Türkiye Kıbrıs'tan taviz veremez
Türkiye, AB'ne üyelik sürecinde hiç bir üye devletten istenmeyen dayatmalarla karşılaşmıştır.
Ege, Güneydoğu, Kıbrıs meselesi, Ermeni sorunu, AGSK'nde Türkiye'nin rolü gibi son derece hayati mevzularla istenenler, arka planında ülkemizin kaderini etkileyecek projelerdir.
99 Helsinki zirvesiyle açıkça pazarlık konusu yapılan Kıbrıs'la ilgili sorun halledilemezse BM ve Lahey Adalet Divanı yetkili kılınıyordu.
Daha bu aşamada kendi meselesinde etkisiz kılınan Türkiye'ye karşı, AB'nin öne sürdüğü her üyelik şartında durum aynıdır.
Kaldı ki, meseleler istenilen şekilde halledilse bile, AB'ne asla üye olamayacağımız aşikârdır.
Birlik uzun vadeli siyasi oluşumuna ülkemizi almayacağını açıkça ifade etmiştir.
Aralık 2000 tarihindeki Nice Zirvesi'nde diğer 12 adaya ayrıntılı adaylık dokümanı ve ilgili bilgiler verilirken, Türkiye yok sayılmıştır. 2010 yılına kadar üyelik müzakerelerinin başlayacağı ülkeler arasında da ülkemiz yoktur.
Bu gerçekler ortadayken, Kıbrıs'ın Rum kesiminin AB'ne tam üyeliği ve adadaki Türklerin işgalci sayılmasına, ülkemizdeki siyasi irade artık gereken cevabı vermelidir.
Aksi halde bu sevdası uğruna her türlü tavize hazır Türkiye, Kıbrıs'ı kaybetmek üzeredir.
Yeni dünya düzeninde güçlü ve lider bir Türkiye'nin önünü kesmek için Kıbrıs ısrarla pazarlık konusu yapılmaktadır.
Şart koşulan tavizler, güçlü bir Türkiye'nin oluşumuna engeldir. İstenilen düzenlemelerle, ülkemizin stratejik noktaları elinden çıkacak, bölgesinde lider bir ülke olmasının önüne geçilecektir.
Ayrıca, Akdeniz'de konumu itibariyle stratejik bir yer olan adada söz sahibi olmak isteyen AB, bu sayede Kafkasya'ya, Ortadoğu'ya ve Asya'ya rahat açılabilecek, doğalgaz, petrol vs. için önemli bir üs kazanacaktır.
Bu bölgelerde hesabı olan güçlü bir Türkiye, AB'nin projelerine engeldir.
Bugün ABD'nin, Asya tezini hayata geçirmek maksadıyla elde etmeye uğraştığı Afganistan gibi; Kıbrıs adası da AB'nin doğalgaza, petrole ulaşabileceği bir üs olarak düşünülmektedir. Kıbrıs meselesinin uluslararası arenada bu kadar gündem edilmesinin sebebi de budur.
Adadaki Türk ve Rum nüfus ile garantörleri olan Türkiye ve Yunanistan arasında halledilmesi gereken mesele her devirde uluslararası platforma taşınmıştır.
Siyasi irademizin AB karşısındaki bu teslimiyetçi tutumu, birliğin adeta, "sizi almayacağız" diyen tavrına karşı sadece bir hevestir. Hangi sebepler uğruna bu kadar tavizlere katlanılacağını da anlamak zor, belki de imkansızdır.
Üç sene önce meseleyi böyle bir çıkmaza sokan şimdiki iradedir. Bu irade, gecikmiş de olsa tavrını ortaya koyarak Kıbrıs Türklerini ve Anayurdu rahatlatmalıdır.
Unutulmamalıdır ki, Devletimizle küresel güçlerin Kıbrıs'ı bir üs olarak değerlendirme politikası hayata geçirilmek isteniyorsa, Türkiye'nin de Kafkasya'ya, Ortadoğu'ya bakan bir yönü olması sebebiyle, bu üssü asla elinden çıkarmaması gerekir.
Bu ada, bulunduğu coğrafyada kalmasının olmazsa olmaz ilk şartıdır.
Kıbrıs bizimdir ve bizim kalacaktır.
Ege, Güneydoğu, Kıbrıs meselesi, Ermeni sorunu, AGSK'nde Türkiye'nin rolü gibi son derece hayati mevzularla istenenler, arka planında ülkemizin kaderini etkileyecek projelerdir.
99 Helsinki zirvesiyle açıkça pazarlık konusu yapılan Kıbrıs'la ilgili sorun halledilemezse BM ve Lahey Adalet Divanı yetkili kılınıyordu.
Daha bu aşamada kendi meselesinde etkisiz kılınan Türkiye'ye karşı, AB'nin öne sürdüğü her üyelik şartında durum aynıdır.
Kaldı ki, meseleler istenilen şekilde halledilse bile, AB'ne asla üye olamayacağımız aşikârdır.
Birlik uzun vadeli siyasi oluşumuna ülkemizi almayacağını açıkça ifade etmiştir.
Aralık 2000 tarihindeki Nice Zirvesi'nde diğer 12 adaya ayrıntılı adaylık dokümanı ve ilgili bilgiler verilirken, Türkiye yok sayılmıştır. 2010 yılına kadar üyelik müzakerelerinin başlayacağı ülkeler arasında da ülkemiz yoktur.
Bu gerçekler ortadayken, Kıbrıs'ın Rum kesiminin AB'ne tam üyeliği ve adadaki Türklerin işgalci sayılmasına, ülkemizdeki siyasi irade artık gereken cevabı vermelidir.
Aksi halde bu sevdası uğruna her türlü tavize hazır Türkiye, Kıbrıs'ı kaybetmek üzeredir.
Yeni dünya düzeninde güçlü ve lider bir Türkiye'nin önünü kesmek için Kıbrıs ısrarla pazarlık konusu yapılmaktadır.
Şart koşulan tavizler, güçlü bir Türkiye'nin oluşumuna engeldir. İstenilen düzenlemelerle, ülkemizin stratejik noktaları elinden çıkacak, bölgesinde lider bir ülke olmasının önüne geçilecektir.
Ayrıca, Akdeniz'de konumu itibariyle stratejik bir yer olan adada söz sahibi olmak isteyen AB, bu sayede Kafkasya'ya, Ortadoğu'ya ve Asya'ya rahat açılabilecek, doğalgaz, petrol vs. için önemli bir üs kazanacaktır.
Bu bölgelerde hesabı olan güçlü bir Türkiye, AB'nin projelerine engeldir.
Bugün ABD'nin, Asya tezini hayata geçirmek maksadıyla elde etmeye uğraştığı Afganistan gibi; Kıbrıs adası da AB'nin doğalgaza, petrole ulaşabileceği bir üs olarak düşünülmektedir. Kıbrıs meselesinin uluslararası arenada bu kadar gündem edilmesinin sebebi de budur.
Adadaki Türk ve Rum nüfus ile garantörleri olan Türkiye ve Yunanistan arasında halledilmesi gereken mesele her devirde uluslararası platforma taşınmıştır.
Siyasi irademizin AB karşısındaki bu teslimiyetçi tutumu, birliğin adeta, "sizi almayacağız" diyen tavrına karşı sadece bir hevestir. Hangi sebepler uğruna bu kadar tavizlere katlanılacağını da anlamak zor, belki de imkansızdır.
Üç sene önce meseleyi böyle bir çıkmaza sokan şimdiki iradedir. Bu irade, gecikmiş de olsa tavrını ortaya koyarak Kıbrıs Türklerini ve Anayurdu rahatlatmalıdır.
Unutulmamalıdır ki, Devletimizle küresel güçlerin Kıbrıs'ı bir üs olarak değerlendirme politikası hayata geçirilmek isteniyorsa, Türkiye'nin de Kafkasya'ya, Ortadoğu'ya bakan bir yönü olması sebebiyle, bu üssü asla elinden çıkarmaması gerekir.
Bu ada, bulunduğu coğrafyada kalmasının olmazsa olmaz ilk şartıdır.
Kıbrıs bizimdir ve bizim kalacaktır.
Editörün Seçtikleri