Türkiye’nin Suriye dış politikası
Bir buçuk yıldır savaş tehdidi altındaki Suriye, en sonunda Türkiye ile olan komşuluk ve inanç bağlarını attığını resmen gösterdi.
Türk keşif uçağı gözle görülebilir bir mesafede seyrederken hava sahasını ihlal gerekçesi ile vuruldu.
Kimsenin beklemediği bu gelişme karşısında dünya Türkiye’nin tavrını bekliyor.
Türkiye olayı savaş boyutuna taşımayacağını açıkladı. Ancak yapılanların hesabının sorulacağını ısrarla vurguladı.
NATO’nun 4. Madde’si gereğince, NATO üyesi ülkeler toplantıya çağrıldı.
Ankara’nın toplantıdan beklentisi 5. Madde’nin hayata geçirilmesi iken bu gerçekleşmemiş, üye ülkeler toplu bir müdahaleden ziyade ortalığı kızıştırmaya gerek yoktur, şeklinde bir açıklama ile Türkiye’yi sakinleştirmiştir.
Bu bizim de NATO konusunda beklediğimiz bir gelişmedir. Zira Sayın Başbakanımız aylar önce sınır ihlalleri olduğu gerekçesi ile NATO’yu 5. Madde çerçevesinde göreve çağırmış ancak yine aynı red cevabını almıştır.
Çünkü NATO üyesi ülkeler nezdinde Türkiye yararına dik bir duruş, bugüne kadar zaten gösterilmemiştir.
BM’de de yer alan Türkiye, ne Kıbrıs konusunda ne Ermeni soykırımı yalanında hiçbir üye ülke tarafından desteklenmemiştir.
Zaten, keşif uçağımızın düşürülmesinin hemen ardından Türkiye’nin bir karşı saldırıyı ve devamında başlayabilecek bir savaşı göze alamaması da NATO’yu arkasında görmemesindendir.
NATO Türkiye’nin arkasında değildir. Türkiye NATO için menfaatleri gereği yönlendirilen bir üye mesabesindedir.
NATO’nun bu tutumu, Türkiye’yi Suriye meselesinde bizim baştan beri ifade ettiğimiz noktaya taşımaktadır.
Türkiye, ABD adına ve İsrail yararına hareket ettiği Arap Baharı sürecinde, hiçbir menfaati olmamasına rağmen devamlı zarar görmektedir. Bu uğurda bölgesinde yalnız kalmıştır, dışlanmaktadır.
Ancak Türkiye, bu gerçekleri görmek yerine halen aynı ülkeler ile işbirliğini düşünmektedir.
Suriye konusunda ve Arap Baharı sürecinde Türkiye’nin dış politikası maalesef iflas etmiştir.
Bu tablo ne büyük devlet vasfıdır, ne de tarihten gelen misyonumuza yakışmaktadır.
Suriye ise bizden çok daha akılcı ve doğru adımlar atmaktadır.
Çünkü Rusya ve Çin gerek BM’de ve gerekse NATO nezdinde açıkça Suriye’nin arkasındadır. Suriye’ye olası ABD işgalinin önünde settirler.
NATO üyesi ülkelerden yardım isteyen Türkiye, ikinci kez reddedilirken, Rusya ve Çin bir buçuk yıldır değişmez şekilde Suriye’yi desteklemektedir.
Yaşanan gelişmeler, Suriyeli yetkililerin yaptığı “sınır ihlaline karşı” kendimizi koruduk, açıklamasının bir manada kabulüdür.
ABD’nin ve AB’nin sözde destekleri sadece Türkiye’yi tahrik etmektedir.
Bizce amaç eylem yanlışlığı içine sokulan Türkiye’nin prestijini sıfırlamaktır. Bu sayede Türkiye, uluslararası arenada dostlarını kaybetmiş hatta komşuları ile düşman olmuştur.
Bu nasıl bir sıfır sorun politikası ki, Türkiye etrafındaki herkesle kavgalıdır.
Türkiye bugüne kadar izlediği dış politika ile hem zarar etmiş hem de prestijini kaybetmiştir.
Öyleyse bu yoldan bir an önce dönmeli, milli menfaatlerimiz ve tarihten gelen misyonuna göre yeni bir istikamet belirlemelidir.
Türk keşif uçağı gözle görülebilir bir mesafede seyrederken hava sahasını ihlal gerekçesi ile vuruldu.
Kimsenin beklemediği bu gelişme karşısında dünya Türkiye’nin tavrını bekliyor.
Türkiye olayı savaş boyutuna taşımayacağını açıkladı. Ancak yapılanların hesabının sorulacağını ısrarla vurguladı.
NATO’nun 4. Madde’si gereğince, NATO üyesi ülkeler toplantıya çağrıldı.
Ankara’nın toplantıdan beklentisi 5. Madde’nin hayata geçirilmesi iken bu gerçekleşmemiş, üye ülkeler toplu bir müdahaleden ziyade ortalığı kızıştırmaya gerek yoktur, şeklinde bir açıklama ile Türkiye’yi sakinleştirmiştir.
Bu bizim de NATO konusunda beklediğimiz bir gelişmedir. Zira Sayın Başbakanımız aylar önce sınır ihlalleri olduğu gerekçesi ile NATO’yu 5. Madde çerçevesinde göreve çağırmış ancak yine aynı red cevabını almıştır.
Çünkü NATO üyesi ülkeler nezdinde Türkiye yararına dik bir duruş, bugüne kadar zaten gösterilmemiştir.
BM’de de yer alan Türkiye, ne Kıbrıs konusunda ne Ermeni soykırımı yalanında hiçbir üye ülke tarafından desteklenmemiştir.
Zaten, keşif uçağımızın düşürülmesinin hemen ardından Türkiye’nin bir karşı saldırıyı ve devamında başlayabilecek bir savaşı göze alamaması da NATO’yu arkasında görmemesindendir.
NATO Türkiye’nin arkasında değildir. Türkiye NATO için menfaatleri gereği yönlendirilen bir üye mesabesindedir.
NATO’nun bu tutumu, Türkiye’yi Suriye meselesinde bizim baştan beri ifade ettiğimiz noktaya taşımaktadır.
Türkiye, ABD adına ve İsrail yararına hareket ettiği Arap Baharı sürecinde, hiçbir menfaati olmamasına rağmen devamlı zarar görmektedir. Bu uğurda bölgesinde yalnız kalmıştır, dışlanmaktadır.
Ancak Türkiye, bu gerçekleri görmek yerine halen aynı ülkeler ile işbirliğini düşünmektedir.
Suriye konusunda ve Arap Baharı sürecinde Türkiye’nin dış politikası maalesef iflas etmiştir.
Bu tablo ne büyük devlet vasfıdır, ne de tarihten gelen misyonumuza yakışmaktadır.
Suriye ise bizden çok daha akılcı ve doğru adımlar atmaktadır.
Çünkü Rusya ve Çin gerek BM’de ve gerekse NATO nezdinde açıkça Suriye’nin arkasındadır. Suriye’ye olası ABD işgalinin önünde settirler.
NATO üyesi ülkelerden yardım isteyen Türkiye, ikinci kez reddedilirken, Rusya ve Çin bir buçuk yıldır değişmez şekilde Suriye’yi desteklemektedir.
Yaşanan gelişmeler, Suriyeli yetkililerin yaptığı “sınır ihlaline karşı” kendimizi koruduk, açıklamasının bir manada kabulüdür.
ABD’nin ve AB’nin sözde destekleri sadece Türkiye’yi tahrik etmektedir.
Bizce amaç eylem yanlışlığı içine sokulan Türkiye’nin prestijini sıfırlamaktır. Bu sayede Türkiye, uluslararası arenada dostlarını kaybetmiş hatta komşuları ile düşman olmuştur.
Bu nasıl bir sıfır sorun politikası ki, Türkiye etrafındaki herkesle kavgalıdır.
Türkiye bugüne kadar izlediği dış politika ile hem zarar etmiş hem de prestijini kaybetmiştir.
Öyleyse bu yoldan bir an önce dönmeli, milli menfaatlerimiz ve tarihten gelen misyonuna göre yeni bir istikamet belirlemelidir.
Editörün Seçtikleri