Türkiye ve iç güvenlik meselesi
Milli devletin muhafazasında en önemli unsurların başında içteki birliğin temin edilmesi gelmektedir. Küreselleşmenin karşısında varlığını devam ettirebilecek bir devletin milli birlik ve beraberliğini koruması ve ulus devlet anlayışını bozmaması gerekir. Zira yeni dünya düzeni, parçalanmış ve küçültülmüş devletler ve dağılmış milletler temeline dayanmaktadır.
Etnik ayrımcılık, bir olan yapının dağılması için kullanılan unsurlardandır. Türkiye Cumhuriyeti Devleti de farklı etnik grupları bünyesinde bulundurmaktadır. Ancak gelenekleri, örf ve adetleri, tarihi, dini ve kültürü bir olan bir medeniyet birikimi ile şekillenen Türk kimliğimiz, tüm etnik grupları bünyesinde toplamış, "tek vücut" ve "tek kimlik" haline getirmiştir.
Bu bütünün adı "Türk Milleti”dir.
Türk Milleti ifadesinin içinde farklılıklardan değil, vücudu meydana getiren kol, bacak, gövde misali birleştiklerinde bütünü, vücudu oluşturan uzuvlardan bahsedilebilir.
Türkiye Cumhuriyeti anayasası da bu istikamette hazırlanmış ve "Ben Türküm" diyen herkese eşit haklar Anayasa güvencesi ile verilmiştir. Öyleki, bugün Türk, Kürt, Laz, Çerkez vesaire olduğuna bakılmaksızın vatandaşlarımızın devletin önemli mevkilerinde çalışması, Başbakan hatta Cumhurbaşkanı olması mümkündür. Kısaca etnik farklılık, bizim millet ve devlet olarak hallettiğimiz ve ülkemizin zenginliği olarak kabul ettiğimiz bir meseledir.
Ancak özellikle AB sürecinde bu çeşitlilik ortamı, içteki birliği ve kardeşliği zedeleyecek "hassas bir nokta" haline getirilmektedir.
Nevruz kutlamaları vs. bazı olaylar işte bu barış ortamını zedelemenin bir vesilesi olarak kullanılmaktadır.
Bir bayram havasında geçmesi gereken nevruz gösterileri, illegal örgütlerin çıkardığı olaylara sahne olmuştur.
Bu olayları tezgahlayanlar iki şeyi amaçlamaktadır. Bir taraftan ülkede bir karışıklık ortamı varmış havası verilirken, diğer yandan basiretli yaklaşımları ile olayları fazla büyümeden asayişi temin eden güvenlik güçlerimiz ile milletimiz karşı karşıya getirilmek istenmektedir.
Bu noktada iç barışın temininde esas vazife bizce güvenlik güçlerimizin çalışmalarından da önce siyasilerimizdedir.
Vatandaşlarımızda mili birlik ve beraberliğimize halel getirecek tuzaklara ve manevralara karşı ayık olacak, tahriklere kapılmayacak bilincin yerleşmesinde siyasilerimizin rolü büyüktür. Bu sebeple Türkiye’de 36 etnik gurubun olduğundan bahseden AB’nin tavsiyeleri de, siyasilerimizce ihtiyatla değerlendirilmelidir.
Hangi etnik gruptan olursa olsun tamamını kucaklayacak, dış tahriklere karşı koruyacak, devlet - millet kaynaşmasını, sivil asker birliğini sağlayacak bir siyaset anlayışı bu tür ayrımcılık oyunlarının önünü kesecek tek yoldur. İçte birliğin temininin asıl yolu da bundan geçmektedir.
Etnik ayrımcılık, bir olan yapının dağılması için kullanılan unsurlardandır. Türkiye Cumhuriyeti Devleti de farklı etnik grupları bünyesinde bulundurmaktadır. Ancak gelenekleri, örf ve adetleri, tarihi, dini ve kültürü bir olan bir medeniyet birikimi ile şekillenen Türk kimliğimiz, tüm etnik grupları bünyesinde toplamış, "tek vücut" ve "tek kimlik" haline getirmiştir.
Bu bütünün adı "Türk Milleti”dir.
Türk Milleti ifadesinin içinde farklılıklardan değil, vücudu meydana getiren kol, bacak, gövde misali birleştiklerinde bütünü, vücudu oluşturan uzuvlardan bahsedilebilir.
Türkiye Cumhuriyeti anayasası da bu istikamette hazırlanmış ve "Ben Türküm" diyen herkese eşit haklar Anayasa güvencesi ile verilmiştir. Öyleki, bugün Türk, Kürt, Laz, Çerkez vesaire olduğuna bakılmaksızın vatandaşlarımızın devletin önemli mevkilerinde çalışması, Başbakan hatta Cumhurbaşkanı olması mümkündür. Kısaca etnik farklılık, bizim millet ve devlet olarak hallettiğimiz ve ülkemizin zenginliği olarak kabul ettiğimiz bir meseledir.
Ancak özellikle AB sürecinde bu çeşitlilik ortamı, içteki birliği ve kardeşliği zedeleyecek "hassas bir nokta" haline getirilmektedir.
Nevruz kutlamaları vs. bazı olaylar işte bu barış ortamını zedelemenin bir vesilesi olarak kullanılmaktadır.
Bir bayram havasında geçmesi gereken nevruz gösterileri, illegal örgütlerin çıkardığı olaylara sahne olmuştur.
Bu olayları tezgahlayanlar iki şeyi amaçlamaktadır. Bir taraftan ülkede bir karışıklık ortamı varmış havası verilirken, diğer yandan basiretli yaklaşımları ile olayları fazla büyümeden asayişi temin eden güvenlik güçlerimiz ile milletimiz karşı karşıya getirilmek istenmektedir.
Bu noktada iç barışın temininde esas vazife bizce güvenlik güçlerimizin çalışmalarından da önce siyasilerimizdedir.
Vatandaşlarımızda mili birlik ve beraberliğimize halel getirecek tuzaklara ve manevralara karşı ayık olacak, tahriklere kapılmayacak bilincin yerleşmesinde siyasilerimizin rolü büyüktür. Bu sebeple Türkiye’de 36 etnik gurubun olduğundan bahseden AB’nin tavsiyeleri de, siyasilerimizce ihtiyatla değerlendirilmelidir.
Hangi etnik gruptan olursa olsun tamamını kucaklayacak, dış tahriklere karşı koruyacak, devlet - millet kaynaşmasını, sivil asker birliğini sağlayacak bir siyaset anlayışı bu tür ayrımcılık oyunlarının önünü kesecek tek yoldur. İçte birliğin temininin asıl yolu da bundan geçmektedir.
Editörün Seçtikleri