info@profdrhaydarbasenstitusu.org

İstanbul Milli Kahramanları Anma Programı / 16 Haziran 2013

    Neler Okuyacaksınız

İslam’ın İki Tane Büyük Babası Vardır 

İstanbullu kardeşlerim, kıymetli üstatlarım, arkadaşlarım altı saatten bu tarafa buraya teşrif edip bizlere huzur, mutluluk ihsan eden siz sevgili kardeşlerim; ekranları başında bizleri takip eden yüce milletim, saygı sevgi hürmetlerimle sizleri selamlarım. Bugün babalar günü, bütün babaların bugününü tebrik ediyorum. Bugünün de hayırlara vesile olmasını Cenâb-ı Hak’tan niyaz ediyorum. İslam’ın iki tane büyük babası vardır. Bunların bir tanesi nübüvvetin doruğundaki Hazreti Muhammed Aleyhisselam Efendimiz. Allah şefaatinden ayırmasın. İkincisi de velayetin doruk noktasında İmam Ali Efendimiz. Bu güzel günde onların şefaatini, himmetini, tasarruflarını niyaz ederek konuşmama başlamak istiyorum. 
Sevgili kardeşlerim, insanın biliyorsunuz, Elest Meclisi'nden bu âleme onu taşıyan, ruhunu taşıyan babası var. Bu işin maddi ciheti, hepimizin bir madden babası var. Bizi, Cenâb-ı Hakk'ın lütfuyla bir ana, bir baba, bir araya gelmiş, oradan ta dünya sahnesine taşımışlar. Şimdi asıl zor olan, burada temizlenip, tezkiye edilip, ruhun yücelmesiyle buradan bizi Allah'a geldiği yere taşımaktır. İşte bu vazifeyi Cenâb-ı Vacib-ül Vücud Hazretleri, İmam Ali'ye ve onun varislerine vermiştir. Kıyamet sabahına kadar da bu tasarruf devam edecektir. Bunda hiçbirinizin kuşkusu olmasın. Onun için, İmam Ali'nin adı, “Şah-ı Velayet”, yani “Velayet ‘in Şahı İmam Ali'dir.” 
Kardeşlerim, o müteselsilen günümüze kadar onun varisleri bu vazifeyi yapıp bizi bu âlemden Allah'a taşıdılar. Şimdi niyazımız odur ki, yine bu yolda onun himmet ve tasarrufu ile ruhlarımız, nefislerimiz tezkiye edilerek Yüce Rabbimize bizi vuslat ettirsinler. Bunu bu güzel günde, niyaz ederek sohbetime başlamak istiyorum 


Cezaevinde Sağcı, Solcu Demeden Birlik Olduk

Ve diyorum ki, “gelin sizinle bu  Taksim'de oturan çapulculardan başlayalım.” Kardeşlerim, benim çapulcularla çok hatıram var. İnanır mısınız? O cihetle benim bir tarafım da çapulcudur. Şimdi bunlar öyle bir ruh dünyasına malik ki tertemiz insanlar. Gelin birkaç tane misal vereyim. 
Sene 1980, Cumhuriyeti Koruma Kollama Harekâtı başladı. Bizi çapulcuların arasına aldılar. İçerideyiz, efendim, 40. Piyade Alayı'nı, affedersiniz, Tugay'da işte orada olanların bağlı bulunduğu, “hapsedildiği” diyelim, 104 kişilik bir yer. Bu çapulcuların seksen tanesi soldan, yirmi tanesi sağdan, dört tanesi de benden. Arkadaşlar dediler ki, “buraya bir tane reis seçelim, başkan seçelim. Eğer başkansız bura yürürse düzeni bozulur. Gelin hep beraber olalım. Bak dışarıda olmayan birlik içeride oldu. Burada liderimizi seçelim, onun etrafında ne gerekiyorsa yapalım.” “Evet” dedi herkes, bu görüşe “evet” dediler. Ve solcular dedi ki, “biz istediğimiz adamı seçecek şeye sahibiz, miktara sahibiz, seksen kişiyiz. Sağ sizin seçme imkânınız yok.” “Niye?” “Siz yirmi kişisiniz.” “Onun için” dediler, “öyle bir adam seçelim ki, hem sizin faydanıza, hem bizim faydamıza olsun.” “Peki” dediler, “siz kimi teklif ediyorsunuz sola?” “Valla” dedi, “sizden seçsek, zaten sizin yüzünüzden düştük buraya. Bizden seçsek, eğer bizden seçersek, bizim yüzümüzden zaten geldik buraya. Onun için iki bizden olmayacak.” “E kimden olacak?” “Burada” dedi, “hepimizi idare edecek” dedi, “bir aksakallı büyüğümüz var, Haydar Hoca olsun.” Şimdi, siz beni başbakan seçmediniz ama ben hapishanede başkan oldum. 
Arkadaşlar, benim de oyumla, 104 kişinin oyunu alarak seçildim. İnanır mısınız, o kadar huzur, o kadar mutlu vakitler geçiriyoruz ki, huzur dolu vakitler geçiriyoruz ki, olan olaylara biz, olma durumunda olacak olaylara anında el koyuyoruz. Ve herkes bize itaat ediyor. Günlerden bir gün, ben abdest alıyorum. Yanılmıyorsam öğle namazı vakti, namaz kılacağım. Arkamda, solun komünistleri lideri kabul edilen bir arkadaş. O da, benim lavabonun önündeki aynaya böyle bakıyor. Benim arkamda tabi. “Hoca, hoca” dedi. “Buyur” dedim. “Sen” dedi, “hiç kıvranma” dedi, “biz bu devrimi yapacağız.” Ben sükût ettim. İkinci, “bak sahi konuşuyorum” dedi. “Bu devrimi yapacağız.” Üçüncü defa söyleyince, “bu devrimi yapacağız.” “Nuri” dedim, “yahu yüzüne bakmıyor musun? Nur topu gibi adamsın. Senden gâvur olmaz.” Arkadaşlar, Allah inandırsın Nuri, beni kucakladı. Sağdan soldan öptü. “Vallahi” dedi, “senin gibi büyükler olsaydı, biz buraya düşmeyecektik. Bizi bu hale getirenler...”
Sevgili arkadaşlar, ondan sonra Nuri ile bizim dostluğumuz başladı. Komünist lider Nuri. O gün sonrası, sabah namazında,
Şol cennetin ırmakları,
 Akar Allah deyu deyu. 
Güzel bir sesle, bir name. Uyandım, Allah Allah, Nuri. “Yahu Nuri, sen bunu nereden...” “Yahu ben de Müslümanım” dedi. Nuri Aydın, benim şimdi çok samimi dostum. Mübalağa etmiyorum. Trabzon'a gelirseniz mutlaka ziyaret edin. Haydar Hoca'dan onu sorun. Şerefsizim, adamdır o ya. 
Arkadaşlar, bizim bir rapor almamız gerekti o tarihlerde. O zaman dergide çalışan bir arkadaşımız var, yanlış hatırlamıyorsam. Askerlik vakti geldi. Bunun tecil edilmesi gerekiyor. Dolayısıyla askeri bir kurumdan da bir rapor alınması lazım. Nuri'nin de tanımadığı subay yok. E kime söyleyeyim bunu? İnanır mısınız? Benim hayatım sağ içinde geçti. Ama onlardan yediğim kazığı hayatta kimseden yemedim. Net konuşuyorum. Allah'a hesap vereceğim. 

Adamlar Amerika'yı Telin Ediyor, Biz Diyoruz Bunlara “Dinsiz”

Bir hatıramı yine nakledeyim bu çapulcuların. Arkadaşlar, 6. filo Tophane’ye geliyor. Sol ayaklandı, protesto ediyor. Biz de solun karşısına geçiyoruz. “Vay dinsizler, komünistler.” Meğer adamlar Amerika'yı telin ediyor. Biz diyoruz bunlara “dinsiz.” Şimdi bu çapulcularla benim hukukum iyidir. Onları severim, ne hikmetse onlar da beni severler. İnanıyorum ki bunlar Türkiye'nin bir numarasıdır. Bunda kimsenin kuşkusu olmasın. Şimdi bu kardeşlerim neye karşı? Efendim üç tane ağaç kesilmiş de dördüncü kesilmesin. Hayır. Bu bardağın son damlası. Madde bir, sen kalktın iktidar olarak terörle Türk milletini dize getirdin, müzakereye başladın. Bu delikanlı bunu seyretti, sesini çıkarmadı. Akil insanlar ile vatandaşı ikna etmeye çalıştın, bu müzakerede. Yine o genç delikanlı sesini çıkarmadı. Üç, yeni anayasanın yapılması gerekçesiyle federatif yapının temellerini atmaya başladın. Yani üniter yapıyı tarihe gömeceksiniz. Arkadaşlar. Burada hukukçu üstadlarım var. Başta Ünal hocam olmak üzere, kardeşim, diğer arkadaşlarım burada. Ha buraya gelmişken şunu söyleyeyim. Bizim kadromuz Türkiye'nin değil, dünyanın en güçlü kadrosudur arkadaşlar. Bunda kuşkunuz olmasın. Şu anda, şu anda millet hani farz-ı muhal bizi seçti. Ben bu salondan beş tane kabine çıkartmasam adi bir adamım. Beş tane kabine çıkartırım. Bunlar kim yahu? Bu adamlar kim Allah aşkına? Siz senelerce bunların peşine giderek hem kendinizi, hem milleti, hem devleti batırıyorsunuz. Ayıkmamız lazım. Var mısınız buna? 


Bir Devletin İdeal Yapılanması Üniter Devlet Yapısıdır 

Sevgili kardeşlerim, bir devletin ideal yapılanması hukukçularımız burada sorun. Sosyal bilimcilerimize sorun. Üniter yapıdır, üniter devlet yapısıdır. Yani şuraya, şurada şöyle bir misal vereyim. Düşünün ki hepimiz kardeşiz. Bir babanın torunlarıyız. Bir dedenin torunlarıyız. Akraba geldik burayı doldurduk. Bu mu daha güzel? Yoksa elli tane ayrı sülaleden olan insanların burada bulunması mı güzel? Kiminle daha iyi anlaşırsınız? Elbette sizin kültürünüze, medeniyetinize, sülalenize yakın olanla daha iyi anlaşırsınız değil mi? İşte üniter yapı bu. Yani tek millet olmak. Ne demektir bu? O milletin kültürü bir, siyaseti bir, medeniyeti bir, maneviyatı bir, tarihi bir, coğrafyası bir, dini bir. Böyle bir devletin yapılanması “üniter yapı” oluyor. Anlaşıldı mı? 
Hayır, bunun içinde şu şu şu etnik gruplar var. Onlara istiklal, imtiyaz hakları vererek bu şekildeki kabulün adına da “federatif yapı” denir. Başkanın başkan olabilmesi için bu tip yapılanmaların olması lazım. İşte onların bir araya gelmesinden ortaya çıkan yapılanmanın adı da “federasyondur.” Şimdi bunu bize dayatıyorlar. Kürt’e diyor “ayrıdır”,  Laza diyor “ayrıdır”,  Çerkez’e diyor “ayrıdır.” Yalancının... Biz bir milletiz. Ahmak seni! Kafana akıl koy. Genç bunu gördü. “Biz federasyon olamayız, üniter yapımız var. Kardeşiz, Müslüman kardeşleriyiz, din kardeşiyiz. Milletimiz bir, devletimiz bir, dinimiz bir, ahlakımız, kitabımız, Kur'an'ımız, ezanımız bir.” Bunu diyor genç, bunu söylüyor. Şimdi soruyorum. Çapulcu mu, bunlar mı? Çapulcu mu, bunlar mı? 


Senin Çapulcu Dediğin Milletin Öz Evladıdır

Evet, yetmedi. Türklüğün ayaklar altına alınması. Kabul ediyor musunuz? E sen etmezsin de benim çapulcu hapis arkadaşım kabul eder mi bunu? Her şeyini bunun için vermiş. Türklüğün ayaklar altına alınması. O gün ben Duma'daydım. Türk düşmanı bilinen Jirinovski meclis başkanı odasında sohbet ediyoruz. En sonunda bu Türk düşmanı ne söyledi biliyor musunuz? “Ne mutlu Türk'üm diyene.” 
Kardeşlerim “Türk” kelimesi, Türk kelimesi sıradan bir kelime değil. “Türk” kelimesi içinde kültürü, medeniyeti, siyaseti, maneviyatı, dini barındıran bir kelimedir. Bunu dediğin zaman hem dünyada hem ahirette geçerli not alır. Ve Allah'ın rahmetine kavuşursun. Hem vallahi hem billahi. Şimdi gelin bir de nereden çıktı bu? Bunlar “Türk” kelimesine şeytanın melekten kaçtığı gibi kaçarlar ve düşmanıdırlar. Ama Yüce Rabbimin hikmetine bak ki şu anda Türk bayrağına sarılmış. E oğlum bizim gemimiz Nuh'un gemisi. Tabi buraya geleceksin. Ama çok geç kaldın. Çok geç kaldın. Yeis halinde iman kabul edilmez. Allah'ın rahmet kapıları açık, tövbe et dön. Biraz daha gecikirsen işin bitmiştir. Hatırladınız mı? Ceketimi çıkartabilir miyim? Buna “er meydanı” derler. Bunda ağır olmaz. 
Bundan tam bir buçuk ay evvel Aksaray'da bir programımız var. Henüz bu çapulcu kardeşlerim Taksim'e yerleşmediler. Ama benim kulaklarım çok derinlerden ses alır. İnanın. Baktım ki benim çapulcu kardeşlerim bunlara bir şamar atacak. Orada dedim ona ki, hatırlıyor musunuz? “Sayın Başbakan, senin sonun Hüseyin Bin Ali'nin sonu gibi olacak.” Şimdi Sayın Başbakan inat ediyor, ısrar ediyor. Benim dediğimi iyi dinlesin. Onu da bu çukurdan ancak bu fakir kurtarır. Kafasına akıl koysun. Sevgili arkadaşlar, bir adım daha öteye gidelim. Bu arkadaşım o kadar yanlış bir icraat içine girdi ki mitingler organize ediyor. 
Senin çapulcu dediğin kim biliyor musun? Millet, millet. E biz de oyuz. Biz de o çapulcuyuz. E bu çapulcuya karşı kendi grubunu toplayarak meydan gösterisi yapıyor. Vallahi bu taraf kafası bozulursa seni tükürüğüyle boğar. Kafana akıl koy. Bunlar, bu çapulcu grup vatanın, milletin, devletin, dinin, siyasetin, ordunun sahibi olduğu için sabrediyor. Kafana akıl koy. O Arap baharı değil, o Türk baharı değil. Türk barışı istiyor, milletin barışını istiyor. Sevdalısı bu milletin onlar. Kafana akıl koy. 

Haydar Hoca Herkesi İslam Türk Kelimesi Altında Bir Bayrağın Altında Kardeş Yapıyor 

Şimdi benim çapulcumu ilgilendiren bir konu daha. Kamu kurumlarının adlarının önündeki Türkiye Cumhuriyeti ifadesinin kaldırılması. O benim çapulcu kardeşim baktı ki, ya benim dedem bu devletin kuruluşu için canını verdi. Çanakkale'de bunun için amcam şehit oldu. Bizim sülalemizden bir sürü insan bu vatan toprakları, bu devlet için öldü. Durdu, “yanlış yapıyorsun” dedi. Ama sesini de çıkarmadı. Anayasanın değişmez ilk üç maddesinin değiştirilmek üzere konuşulmaya başlanması. “Allah Allah” dedi çapulcu. “Bu ne biçim iş. Bana çapulcu diyorlar ama ben bunları başım üstünde tutuyorum, bunların yaptığı işe bak.” 
Ve sevgili kardeşlerim, Reyhanlı'daki patlamadan sonra bölgeye değil Amerika Birleşik Devletleri'ne gidilmesi. Bunun çok izahı yapılabilir, yorumu yapılabilir ama o gün arkadaşlar işte görüş alışverişi vesaire yaptıktan sonra oraya dönecek. Ben arkadaşlara katılmıyorum. Yürek kalmadı ki gitsin. Gidişinde polis ordusuyla oraya girmeli. Senin oraya girmen için Haydar Hoca olman lazım. Kafana akıl koy. Haydar Hoca olacaksın. “Aaa Hocam Haydar Hoca'nın ne farkı var ondan?” “Nasıl evladım farkı olmaz? Haydar Hoca Kürt'ünü, Laz'ını, Türk'ünü, Çerkez'ini, Arap'ını, Boşnak’ını İslam Türk kelimesi altında bir bayrağın altında kardeş yapıyor.” Herkesi olduğu gibi kabul ediyor. Hiçbirinden olduğundan fazla bir taviz istemiyor. “Olduğun gibi ol. Nasıl olursan öyle ol. Nasıl görünürsen öyle ol. Nasıl olursan öyle görün.” Mevlâna’nın ifade ettiği gibi. Biz bu milleti böyle kabul ediyoruz. Her şeyiyle. Yanlışıyla, doğrusuyla, eşkıyasıyla, hırsızıyla, affedersin dağdaki eşkıyası, teröristiyle kabul ediyoruz. 
Onun için unutmayın ben yarın Ahmet Türk'le oturacağım. Ama kavga etmek için değil, el ele vereceğiz. Barışla Türkiye'yi bir noktaya taşıyacağız, böldürmeyeceğiz. “Ah hocam o da onu yaptı.” Yok onu yapmadı. O terörün dizine diz çöktü. Ayağına diz çöktü. “Emret ben yapayım” dedi. “Anayasayı hazırlayayım” dedi. Biz öyle değil. El sıkışacağız. Türkiye Cumhuriyeti Devleti'ni üniter yapısının bayrağını dikilmedik yer bırakmayacağız sevgili kardeşlerim. 

Müslüman Türk Kimliğiyle Yoğruldu, Adına “Türk Ana” Dendi

Niçin ben bunu böyle konuşuyorum? Hacı Bektaş'ı tanıyorsunuz, Hünkâr Hacı Bektaşi Veli. Allah şefaatinden ayırmasın. Hacı Bektaş da Anadolu'nun manevi genelkurmay başkanı. Bizim Müslüman olmamızın gerekçesi Hacı Bektaşi Veli'dir, yanlış anlamayın. Hacı Bektaş Musa Kazım Hazretleri'nin torunlarındandır. 12 imamdan biri Musa Kazım Hazretleri. Bunlar Horasan'a yerleşiyorlar. Maveraünnehir Horasan topraklarına. Hazreti Hüseyin'in Kerbela'da şehadetinden sonra oraya hicret ediliyor, oraya yerleşiyorlar. Ve Türkmen Türkleriyle, bir araya geliyorlar. Hacı Bektaş'ın babası Arap, Türkmen kızıyla evleniyor. Biliyor muydunuz bunu? Hacı Bektaş'ın babası Arap, anası Türkmen. İşte Türklerle olan bu ilişki, bu alaka yepyeni bir nesil ortaya çıkartıyor. Hünkâr o topraklarda doğuyor, Horasan'da. 1200, yıllarının işte ortası diyebiliriz. 
Anadolu'ya hicret ediyorlar. Hoca Ahmet Yesevi onları yetiştiriyor. İşin garip noktası şu; Hacı Bektaş geldiği zaman kimi buluyor Anadolu'da? Türkmen Türklerini buluyor. Ama henüz bunlar Müslüman olmamış. Eşkıya adamlar, hırsız adamlar, yalancı adamlar, dolandırıcı. İslam'la alakaları yok. Hacı Bektaş bu insanlarla onların altına yatak, üstüne yorgan oluyor. Merhamette, şefkatte, hizmette ne bileyim düşenin elinden tutuyor, yardım ediyor. Bakıyor Türkmenler ki “Allah Allah insanlık bu. Biz insan değilmişiz meğer.” Ve hepsi tek tek Müslüman oluyor. Müslüman olduktan sonra Hacı Bektaş İmam Ali'nin teknesini alıyor. Bunların nefsini tezkiye ediyor. Değil mi insanı Allah'a taşıyan İmam Ali'nin yolu, velayeti ya? O onları tezkiye ediyor. Bir dünya ile karşılaşıyor. Öyle bir dünya ile karşılaşıyor Türkmenler ki işte İslam'ın sevda boyutu bu. Hani Yunus'un dediği gibi “ballar balını buldum, kovanım yağma olsun.” 
Sevgili arkadaşlar bu insanlar, Anadolu'da kim var? Süryani, Keldani, Yezdani, Rum, Ermeni, Türk, Laz, Çerkez, Boşnak, Arap. Şu anda otuz altı etnik grup var. Bunların tamamına yakınını Müslüman ediyorlar. Anadolu İslamlaşıyor. Bir medeniyet, Türk İslam Medeniyeti. Sevgili kardeşlerim, o gün Laz'ı, Çerkez'i, Arap’ı, Kürt'ü, efendim ne bileyim,  Boşnak'ı, Süryani'si, Keldani'si. Hacı Bektaş ne? Müslüman Türk. Biz de Müslüman Türk oğlu Türk olduk. Bu gerçekten haberi olmayan bazı cahiller etnik bir kavmiyetçilikle Anadolu'yu tekrar bölmek istediler. Ve suçu da Mustafa Kemal Atatürk'e atmak istediler. Hadi oradan hain seni. Sen kimsin be?
Sevgili kardeşlerim, İslam medeniyetinin kültürü, siyaseti, maneviyatı. Her şey ile beraber bu insanlar yoğuruldu ve bir Müslüman Türk kimliği ortaya çıktı. 
Şimdi gelin Lozan'a. Lozan'da, Lozan'a mürahasaza olarak giden heyet, başında merhum İnönü, Mustafa Kemal Atatürk'e bir telgraf gönderiyor. Diyor ki, “Paşam, Misak-ı Milli hudutlarımızın Güneydoğu bölgesi sınırlarını Amerika kabul etmiyor.” Şimdi “Amerikasız olmaz” diyenlerin kulağına küpe. Camide oturan hacı efendi. Allah senin sakalını yolar, kafana akıl koy. Hristiyan'dan şefaat beklenmez. Neymiş, “Amerikasız olmazmış.” Hadi oradan be terbiyesiz senin. Ben şimdi şunu görüyorum. Dün, evet, Hristiyan’dı onların aslı. İşte Süryani’si, Keldani’si, Rum’u, Ermeni’si; aslı Rum olan, Ermeni olan dedesini hatırladı. Hacı Bektaş'ın yolunu terk etti. Şimdi Müslüman Türklerle bunlar arasındaki mücadeleyi seyrediyoruz. Haberiniz olsun, olay bu, olay bu. Anasının Rum olmasıyla iftihar ediyor. Terbiyesiz seni. Senin ananda Rumluk kalmadı, Ermenilik kalmadı. Müslüman Türk kimliğiyle yoğruldu, yoğruldu adına “Türk Ana” dendi. “Anadolu” dendi, “onun yavrusu” dendi, haberin olsun.
Şimdi bazıları da, bizi kandırmak için, “ya bunlar da cennetliktir, Hristiyan diyorsun ama Peygamberin rahmeti boldur. Onu inkâr edene bile, onun cennetinin kapısı, Allah'ın cennetinin kapısı açıktır.” Ulan oğlum orası ahır mı be? 


Anayasanın Verdiği Hakkı Kullanan Vatandaşa Müdahale, Vallahi de Billahi de Suçtur

Sevgili arkadaşlar, nereden girdik? Çapulcudan girdik. Benim çapulcu kardeşlerimin derinliğine, bunların yufkalığını mukayese edebilir misiniz? Şimdi üzerine copla geliyor, tazyikli suyla geliyor, biber gazıyla geliyor. Tabi burada, anayasa profesörümüz, hocalarımız var, hukukçu arkadaşlarımız var. Bu kardeşlerimiz, anayasanın onlara verdiği hak ile beraber, gece gündüz Taksim'de oturma, eylem yapma hakkına sahiptirler. Tamam mı? Madde 1. Madde 1. Anayasanın 26. maddesi, “herkes düşünce ve kanaatlerini, söz, yazı, resim veya başka bir yolla, tek başına veya toplu olarak, açıklama ve yayma hakkına sahiptir.” Bitti. Sen kim oluyorsun be? 34. maddesi de anayasanın, “herkes önceden izin almadan, silahsız ve saldırısız toplantı ve gösteriş yürüyüşü, düzenleme hakkına sahiptir.” Soruyorum, elimizi vicdanımıza koyalım. Bugün Taksim'de olan kardeşlerim, anayasanın kendilerine verdiği bu hakkı kullanmıyorlar mı? O halde bu hakkın önüne kim geçebilir? Adı ne olursa olsun buna “demokratik kral” denilir şimdi. Krallar geçebilir, padişahlar geçebilir, sulta sahipleri geçebilir. Demokrat bir kimse asla ve kata geçemez. Aralarına provokatörler sızdırdılar. Eee, ne yaptılar? Hemen onları temizlediler. Hadi oradan. 
“Bu vatan bizimdir, bizim kalacak” diyorlar. Bu vatan bizim. İktidar aklını başına toplasın, onları iyi dinlesin. Tek tek özür dilesin. “Kusura bakmayın” desin. “Biz sizi karıştırdık. Meğer siz ne kadar kültürlü, seviyeli, makbul insanlarsınız, özür dileriz”, derse, işte o zaman iktidar vazifesini yapmış olur. Yoksa, tazyikli sularla, biber gazlarıyla, coplarla bunların üzerine yürümek, bak yeminle konuşuyorum, vallahi de suçtur, billahi de suçtur. Çünkü hiçbir yasayı bu, kardeşlerimiz, ihlal etmedi. Anlaşıldı mı? İhlal ettiği hangi mesele var? Can emniyetine mi? Mal emniyetine mi? Namus emniyetine mi? Din ve vicdan emniyetine mi etki ettiler, zarar verdiler? Söyler misiniz Allah aşkına? Değil, hiçbirine. Hem can emniyetini, mal emniyetini, namus emniyetini, din ve vicdan emniyetini gördük orada işte, mukaddes gecelerde ibadet yaptılar. Değil mi? Hasta olanların yardımına koştular, revir açtılar. Yahu senin normal şartlardaki insanın, onların gösterdiği fedakârlığı yapamıyor. Onlara senin “teşekkür etmen” gerekmez mi? 
Peki o zaman bu nedir oynanan tiyatro? Şimdi birileri onu sildi, üstüne bir çizgi attı. Öyle bir hırslandı ki, akıl baştan gitti. İnanın, akıl baştan gitti. Diyor ki, “isteyim ben Türkiye'yi karıştırayım.” Yok oğlum sen ne yaparsan yap, üstü çizilmiş bir adam oldun. Sen Hüseyin bin Ali'nin kaderine razı oldun. Niye? Sana ben haber gönderdiğim zaman, gelip “ya hoca lütfen, bu işi nasıl çözeceğiz”, deseydin, bu iş bir iki cümleyle bitmişti. Ama, nefsine at yaptın, üzerine bindin, şaha kaldırdın. Kaybettin, kendini sıfırla çarptın. Haberin olsun. Bir tane yorumcusu, bakın bakın adamın yalanına. “Bu gençler, bu çapulcular devlete karşı geliyormuş.” Senin diline eşek arısı soksun. Ulan sen her gün devlete söverdin, küfrederdin. Ben senin gençliğini bilmiyor muyum? Hain ben seni tanıyorum.


İki Günlük Dünya Menfaati Uğruna Mukaddes ve Muazzez Bir Davayı İstismar Ettin

Şimdi sevgili arkadaşlar, yılan gömlek değiştiriyor, biliyor musunuz? Yılanın gömlek değiştirmesini? Yılan gömlek değiştiriyor, ajanlık yapıyor. Dikkat edin! Bize de yalan konuştular, gömleklerini değiştirdiler. Ama ne bileceğiz? Biz masum Müslümanlar, görünüşe göre hükmederiz. Beni aldattığını zannetti. Ama Allah senin belanı verecek. Kime diyorsam, o şu anda beni dinliyor. Allah senin belanı verecek. Seni helak edecek Allah. Sen, sen mukaddes, muazzez bir davayı istismar ettin. İki günlük dünya menfaatine kullandın. Allah senin belanı verecek, haberin olsun. Gerçekten de bizim desteğimiz olmazsa, yeller esecekti yerlerinde. “Beni kandırdı.” E bundan sonra, Allah senin belanı verecek. O beni dinliyor. 
Şimdi, Sayın Başbakana, bir kardeş tavsiyem. “Sayın Başbakanım, lütfen kendine hâkim ol. Ne kadar kızar, ifrata gidersen, sen batarsın. Hâlbuki İstanbul Belediye Başkanlığında, çok hizmetler görmüştün. Seni yanıltmak isteyenler, farkında olmadan, partini ikiye böldürdüler sana. Bak çarpışmaya girdin, onlar bir tarafta seni seyrediyor, kıs kıs gülüyorlar. Ben onların karşısında, senin de mağlup olmanı, açık konuşayım, istemiyorum.”  Sanki birinin de dikeni alınmış, gül gibi görünüyor.  Evet, neyse, bu kadar kâfi. Değil mi?  Bu MHP'nin, yaptıklarını anlatacaktım ama gerek yok. Niye, biliyor musunuz? Bu arkadaşlar, öyle bir kimliksiz, bir tavır takındılar ki, AK Partisi'nin koltuk değneği oldular. Şimdi ne zaman Sayın Başbakan düşecek, “sakın sakın sakın”, koluna giriyor.  Benim, yeni mesajda yazdığım, bu konuyla ilgili bir makalem var. Sayın Bahçeli'yi anlatıyor, okumanızı tavsiye ediyorum. İnternet sitesinde var değil mi? Girin orada okuyun, iyi de tanırsınız. Belki de, yakınlarına söyleyip ayıktırırsınız, Sayın Devlet Bahçeli’yi. O da kendini sıfırla çarpıyor. Zannediyor ki oradan kaçanlar bana gelecek. Ya orası, oradan kaçma imkânı… Herkes batacak orada. Gemiye binecek onlar, Nuh'un gemisine. 


Oyun Keşke Boşa Gitse, Verdiğin Oyla Memleketi Mahvettin

Arkadaşlar aslında bugün biz Hatay’da olacaktık.  Bir hafta evvel de Çorum’da olacaktık. Ama Türkiye’yi öyle bir karıştırdı bunlar ki sakın “o çapulcular” demeyin, vallahi bak. İktidar karıştırdı. “Eline yüzüne bulaştırdı” derler ya tam bunu yaptılar.  Baktık çorumda, can emniyeti, mal emniyeti, namus emniyeti, bütün emniyetler iflas etmiş. Hatay'da bir araştırma yaptık, aynı durumda. Şimdi Türkiye'de sevgili arkadaşlar, geçmişte buna “örfü idare” derlerdi değil mi? Şu anda bu adamlar bunluk işler yaptılar. Milletin canı, malı, namusu ve inancı tehdit altındadır. Binaenaleyh, bak biz iki tane koskocaman programı iptal ettik hazırlık yapılmasına rağmen. Şu program da iki günde bu hale geldi. Demek biz çok güçlü bir teşkilat olduk. Yani sen şimdi binlerce insanı bu salonda iki günde toplayacaksın. Vallahi biz bu kadar insanı iki sene evvel, üç sene evvel otobüslerle yakın vilayetlerden getirir öyle bu toplantıları organize ederdik. Korkarım bu toplantı da bu yakaya mahsus, Anadolu'ya da değil. Öyle mi? Evet, şimdi çok güçlü bir teşkilat oldunuz.
Kardeşlerim bu işi biz yaparız, bu işi biliyoruz. Ayağa kalkacağız, kaç saat çalışıyoruz işlerimize? Sekiz saat. Dört saatte Bağımsız Türkiye Partisi'ne hizmet edeceğiz. Anlaşıldı mı? Bizim sayımız az değil. Sayımız az değil. Üç yüz elli bin sandıkta oyumuz var. Bunların her biri on tane getirirse üç buçuk milyon eder. Yirmi tane getirirse yedi milyon eder. Yedi milyon oyun karşılığı vekil mecliste olduğu zaman vallahi bunlar dizleri titrer. Şimdi, şimdi kendi koltuk değneği olan MHP’den çekinmiyor. “E Cumhuriyet Halk Partisi gibi” diyor, “dua” ediyor, “muhalefet olsun.” Aa bir de Haydar Hoca'nın ayak seslerini orada duyarsa kırk güne gitmez, inan öyle. Şimdi hepinizden rica ediyorum arkadaşlar, bu işi yapmaya var mıyız? 
Sonra bak yıllarca ne dedik? “Ya oyum boşa gitti.” Yahu zaten bunlara oy verdin mi hepten boşa gidiyor. Ne yaptılar bu zamana kadar ki? Allah aşkına ne yaptılar? Tarımı mahvetmediler mi? Hayvancılığı yok etmediler mi? Madenleri talan etmediler mi? Yeraltı kaynakları elimizden çıkmadı mı? İç işlerini yok etmediler mi? Dış işlerinde itibarımızı sıfırlamadılar mı? Say sayabildiğin kadar. Ne yaptı bunlar? İtibar, müsaade çocuklar. Ne diyorsun? “Oyum boşa gitmesin.” Yahu senin keşke oyun boşa gitse. Mahvettin memleketi ya. Verdiğin oyla memleketi mahvettin. Allah'a bunun hesabını nasıl vereceksin? Vallahi bak yeminle konuşuyorum. Yeminle konuşuyorum. Mahvettik ülkeyi. Şimdi diyeceğim “tamam güzel” ama yahu bizde batıyoruz. Kurunun arasında yaşta gidiyor, perişan oluyoruz. Lütfen, lütfen. Başımızı iki elimizin arasına alalım. Gittiğimiz evimizde sabaha kadar düşünelim. “Ya bu adam ne diyor.” 
Kardeşlerim iki seçim evvel olması lazım, unutuyorum tabi. Haydar Hoca'yı da öyle çok bulamazsınız. İnanın kaybettiğiniz zaman Aaa vallahi hüsran olursunuz. Yeminle konuşuyorum. Ben sizin garantörünüzüm. Haberiniz olsun. Bu işi çok iyi biliyorum. Düşüneceksiniz, kararınızı kesin vereceksiniz. Ve tek tek komşularımızı, arkadaşlarımızı ikna edeceksiniz. 
Noter tasdikli senet verdim ben ya. Ne dedim? Ne dedim size arkadaşlar? Ne söyledim? Her birinize hanımlara vatandaşlık, artı ev hanımı işçisi sıfatıyla o 1000 Türk lirası her ay maaş vereceğim. Ya şu anda beş kuruşa muhtaçsınız. Öyle değil mi? “Yok nereden bulacaksın?” Rusya nereden buldu? Şu anda elli bin ruble benden sonra, doğum yapan hanımlara  ikramiye veriyor. O nereden buldu? Rusya'ya kaldıran benim modelim, haberiniz olsun. Beni beş tane ilim adamıyla beraber takip ettiler. Beş ilim adamıyla. Lütfen, Allah aşkına el ele verelim nu işi bitirelim. Siz arkasında Avrupa’nın Amerika’nın olduğu adamların arkasına düştünüz. Vay, bir de sakal uzattınız. Niye? Gâvur bunu destekliyor diye. Lan kim onlar be? Kimdir senin Avrupalın? 2005 yılında ben “Avrupa çökecek, birlik batacak” dedim mi çocuklar? Hatırlıyor musunuz? Çöküyor mu Avrupa. Amerika gidecek. Kafanıza akıl koyun. Ve iki yıl sonra biz Bağımsız Türkiye Partisi iktidarıyla vallahi de billahi de Amerika'yı sollayacağız. Neymiş Amerika be? Ben gittim oralarda araştırmaları yaptım, incelemeler yaptım. Nedir Amerika? Siz gözünüzde bunları büyütüp onlara çanak tutan uşakların peşinde koştunuz. Yanlışınız burada. Kendi evladınıza, öz oğlunuza güvenemediniz. Var mısınız? Buradan ses inançla geliyor, buradan tereddütle geliyor. Var mısınız? Tamam, bu iş tamamdır. Bu iş tamamdır. 
Sevgili arkadaşlar bu işi biz biliyoruz. Bu işi biz biliyoruz. Bak size yeminle konuşuyorum. Bizi kabul eden dünyalar bu adamları meclislerine misafir bile kabul etmezler. Dinleyici bile kabul etmezler. Onların misafirlerinin de bir seviyesi var, haberiniz olsun. Şimdi sevgili kardeşlerim son olarak milli kahramanlara geliyor üç beş cümleyle bu işi tamamlıyoruz. Nasıl olmasa sözü aldık. Ama unutmayacaksınız. Vaadinizle hulf etmeyeceksiniz. Tamam mı?


Bir Milletin Kahramanı Olmazsa, O Milletten Bir Şey Olmaz

Sevgili kardeşlerim bir milletin kahramanı olmazsa hele hele o kahramanın kahramanı olan, kahramanların kahramanı olan bir Mustafa Kemal'i olmazsa o milletten bir şey olmaz. Cumhuriyet döneminde Mustafa Kemal Atatürk'le İngiliz ajanları Türkiye'de çok müthiş uğraştılar. Ve bunlar işte Sarıklıların, Cübbelilerin adamları. Size isimlerini versem hayret edersiniz. Biz de tabii temiz niyetli gençli olarak giderdik bunların sohbetlerine. Dinlerdik. “Aa biz ona zorla bir baba bulduk. Şimdi dedesini mi istiyorsunuz?” Seni şerefsiz. Arkadaşlar sonunda bir kitap yazıyor. İngiliz Kraliyet Kütüphanesi’nde bu kitabın nüshası, soruluyor “peki sen bunu buradan nasıl aldın?” Nişantaşı'nda bir kahveden bahsediyor. Birilerinin mikro filmini getirmiş ona vermiş. Meğer bu ajanmış be. İngiliz ajanıymış. Hain! Geçenlerde duyuyorum. Dinliyorum onu. 
Sevgili arkadaşlar baktım ne diyor biliyor musunuz? “Büyük Ortadoğu Projesi Müslüman dünyası için ilahi bir nimetmiş.” Vay hain. Peki, Büyük Ortadoğu Projesi ne biliyor musunuz arkadaşlar? Müslümanların katledilmesi, camilerinin, türbelerinin bombardımana tabi tutulup yıkılması, halkının Hristiyanlaştırılması, Büyük Ortadoğu Projesi bu. Yirmi iki İslam ülkesini bu şekilde bunlar. Bizim Sayın Başbakan da bunun eş başkanı oldu. Sağ olsun Esad'la kavgaya başladı. Etme bulursun. Bu dünya öyle bir dünya. Ulan ben seni evime getirdim, sarayıma getirdim, yedirdim, içirdim, ağırladım. Ondan sonra dedi Amerika ki “Ortadoğu Projesini hayata geçir, aldın namluyu doğrulttun Suriye'ye. 
Sevgili arkadaşlar kiminle işbirliği yaptı biliyor musunuz? İsrail'le. Sorana ona. Aa “One minute” ne demek ulan kimdir? Arkadaşlar ben gördüm gördüm ama bu kadar da yüzlü adam görmedim. “Gülme komşuna gelir başına.” Öyle gülersen Allah sana böyle şamar atar.
 

Vatanı Olmayanın Dini Olmaz 

Sevgili arkadaşlar işte geliyoruz yine merhum Mustafa Kemal Atatürk'e, öyle iftira ettiler. Annesi hepinizin bildiği gibi Zübeyde anamız, hepimizin annesi. Niye? Öyle dindar bir kadın ki beş vakit namazını kılan, nafile oruçlarını tutan hala şu şurada Türkiye'de yaşayan komşuları var. Her gün hanelerinden Kur'an sesi duyuluyor. Oğlu Mustafa Kemal'i sekiz yaşında hafız-ı kelam yaptı. Kim? Molla Zübeyde. Mustafa Kemal'in hafız olduğunu biliyor musunuz? Ve Mustafa Kemal annesinin dergâhına geldiği zaman Halaka-i Zikriye oturur “Allah, Allah, Allah, hay!” Diyerek kan ter içinde kalırdı. Mustafa Kemal bu! Hainler! Mustafa Kemal bu! 
“Ama hocam filan bilmem kimi idam etti, ipe çekti.” Ben olsam onu on defa diriltir, yirmi defa idam ederdim. Niye? Niye ederim? Beni iyi dinleyin. İstiklal mücadelesi yapılıyor. Sakın ha Yunan ordusuna bir şey söylemeyin. Kuvay-i Milliye'ye “eşkıya ordusu” diyor. Sen bana karşı bu mücadeleyi vereceksin. Ondan sonra ben de sana hayat hakkı tanıyacam. Allah bana o hayatı haram eder, manyak. Ne olmuş? Arkadaşlar. Ne olmuş? E peygamber onu davet etmiş. Ne bekliyorsun gel? Kurban kestim, onu peygambere vatan düşmanı. “Vatanı olmayanın dini olmaz.” “Hubbul vatan minel iman.” Anlaşıldı mı? Şimdi bu milletin... 
Bizi izlemeye Eylül'den sonra devam edin. Eylül ayı itibariyle manen bu milleti nasıl meflûç ettiler? Hangi tarikat kanalıyla mahvettiler? Onları tek tek sizlere açıklayacağız. Cellat başının adına “tarikat büyüğü” dediler. Ulan İslam'da kasabın şehadeti bile makbul değildir. Sen kelle kesen adamı tarikatının piri yaptın. Hain seni! Sana bunların hesabı sorulacak. 
Birisi sevgili arkadaşlar, birisi Yahudi asıllı Kürt, Kürtçülük yapıyor. Haberiniz var mı? İşte onları anlatacağız. Neyse çok ileri gitmeyelim. Mustafa Kemal bu. Mustafa Kemal cuma namazlarını Hacı Bayram'da ve de Leblebici Camii'nde kılardı. Kendisine yapılan bir ihbarda, başbakanı o zaman... Atatürk'e diyor ki, “hayatınız tehdit altında, tehlike altında ihbar aldık. Cuma namazlarını farklı yerlerde kılarak veya tehir ederek.” Mustafa Kemal, Kur'an'ını okuyan, devrin en büyük hafızlarını karşısına alıyor. “Yaşar Hafız” diye bir zat var. Ona Kur'an'ı okutuyor, kendi dinliyor. Kendi okuyor, ona dinletiyor. Devrin hakikaten en güçlü hafızlarını alıyor. Yani Kur'an'ı okumak, dinlemek, mukabele suretiyle beraber ibadetlerini... Mustafa Kemal bu. Şimdi bu Mustafa Kemal'i size bugüne kadar kim anlattı? Hiç kimse. Bize de kim anlattı biliyor musunuz? Mustafa Kemal bunların anlattığı değil. Allah rahmet eylesin, Atilla İlhan. Rahmeti bol olsun. 


Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin Adı Bektaşi Dergâhında Verildi

Mustafa Kemal'i bize kim anlattı biliyor musunuz? Allah selametini versin. Hacı Bektaş'ta Arife anamız. “Üç gün bu dergâhta kaldı” diyor. Cemalettin Efendi'yle birlikte kuracakları devletin adını verdiler. Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin adı bu dergâhta verildi. Bektaşi dergâhında. 
Mustafa Kemal'in annesi Bektaşi, Müslüman, sıradan bir Müslüman değil. Babası Ali Rıza Efendi de Bektaşi tarikatından o geleneklerle yetişen ve Ali Rıza, İmam-ı Rıza'nın ismine hürmeten çocuklarına Ali Rıza ismi koyan bir aile. Şimdi o Ali Rıza, bu Molla Zübeyde'den nur topu gibi bir Mustafa dünyaya geliyor. Mustafa Kemal bu. Şimdi göreceksiniz Türkiye Cumhuriyeti onun koyduğu temeller ve esaslarla zedelenmeden kıyamet sabahına kadar devam edecektir. Hiç kimse bu temel taşları yerinden oynatmaya teşebbüs etmesin. Her şeyden evvel bu milletin imanı tamamını boğar.
Verdiğiniz sözleri sizlere hatırlatarak. Ne demiştiniz? “Varız”, “neye varsınız?” “Çalışmaya.” “Neye varsınız?” “Neye varsınız?” Evet sevgili arkadaşlar, demek bu iş olacak. Endişe etmeyin. Ve o zaman Türkiye'de korku değil, Türkiye'de terör değil, Türkiye'de açlık değil, Türkiye'de yokluk değil, Türkiye'de kardeşlik, bolluk, arkadaşlık, dostluk, güzellikler, kalkınma olacak. Bunda şüpheniz olmasın. Hepinize saygı, sevgi, muhabbetlerimi arz ediyor. Allah'a emanet ediyorum. Sağ olun, var olun. 
 

Bu sohbeti video olarak izlemek için play butonuna basınız



Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir