Yeşil Kart
1 Ocak 2012’de işlemeye başlayan Genel Sağlık Sigortası (GSS) ile Yeşil Kartlı vatandaşlarımız, orta öğrenimi bitirip de kayıt altında çalışmayan 18 yaşındaki gençler, çalışmayan üniversite mezunları, sigortalı olmayanlar Genel Sağlık Sigortalı oluyorlar.
Şu anda 9,2 milyon kişi Yeşil Kart uygulamasından istifade ediyor. Yeni düzenleme ile 1 yıllık vize süreleri dolunca yapılacak incelemelerden sonra gelir düzeyi 295,3 TL’den fazla olanların Yeşil Kartı iptal edilecek. Tekrar hizmet alabilmesi içinse prim ödeme zorunluluğu getirilmiştir.
Gelirin belirlenmesinde evde bulunan evli olmayan çocuklar, aile bireylerinin harcamaları, taşınır ve taşınmaz malların durumu dikkate alınacak.
Uygulamada çekirdek aile genişletilerek aynı çatı altında yaşayan büyük anne veya büyük babanın geliri de yeşil kart alınmasında hesaba katılacak. Yani devlet, emeklinin eline verdiği üç aylıkları da Yeşil Karta engel sayıyor.
Açlık sınırının DİSK-AR rakamlarına göre 1011 liraya ulaştığı Türkiye’de, geliri 295 liranın altındaki kesime sağlık harcamalarını bedava sunmak, açlıktan ve bakımsızlıktan kıvranan insanımıza, “ölmemek için başının çaresine bak” demekten başka bir şey değildir.
Bu uygulama ile Yeşil Kart’tan faydalanan ama açlık sınırının altında yaşam mücadelesi veren milyonlar artık prim ödemezse SGK ile sözleşmeli özel üniversite hastanelerine ve özel hastanelere giremeyecekler.
Yeşil Kartlıların azaltılması uygulaması, bütçeden sağlık harcamalarına ayrılan paylar dikkate alındığında hiç de şaşırtıcı değildir.
Devletin sosyal güvenliğe katkısı, İngiltere’de yüzde 43, Almanya’da yüzde 26 iken, Türkiye’de bu oran yüzde 9 civarındadır.
IMF ve Dünya Bankası talimatları ile devamlı kısıtlamalara gidilen ülkemizde devletin “sosyal devlet” vasfı giderek özelliğini kaybetmektedir.
Milli Ekonomi Modeli’nin uygulanacağı devlet sistemini ele aldığımız, “Sosyal Devlet-Milli Devlet” tezimizde ise devlet, insana hizmet için vardır. Buna göre, her vatandaşın tedavi imkânlarından insan onuruna yakışır bir şekilde istifade etmesini temin edecek sağlık güvencesi, hem vatandaşların en doğal hakkı, hem de devletin vatandaşına karşı görevidir.
Milli Devlet tezimizde sağlık sistemi, “hem koruma tedbirlerini, hem de kontrol ve tedavi yöntemlerini” kapsamaktadır.
Her yeni doğana, daha iyi beslensin ve bakılsın gerekçesi ile 15 bin lira kademeli olarak doğum desteği verilecektir.
Uygulanacak sosyal devlet projeleri ve ekonomi politikaları ile vatandaşların gelir düzeyi asgari geçim düzeyine taşınacak; tarım politikası ile fiyatların ucuzlaması sağlanarak bireylerin satın alma gücü arttırılacaktır.
Teşhis ve tedavide kamuya ait hastaneler ve özel hastanelerden istifade edilecektir. Aile hekimliği sistemi ile hizmet ayağa götürülürken; gerekli görülen yerlerde hastanelerden randevu sistemi ile kuyruğa girmeden yararlanılacaktır.
Gerek özel, gerekse kamu hastanelerinde bireylerin teşhis ve tedavi masrafları devlet tarafından karşılanacaktır. İlaç ve hastane hizmetleri için vatandaşlar herhangi bir prim ödemeyeceklerdir.
İnsan sağlığına zararlı çevresel faktörlerin devlet eliyle iyileştirilmesi de sağlık sistemi içinde ele alınacaktır.
Böyle bir “milli devletin” var olabilmesi ve milletine hizmet edebilmesinin yolu milli bir ekonomi sisteminden, “Milli Ekonomi Modeli’nden” geçmektedir.
Bizim “Sosyal Devlet-Milli Devlet” tezimizde devletin “veren el olması” anlayışı, vatandaşlarımıza hizmeti doruk noktada sunmak olarak projelendirilmiştir.
Kapitalist sistemdeki sömürü mantığına karşılık, milli devlette, vatandaşların devlet garantisinde bu şekilde bir sağlık hizmeti alması da, bizim tezimizin insana verdiği değerin bir göstergesidir.
Şu anda 9,2 milyon kişi Yeşil Kart uygulamasından istifade ediyor. Yeni düzenleme ile 1 yıllık vize süreleri dolunca yapılacak incelemelerden sonra gelir düzeyi 295,3 TL’den fazla olanların Yeşil Kartı iptal edilecek. Tekrar hizmet alabilmesi içinse prim ödeme zorunluluğu getirilmiştir.
Gelirin belirlenmesinde evde bulunan evli olmayan çocuklar, aile bireylerinin harcamaları, taşınır ve taşınmaz malların durumu dikkate alınacak.
Uygulamada çekirdek aile genişletilerek aynı çatı altında yaşayan büyük anne veya büyük babanın geliri de yeşil kart alınmasında hesaba katılacak. Yani devlet, emeklinin eline verdiği üç aylıkları da Yeşil Karta engel sayıyor.
Açlık sınırının DİSK-AR rakamlarına göre 1011 liraya ulaştığı Türkiye’de, geliri 295 liranın altındaki kesime sağlık harcamalarını bedava sunmak, açlıktan ve bakımsızlıktan kıvranan insanımıza, “ölmemek için başının çaresine bak” demekten başka bir şey değildir.
Bu uygulama ile Yeşil Kart’tan faydalanan ama açlık sınırının altında yaşam mücadelesi veren milyonlar artık prim ödemezse SGK ile sözleşmeli özel üniversite hastanelerine ve özel hastanelere giremeyecekler.
Yeşil Kartlıların azaltılması uygulaması, bütçeden sağlık harcamalarına ayrılan paylar dikkate alındığında hiç de şaşırtıcı değildir.
Devletin sosyal güvenliğe katkısı, İngiltere’de yüzde 43, Almanya’da yüzde 26 iken, Türkiye’de bu oran yüzde 9 civarındadır.
IMF ve Dünya Bankası talimatları ile devamlı kısıtlamalara gidilen ülkemizde devletin “sosyal devlet” vasfı giderek özelliğini kaybetmektedir.
Milli Ekonomi Modeli’nin uygulanacağı devlet sistemini ele aldığımız, “Sosyal Devlet-Milli Devlet” tezimizde ise devlet, insana hizmet için vardır. Buna göre, her vatandaşın tedavi imkânlarından insan onuruna yakışır bir şekilde istifade etmesini temin edecek sağlık güvencesi, hem vatandaşların en doğal hakkı, hem de devletin vatandaşına karşı görevidir.
Milli Devlet tezimizde sağlık sistemi, “hem koruma tedbirlerini, hem de kontrol ve tedavi yöntemlerini” kapsamaktadır.
Her yeni doğana, daha iyi beslensin ve bakılsın gerekçesi ile 15 bin lira kademeli olarak doğum desteği verilecektir.
Uygulanacak sosyal devlet projeleri ve ekonomi politikaları ile vatandaşların gelir düzeyi asgari geçim düzeyine taşınacak; tarım politikası ile fiyatların ucuzlaması sağlanarak bireylerin satın alma gücü arttırılacaktır.
Teşhis ve tedavide kamuya ait hastaneler ve özel hastanelerden istifade edilecektir. Aile hekimliği sistemi ile hizmet ayağa götürülürken; gerekli görülen yerlerde hastanelerden randevu sistemi ile kuyruğa girmeden yararlanılacaktır.
Gerek özel, gerekse kamu hastanelerinde bireylerin teşhis ve tedavi masrafları devlet tarafından karşılanacaktır. İlaç ve hastane hizmetleri için vatandaşlar herhangi bir prim ödemeyeceklerdir.
İnsan sağlığına zararlı çevresel faktörlerin devlet eliyle iyileştirilmesi de sağlık sistemi içinde ele alınacaktır.
Böyle bir “milli devletin” var olabilmesi ve milletine hizmet edebilmesinin yolu milli bir ekonomi sisteminden, “Milli Ekonomi Modeli’nden” geçmektedir.
Bizim “Sosyal Devlet-Milli Devlet” tezimizde devletin “veren el olması” anlayışı, vatandaşlarımıza hizmeti doruk noktada sunmak olarak projelendirilmiştir.
Kapitalist sistemdeki sömürü mantığına karşılık, milli devlette, vatandaşların devlet garantisinde bu şekilde bir sağlık hizmeti alması da, bizim tezimizin insana verdiği değerin bir göstergesidir.
Editörün Seçtikleri