız. Hafız Mustafa Kemal, 8 yaşında hafız oldu. Ömür boyu yanından hiç hafız ayırmayan… Kendi döneminde, o dönemin meşhur hafızlarından Yaşar Hafız’ı yanına alıyor, devrin kıraatını en iyi bilen hafızlarını yanına alıyor. Kur’an’ı okutuyor, onları dinliyor; kendi okuyor, onlara dinletiyor. Şimdi Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ne cumhuriyet tarihinden bu tarafa böyle bir cumhurbaşkanı, devlet başkanı, başbakan geldi mi? Soruyorum, soruyorum size. Çok yavaş konuşuyorsunuz. Olmadı. Gelmedi ve gelemez. Bunu iyi bilesiniz.
Ama ne oldu? Gündüzü gece yapmak için iftira kampanyaları, İngiliz ajanları, Batı ajanları devreye girdi. O mübarek kadına iftiralar yaptılar. Canım, onun babası yoktur, dediler. Bunlar sevgili arkadaşlar, konuşurken heyecanıma bağışlayın, şerefsiz bile olamazlar; köpeğin teki bunlar. Bunlar hain. Şerefsizin de bir şerefi var; bunlarda hiçbir şey yok. Ben bunları çok iyi tanırım. Sevgili arkadaşlar, sonra bir gün öğreniyorum ki meğer bu adam senelerce İngiliz’e yamaklık yapmış, uşaklık yapmış; caka satıyor bize. Senin Allah iki gözünü de kör etsin. Zaten kör ya. Yani kör, tabii şimdi, bakar kör derler; bunlar o cins insanlar. Göremezler. ‘Hatemallâhu alâ kulûbihim ve alâ sem’ıhim ve alâ ebsârihim gışâvetun ve lehum azâbun azîm’. (Bakara Suresi, 7. Ayet) Bu cins insanlar bunlar; hak ve hakikati göremezler.
Mustafa Kemal’in Kurduğu Parti Maalesef Öldü; Yerine Bağımsız Türkiye Partisi Geldi
Kardeşlerim bugün, dün Mustafa Kemal işte o fakir, fukara, yoksul milletten, çöken imparatorluktan; misak-ı milli hudutlarında Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni kurdu ve bizlere bunu emanet etti. Şimdi bunu korumaya var mıyız? Sevgili arkadaşlar, tabi bu neyle oluyor? Siyasi partilerle olacak. Şimdi, merhum Mustafa Kemal Atatürk’ün kurduğu parti; Amerika’ya gidiyor, Amerika’dan ders alıyor. Amerika’da oturanlarla beraber hasbihal ediyor, Türkiye’ye gelip mesaj taşıyorlar. Mustafa Kemal’in kurduğu parti maalesef öldü; yerine Bağımsız Türkiye Partisi geldi. Bunu böyle bilesin.
Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni Kurmaya Bir Şeyh-i Kamille Beraber Karar Veriyorlar
Sevgili kardeşlerim, Mustafa Kemal Atatürk bir Bektaşi ailesinin, Bektaşi evladıdır. Bunu biliyor muydunuz? Yok. Peki Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin kuruluşuna Mustafa Kemal Atatürk nasıl karar verdi? Gelin, hep beraber bunu dinleyelim. Merhum Hacı Bektaş'a gidiyor. Hacı Bektaş’ta Cemalettin Çelebi Efendi var; Bektaşi tarikatının şeyhi, şeyh-i kâmil. 3 gün onunla beraber oluyorlar. Yanlarında bir tane dahi hizmetçi tutmuyorlar; hizmetlerini kendileri görüyorlar ve en sonunda Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni kurmaya bir şeyh-i kamille beraber karar veriyorlar. Bir mürşid-i kamille yola çıkan adamın adına Mustafa Kemal denir. Körler, sağırlar, hayasızlar. Mustafa Kemal bu.
Ama Hocam ya tekkeleri kapattı. Doğru, tekkeyi kapattı. Asker var, askerlik var, savaş var. Adam tekkeye gidiyor, askerlikten kaçıyor. E ne yapacak? Her tarafı tekke doldursun; millet oraya askerden kaçmak için mi gitsin? Ve rahmetli Bülent Ecevit, bizzat ben bunu dinledim, “Mustafa Kemal Atatürk tekkeleri kapatmakta ısrarlı değildi, onları açacaktı”. Kulaklarımla duydum. Anlaşıldı mı? Yani, dedikleri gibi bir insan değil Mustafa Kemal. Şartlara göre tedbirini alan, ona göre tavrını belirleyen bir insan.
Çiftçilere Karşılıksız Kredi Vermeyi İlk Defa Mustafa Kemal Atatürk Emretti
Şimdi işin bir tarafı bu, diğer tarafı; Mustafa Kemal Türkiye’de olmayan işleri başlattı. Ne yoktu Türkiye’de? Tarım bugünkü gibi bitmişti; artı sanayi yoktu, hiç zaten yoktu; hayvancılık tükenmişti. Koskoca Anadolu, viran bir hale gelmişti. İlk defa, tarımla iştigal eden insanlara karşılıksız kredi vermeyi Mustafa Kemal Atatürk maliyeye talimat vererek emretti. Nedir bu biliyor musunuz? Avans. Eskiler bilirler, ben çocukken biliyorum, rahmetlik babam tütün yetiştirirdi; kışın ortasında giderlerdi Tekel vasıtasıyla Ziraat Bankasına, atıyorum kaç kilo tütün yetiştirecek… Biz azdık; yani babam, ben, annem. Zaten babam, anamı çalıştırmazdı. Babam çok iyi bir insandı, Allah rahmet eylesin. Ben de pek çalışmazdım. Babam da yapsa yapsa 400 kilo, 500 kilo tütün yapabilirdi. Giderdi kışın ortasında, ocak ayında avans alırdı. Ne? 500 kilo tütünün, 250 kilosunun karşılığını nakit alırdı. Bununla işçi çalıştıracaksa işçiye, gübre alacaksa gübreye, tohum alacaksa tohuma vs. ve bir de, o mevsime gelene kadar onun parasıyla geçinirdi. Bunu kim yaptı? Mustafa Kemal Atatürk. Ve tarım, o günlerin şartında ayağa kalktı. Yerli malı, yurdun malı, her Türk onu kullanmalı. İlkokulda biliyorsunuz, benim yaşımda olanlar bilirler. O günün… Ama bugün yerli malı, yurdun malı, her Türk onu kullanmalı değil; yerli malı, yurdun malı, herkes buradan kovulmalı.
Bu Toprakların Kıymetini Bilin, Taşınız Toprağınız Altındır
Eee benim kardeşim ya sen nasıl siyaset adamısın? Benim ülkemin yeraltı kaynakları 10 tane Türkiye değil; vallahi billahi 100 tane Türkiye bakar. Biliyor musunuz? Hatta bir gün Gümüşhane’de arkadaşlarla sohbet ediyorum, Gümüşhaneli kardeşlerime dedim ki “Bu toprakların kıymetini bilin, taşınız toprağınız altındır”. Niye biliyor musunuz? Yeni bir damar keşfedildi Artvin'den Gümüşhane’ye. Arkadaşlar 1 ton toprakta 1 kilo 250 gram altın çıkıyor. Dünyada en verimli altın miktarı 1 ton toprakta 17 gramdır. Kaç misli bunun? Ne 10 ya. Aşağı yukarı… Ya hesap edin, bulun işte. Onun hesabını da bana bırakmayın. Sevgili arkadaşlar ben o zaman dedim Gümüşhanelilere “Bakın beraber olalım. Ben bir eliniz yağda, bir eliniz balda; sadece Gümüşhane’nin kaynaklarıyla Türkiye’yi 100 sene bakarım”. Güvenmediler bana. Noter tasdikli senetler devreye koydum. Sizin elinize de gelmiş olması lazım.
Siyasetçinin Vazifesi Milletine Proje, Program Üretmek, Tez Ortaya Koymaktır
Burada hukukçu ağabeylerim var. Muhterem Emekli Hakim Selim Bey ağabeyimiz, yanlış konuşursam beni düzeltsin. Burada hukuk profesörleri, ağabeylerimiz var, hukukçu avukatlar var. Yani benim kadrom bugün bak yeminle konuşuyorum vallahi de Türkiye'de yok, dünyada yok. Bunu iyi bilin. Biz bunu yetiştirdik. Biz 4/4’lük kadroyuz. Ak Parti’si ne ya. Cumhuriyet Halk Partisi... Küçümsemek için demiyorum, vallahide billahi de tallahi de… Kur’an getirin el basayım; ilmimizin zekâtı etmez bunlar ya. Kim bunlar ya? Bu adamlar kim? Bu adamlar dünyanın global güçlerine teslim olup Türk’ü teslim eden adamlar. Çok özür dilerim, bir tabir kullanacağım; müşkül-ü hünsa olmuş bunlar; ne kadın ne erkek, belli değil ki halleri. Nasıl siyasetçisin sen? Siyaset adamının vazifesi; milletine proje üretmek, program üretmek, tez ortaya koymaktır. Duma’da alkışlama… Kim? Rusların alkışlaması, seni sevmesi. Rusları da tebrik ediyorum. Bize öyle bir oyun yaptılar ki; bu Amerika var ya, samimi konuşuyorum, iblis eğer onun döneminde olsaydı “Yarabbi beni yaratmana gerek yok”. Niye? “Bu o kadar büyük şeytan ki, bunun yaptığı işi kimse yapamaz”. Şimdi, bu adamlar propagandayı çok iyi beceriyorlar.
Türk’ün Bütün Adetleri Azerbaycan’da
Ben Bakü Devlet Üniversitesi’nde 14 yıl öğretim üyeliği yaptım. Şarkiyat Profesörüydüm ve aynı zamanda İslam Felsefesi Doktoruydum. Sevgili arkadaşlar, oraya ilk gittiğim zaman… Yorulmadınız değil mi? Aa, dediler orada namus yoktur, aile yoktur, o yoktur, bu yoktur. Biz de tedirgin vaziyette gittik, baktık ki; Türk’ün bütün adetleri Azerbaycan’da. He vallahi. Akşam namazından sonra bir kadını Bakü sokaklarında bulmanız vallahi de mümkün değil billahi de. Benim orada sevgili dostlarım, arkadaşlarım var. Nasılsınız, dedim. Dedi “Ya sizin demokrasi bize geleli, aileyi de bozduk” dedi. Şimdi sevgili arkadaşlar böyle, tertemiz bir dünya ve hakikaten çok güçlü ilim adamları var.
Milli Ekonomi Modeli’nde Esas Alınan Konular Müslüman Türk’ün Örfüdür, Adetidir, Geleneğidir
Allah'ın takdiri bu ya; Rusya bir tökezledi ve ben 2005 yılında, eserim oradadır, ‘Millli Ekonomi Modeli’ kitabımı yazdım. Bu bir tezdir. Ama bu tez benim hayatımın tecrübesiyle, bilgisiyle, ekonomiye bakış tarzımla, bir Müslüman Türk kimliğiyle yazılmış bir eserdir. Onun için bizim Ahmet Kaşemoğlu, Dünyamali Veliyev şunu söyler profesör arkadaşlar, bunlar iktisatçı “Hiçbir zaman bu eseri bir ecnebi yazamaz, ancak bunu bir Müslüman Türkoğlu yazabilir”. Doğrudur. Çünkü onda esas aldığımız konular Müslüman Türk’ün örfüdür, âdetidir, geleneğidir. Eseri bir okursanız baştan sona, bu dediklerimi çok daha iyi anlayacaksınız.
Şimdi, 2005 yılında biz bunu dünyaya deklare ettik, bu tezi dünyaya deklare ettik. Rusya’dan da Gavriletz, Lisiçkin, Lebedev, Dr. Victor Minin Prof. Dr. Victor Minin, bir de Victor Volkonsky. O günün… Daha var insanlar da bunlar hatırımda kalanlar. Şimdi tabi biz orada neticede ilim adamlarıyla konuşup bu tezin noksanı, fazlası, yanlışı var mı bunu tartıştık ve hepsi dediler ki “Dünya böyle bir tez görmedi”. Lisiçkin o gün enteresan bir söz söyledi “Biz böyle bir ekonomi tezinin Ruslar tarafından yazılacağını bekliyorduk; maalesef bu size nasip oldu”.
Rusya’da Milli Ekonomi Modeli 3 Yıllık Kalkınma Planı Programına Alındı
Evet sevgili arkadaşlar, şimdi sevgili Ruslar gittiler memleketlerine 2006’da bir toplantı yaptılar; iktisat, ekonomi toplantısı. Federasyonun artık neresi varsa ekonomiyle ilgilenen; siyasetçisini, iş adamını, ilim adamalarını vs. yanlış hatırlamıyorsam 500’e yakın insan Rusya’da toplandı ve bizim ekonomi modelini Lisiçkin, şu anda Milli Ekonomi Derneği’nin de ikinci başkanıdır, baştan sona kadar okudu, anlattı. Tabi böyle bir tez duymadıkları için de, beni diyor dakikalarca ayakta alkışladılar. Dediler ki, biz bu tezi… Hangi tez bu, kim yazdı bunu? Ha bak bunu tam belleyelim.
Arkadaşlar, 3 yıllık Rusya’nın kalkınma palanı programına alındı orada. Oradan bu tarafa, bu insanlar bu modeli uygulamaya başladılar; tamamını değil. Mesela çocuk parası yoktu, onu devreye koydular; doğum ikramiyesi yoktu, onu devreye koydular; sigortalama yoktu… Kısaca, bizim tezden uygulayabildiklerini koymaya başladılar ve sonuçları… Çok ciddi bir millileşme getirdiler; global sermayeye teslim ettikleri bütün kaynaklarını geri aldılar. Aynen bizim dediğimiz gibi yürümeye başladılar. Aradan işte kaç sene geçti? Şu kadar, zamana kadar bu bizim tezi incelediler. Zaman zaman 1 senede bir, 6 ayda bir, bazen 2 senede bir bu arkadaşlar yani iktisat kurulu; bana adamlarını gönderiyorlar, benimle sohbet ediyorlar.
Bir sohbetim de, tahminen 5 buçuk yıl evvel olması lazım, Victor Minin Ramazan-ı Şerif'in birinci gününde baktım, benim köye gelenler vardır bilirsiniz, böyle biraz da şişmancadır; sallana sallana geliyor. Ben de iftar ettim, söz verdim, iftar programlarına katılmak için yola çıktım. Baktım öyle hafif bir ışık arasında, kapıdaki lambalardan “Ya Victor hoş geldin” falan; yanında 2 tane Kazan’dan arkadaş var, onlar Türkçe biliyorlar, tercüme ettiler. Ben dedi, seni ziyarete geldim. Güzel ama dedim, ben yurt gezisine çıkıyorum. O zaman gel beraber gidelim, gittiğim yerleri de görürsün. Tamam, dedi ve biz bir gün sonra yedik, içtik tabi söz aramızda bizim Ali Victor da Türk yemeklerine bayılıyor.
Sevgili arkadaşlar, bir sohbete oturduk, teraviyi kıldıktan sonra; sahur vaktine kadar bu sohbet devam etti. Ben şimdi bir taraftan düşünüyorum, diğer taraftan da Victor’u takip ediyorum. Ama yahu dediklerine bir mana veremiyorum. Diyor bana ki, “Amerika çöktü.” Allah Allah… “Nerden çıkardın bunu”, dedim. “Bizim istihbaratımız bize haber verdi.” “Victor” dedim, “Amerika çökmez”. O tabi “Amerika çöktü” diyor, ben “Amerika çökmez” diyorum “Amerika’da çöken kapitalizm, haberin olsun” dedim. “Bizim ekonomi modeli onu çökertti, gitti” dedim; “o bir daha geriye gelmez, dirilemez. Yok kapitalizm değil, Amerika çöktü” derken; “e peki” dedi, “niçin Amerika çökmedi?” Dedim, “Amerika’nın doları var; doların arkasında Amerikan ordusu var. Bu sebepten dolayı dünyanın geçerli parası dolar. Ne yaparsan yap, dolar her yerde. Türkiye’de var mı? Var. Rusya'da var mı? Var. Afrika'da var mı? Var. Asya'da var mı? Var. Avrupa'da var mı? Var”. “Hııııı,” dedi. “Tamam işte”, dedim. “Peki” dedim, “bunun inceliğini anlayabildiniz mi? Burada,” dedim “Amerika bütün dünyayı soyuyor.” Bunu deyince dikkat kesildi. “Ne demek bu”, dedi. Dedim, “ya adam karşılıksız para basıyor.”
Paranın Tanımını Bizim Ekonomistler Maalesef Bilmiyorlar
Şimdi Ali Babacan’ı dün takip ediyorum, sağ olsun Ali Babacan ekonomide dünyanın şaheseridir. Sevsinler onu. Para basmakla bu işler olur mu, diyor. Sen ya… Sen ancak bu işlerin köleliğinden anlarsın. Sen paranın ne olduğunu biliyor musun Ali? Gel sana parayı ben anlatayım. Parayı bizim ekonomistler maalesef bilmiyorlar. 35 yıldan beri bu milleti sömürüyorlar. Ne kadar zengin oluyorsak, o kadar batıyoruz. Niye? Çünkü bir misal vereceğim, bu yıl 1,5 katrilyon bizim gayrisafi milli hasılamız. Merak etmeyin, benden iktisatın a’sından z’sine öğreneceksiniz. Onlar gibi anlaşılmaz kelimelere sığınıp da, anlaşılmaz bir şey anlatmam. Benim anlattığım şeyi herkes anlar, hiç merak etmeyin. Çünkü bu, benim meselem. Yani ben ekonomiyi avucumun içinde biliyorum arkadaşlar. Benim avucumun içinde ne var? Bak burada parmağımın damarları var, avucumun damarları var, kan gidiyor. Haa aynen öyle biliyorum ben ekonomiyi. Hiç endişe etmeyin.
Şimdi kalkınmış ülkeler diyor Türkiye gibi olan ülkelere ki, sizin milli paranız geçerli değildir; fex piyasalarında biz bunu kabul etmiyoruz. Eğer siz geçerli olmak istiyorsanız, ne yapacaksınız? Hazinenize bizim doları veya euroyu koyacaksınız, onun karşılında ne var, o kadar para basacaksınız. Anladık mı burasını? Deme bizim cebimizdeki para. Bak bak bende çok var; 100 lira var, 10 lira var, 50 lira var. Sizde var mı? Ama bu bizim para değil, yanlış anlamayın. Kimin parası? Borç aldığımız devletlerin hazinemize koyduğumuz parasının karşılığı olan tercüme; buna ‘tercüme para’ denir. Bize ait değil.
Sevgili arkadaşlar, bir milletin bu mantıkla kalkınması hiç mümkün değil.
Amerika’nın Oyununu Bozmak İçin Mal Sattığınız Zaman Kendi Paranızı İsteyeceksiniz
E ne oluyor? Şimdi o adam sana kâğıdı boyalayıp veriyor, kağıdını boyuyor veriyor. Bir misal vereceğim, anlamayan söylesin. Anlaştık mı? Amerika şimdi, yeşil midir onun parasının boyası? Yeşile boyuyor, birtakım resimler koyuyor üstüne paketliyor. Şimdi Amerika dolarını verse, Türkiye buna 100 milyarlık atıyorum mal talep etse, Türkiye ‘hayır vermem’ mi diyecek? Verecek. Verecek değil mi? Almanya verecek. Eee? Japonya’dan istese verecek. Kabul edelim ki, Amerika Birleşik Devletleri bu paranın karşılığında dünyadan 3 trilyon dolarlık mal aldı. Arkadaşlar Amerika’nın kaybı sadece kâğıt parasıdır ve boya parasıdır. Bu ne? Amerika’nın harcaması. Onun karşılığında ne yapıyor Amerika Birleşik Devletleri? Senin sırtından, benim sırtımdan, dünya insanlığın sırtından bizi eşek ediyor, sürüyor; at edip biniyor. Var mısınız bunu yıkmaya? Var mısınız?
Bak bunu ben yıktım. Yanlış anlamayın. Amerika’nın ayakları sallandı. Siz tanımadınız ama herkes tanıyor hocanızı. Nasıl sallandı? İşte Rusya’ya dedim ki, sizi enayi gibi kullanıyor; kağıdını boyuyor veriyor, siz de istediği mamülleri. Ne yapmamız lazım, dedi. Siz ona mal sattığınız zaman kendi paranızı isteyeceksiniz. Anladınız mı?
O zaman ne yapacak? Amerika mecbur imalat yaparak, senin istediğini sana vermeye çalışacak ve bunu yaptı. O Mortgage Krizi ile Amerika ne yaptı? Dalgalanmaya girdi. Zannetmeyin ki Amerika’nın ciğerleri sağlam, kalbi sağlam, bağırsakları sağlam. Amerika gitmiştir. Haydar Hoca’yı bekliyor. Eğer bakın size ben, bakın ben bu ilmi biliyorum, yanlış anlamayın. Benim karşımda onlar değil, sülaleleri gelse duramazlar. Bir Türk, onun için dünyaya bedel. Bunu iyi bilesiniz. Bir Türk dünyaya bedel.
Sevgili arkadaşlar, haa şimdi Amerika oyunun bozulduğunu görünce kölelerini kullanmaya başladı. Dedi ki, daha fazla bekleyemeyiz. Ee ne olacak? Apo'yu devreye koy. Apo şimdi kurtuluş güvercini oldu, müjde getiriyor. Onu da yazdım burada, tek tek cümlelerini izah ettim.
Kürtler Çok Sağlam Bir Millettir; Türk Boyundandır
Yanlış anlamayın arkadaşlar, Kürtler çok sağlam bir millettir; onlar da Türk, Türk boyundandır. Yanlış anlamayın. Allah nasip edecek göreceksiniz, Haydar Hoca’nızı seçin; ben Türkiye'nin geleceğini Ahmet Türk’le beraber belirleyeyim. Hiç merak etmeyin, vallahi yaparım billahi... Bu gözyaşıyla, kanla, bombayla, tüfekle, tabancayla, mermi ile olmaz; insanlıkla olur, ilimle olur, kardeşlikle olur, dostlukla olur, arkadaşlıkla olur. Var mısınız? Var mısınız?
Sevgili kardeşlerim, Türkiye’nin bugün buna ihtiyacı var. Savaşa, kana, gözyaşına değil; dostluğa, kardeşliğe birliğe, beraberliğe ihtiyacı var. Peki benim Apo’m ne diyor? Lazlar, Çerkezler, Boşnaklar, dindarlar, tarikatçılar; hepsi bizim aldığımız haktan almak için ayağa kalksın, diyor. Babbabababa… Sayın Başbakan da diyor “Birlik çağrısı yapıyor”. Bu adamlar o kadar şaşırdı ki, birliğin adını da unuttular. Ula buna ‘fitne’ denir ya, buna ‘bölünmek’ denir. Ama ne yapsın adam, çıkacak kapısı kalmadı. Çıkacak kapısı kalmadı. Gelsin. Nasıl biz Rus kardeşlerimize elimizi, gönlümüzü, kucağımızı açtık; ona da açalım. Bu ülke bizim, bu vatan bizim.
Rusya’ya Giderken Biz Hariciye Vekili’ne Haber Verdik, Ne Adam Gönderdi Ne Bir Kuş
Söz sözü açıyor; Duma’ya giderken, yani Rusya’ya giderken biz Hariciye Vekili’ne dedik ki, Rusya’ya gidiyoruz. Rusya Meclisi’nde, Duma-Meclis, Duma’yla dünyayı duman ettim. bakanlığa haber verdi. “Bak” dedi “biz Rusya’nın Meclisi’nde ekonomi dersi vereceğiz. Putin’in davetlisi olarak, Jirinovski’nin davetlisi olarak gidiyoruz”. Ya bekledik ki Rusya’dan bizim artık elçiler bizi karşılayacak. Niye? E biz Türkiye’yi tanıtmaya gidiyoruz. Evet, ben bir Türk ilim adamıyım ama neticede Türkoğlu Türk’üm. E ben onu tanıtacağım, Türk milletini tanıtacağım. Biz bekledik ki Hariciye Vekilliği yani bakanı, neydi bizim bakanın adı? Bizim Ahmet Davutoğlu sağ olsun ne adam gönderdi ne bir kuş gönderdi. Hiçbir şey göndermedi. İyi, belki unuttu, dedik; orada yaptığımız konuşmadan sonra bizi hatırlarlar. Kardeşlerim biz orada, aslında arkadaşlarım çok iyi anlattılar, hocalarım; aslında biz orada dünyaya Rusya’nın kanalıyla… Rusya diyor ki, Putin “Devlet adamı budur”. Bakınız muhalif partilerin vekilleri, iktidar partisinin vekilleri bir ve beraber olmuş geldiler; orada, o salonda bizi takip ediyorlar. Genel başkanları, genel başkan yardımcıları, müşavirleri, müsteşarları hep oraya… Öğrenciler, Moskova Üniversitesinin öğrencileri. Hayret ettim ya. Allah Allah… Dedim acaba benim Medine’m burası mı olacak? Sen kurban olasın Rusya’ya, hain seni.
Milli Paralar Devreye Girerse, Amerika'nın Doları Çalımı Yer
Evet arkadaşlar, ne oldu biliyor musunuz? Bu kadar olay oldu, yani Lisiçkin dedi ki “Bu büyük bir devrim” dedi. Burada ilk defa bir ilim adamı geliyor Duma’da, Rus Meclisi’nde ekonomi dersi veriyor, anlatıyor ve Putin de hemen arkasında “Ben bu modelin tamamını hayata geçireceğim” diyor. Sevgili arkadaşlar, tamamı hayata geçecek merak etmeyin. Artı, o evde, kalmıştık. İşte o gece, sahura doğru Sayın Ali Victor “Tamam, ben bu işi anladım” dedi “demek bizim milli paralar devreye girerse, Amerika'nın doları çalımı yer” ve ondan sonra ilk defa Çin ile anlaşma yaptılar. Dediler ki, milli paralarla bundan sonra mübadele yapılacak, ticaret yapılacak. Şu anda onların dünyasında; yani Rusya'yı kabul eden, Rusya’nın kabul ettiği dünyada artık milli paralarla ticaret dönemi başlamıştır. Amerika'ya elveda. Bir de bir çalım Türkiye'den yerse ne olur? Söyleyin bakalım ne olur?
Benim Kadrom “Biz Türkoğlu Türk’üz” Diyen Vatanperver, Allah'ın Askeri Olduğunu Bilen Yüce Türk Milletinin Evlatlarıdır
Sevgili kardeşlerim, bu işi ben biliyorum. Ha Hoca inanmıyoruz sana. Sen tuttun Rusya’yı da kandırdın. Sen de bir sihir gücü, Putin’i de kandırdın, oradaki adamları da… Diyorsanız, ben de şimdi size diyorum, hodri meydan. Hangi adamları tanıyorsanız sihrimi bozsunlar, tartışmaya hazırım. Sevgili kardeşlerim bu işi biz biliyoruz. Bu işi benim kadrom çok iyi biliyor. İnanır mısınız, bunlar var ya bunlar; her biri Türkiye’nin iktisatçılarını sağ cebinden çıkartır, sol cebinden çıkartır, ne bileyim pantolon cebinden çıkartır, ceketinin yakasındaki iç cebinden… Her taraftan çıkartır. Ve bunlar… Ve bunlar arkadaşlar, bunlar; şaheserdir, mükemmel şahsiyetlerdir ve bunlar hep beraber “Biz Türkoğlu Türk’üz” diyen vatanperver, Allah'ın askeri olduğunu bilen yüce Türk milletinin evlatlarıdır.
Arkadaşlar meselenin içeriğine girmeme gerek yok. Anneler biliyor, babalar biliyor, kızlarım biliyor, gelinlerim, oğullarım… Neler vereceğimi biliyorsunuz değil mi?
Benim taahhütnameyi aldınız, cebinize koydunuz; gittiniz sandığın başına keloğlanlara oy verdiniz. Onlar da size türkü söylemeye başladı. Daha bunlara türkü söyletmemeye var mısınız? Peki arkadaşlar ben, siz biraz heyecanlısınız, buradan alalım sesi; oy tabanı burada. Şimdi arkadaşlar, buraya gelebilirim değil mi? Şimdi arkadaşlar el ele verip Bağımsız Türkiye Partisi’ni, Haydar Hocanızı iktidara taşımaya söz veriyor musunuz? Veriyor musunuz? Orası suskun. Ne istiyorsunuz? Verelim bak, haraç istiyorsanız.
Kardeşlerim, ne olacak? Kesinlikle Türkiye’de Alevi ve Sünni kavgası sona erecek. Türk milleti bir bilek bir yürek olacak. Hiç kimse onun birliğini, dirliğini vallahi billahi tallahi bozamayacak. Evet, tarla fareleri çıkacak. Şimdi tarla farelerini kovan makineler icat edildi. Onları koyacağız, tarla farelerini de kovacağız. Anlaşıldı mı?
Bizim Ailede Ehl-i Beyt Hayranlığı, Ehl-i Beyt Aşkı Vardı
Bana diyorlar ki… Sohbet ediyoruz, vakit de doldu; 5 dakika geçti, 5 dakika daha rica edelim. Diyorlar ki “Ya Hocam sen Hz. Ali’yi çok bir seviyorsun, ehl-i sünnet değilsin, Alevisin”. Arkadaşlar bakınız, ben Sünni bir aileden dünyaya geldim. Babamın adı Hasan. Babam çok saf, temiz bir insan. Anamın adı Ayşe, Allah rahmet eylesin. Anam gece yarısı ibadete kalkar, işrak vaktine kadar gündüz ibadet ederdi. Ben ‘Müslüman’ dendi mi onları tanırdım. Dini okullarda okudum ama inanır mısınız, onlardan hassasiyeti aldım. Şimdi, ama bizim ailede ehl-i beyt hayranlığı, ehl-i beyt aşkı vardı. Anam İmam Ali der, daha başka bir şey demezdi, ağlardı. O kadar güzel de ağlardı ki; bizde sayıp sayıp ağlamak derler. Çok da güzel sesi vardı. O ağlardı, babamla ikimiz de dinlerdik. Biz bu aşkla yetiştik sevgili arkadaşlar. Bu aşk, İmam Ali aşkıdır. Anlaşıldı mı? O bir insanın gönlüne girdiği zaman, orası kurak toprak olmaktan çıkar. Ne olur biliyor musunuz? Gül bahçesi olur. Gül bahçesi olur. Aynı yaşantı, mezhep imamımız İmam Azam’da vardır. İmam Azam ehl-i beyt davasını döneminde anlatıp onun haklılığını savunuyor. Biliyorsunuz, Emeviler “Niye bu kadar onu savunuyorsun” diye hapse atıyor. Biz sana bakanlık verelim, kadılık verelim bu davadan vazgeç. Ondan sonra tamam işte kurtaralım seni. O da “Ben ölüme razıyım” diyor. Bir rivayete göre, orada dövülerek şehit ediliyor. Bir rivayete göre, dışarıya çıktıktan sonra şehit oluyor. Ben işte ehl-i sünnet olan bu İmam-ı Azam gibi bir Aleviyim. Anlaşıldı mı?
Evet sevgili arkadaşlar, yahu size doyum olmuyor. Bu belediye başkanına rica etsek bize müsaade eder mi? Ama biraz da ileri gitmeyelim ki bir daha isteme yüzümüz olsun. Sevgili arkadaşlar güzel bir sohbet oldu değil mi?
Notlara girseydik, notlara başlasaydık bu işi 2’ye, 2 buçuğa kadar götürürdü. Ama şöyle bir şey yapalım. Şöyle bir şey yapalım; sen burayı değil de, bizim vaktimiz sınırlı olmasın, güzel bir salon tutalım dışarıda bir yerde. Ben geleyim, arkadaşlara saatlerce konuşabileceğimiz bir ortamda bir konferans vereyim. Anlaştık mı? Size hem ehl-i beytten hem Milli Ekonomi Modelinden Allah nasip ederse, ayrıca sosyal devletten… Bakın Haydar Hoca’da ne kadar güzel güller var. Alıp koklayacaksınız, dua edeceksiniz. Anlaştık mı?
Her birinizi bütün gönlümle kucaklıyorum. Allah'a emanet ediyorum. Sağ olun, var olun, Allah’a emanet olun.
Bu sohbeti video olarak izlemek için play butonuna basınız