Tampon Bölge
Tampon bölge konusunun tekrar gündem edilmeye başlandığı bu günlerde Türkiye’nin gelinen noktayı iyi tahlil etmesi gerekmektedir. Üç yıla yakın bir zamandır devam eden Arap Baharı pek çok ülkede düzenleri değiştirmiştir. Türkiye ise, Arap devleti olmamasına rağmen yaşanan süreçten en fazla etkilenen ülke gibi görünüyor.
Libya örneğinde olduğu gibi, ülkemizden kalkan uçaklar ile işgale destek vermemiz bizi İslam âlemi içinde “öteki” haline getirmiştir.
Suriye’deki muhalefete sınırlarımızı açmamız ve hatta bugün gelinen sıcak savaş noktası, işgali gerçekleştirenlerin safında kabul edilmemizin sebebidir. Ancak bunlardan daha vahim diyebileceğimiz gelişmeler bizi beklemektedir.
Arap Baharından bir süre önce Türkiye’ye “Yeni Osmanlıcılık “fikri empoze edilmeye başlanmıştır. Hatta Kaddafi’nin çadırında samimi bir şekilde gerçekleşen toplantıdan sonra, Türkiye’nin bölgedeki yeni misyonu Osmanlı dönemindeki gibi bir birleştiricilik fikri ile hilafete soyunmak şeklinde idi.
Bu fikir elbette ki sayın hükümetin kendi düşüncesi olmayıp ABD’nin bölge üzerinde daha sonraki planlarına destek maksadı ile Türkiye’ye teklif edilmişti.
Arap Baharına başta verilen destek de bu sebepledir diyebiliriz.
Yaşanılan gelişmeler Sünni Türkiye liderliğinde böyle bir birleşmenin en başta Birleşik Devletler ve İsrail hayalleri sebebiyle gerçekleşmeyeceğini göstermiştir. Desteklerimiz sadece bu iki devletin coğrafyadaki hakimiyetini güçlendirmektedir.
Son dönemde gündem edilen tampon bölge düşüncesi de bu çerçevede değerlendirilmelidir.
Tampon bölge hayata geçirilirse zararlı çıkan yine Türkiye’dir. Hatırlanacaktır, Irak işgalinde Türkiye tampon bölge kurmayı kabul etmiş ve bu bölgenin Irak’ın kuzeyi ile birleştirilmesi neticesinde bugün orada mevcut yapılanma vücut bulmuştu.
Zamanın idarecileri bu akıbeti görememiş olabilirler. Ancak önümüzde örnekleri olan hatayı tekrar yapmamalıyız. Suriye ile aramızda kurulacak tampon bölge, Suriye, İran ve Türkiye’den alınacak toprak parçaları ile sınırları belirlenecek bir devletin habercisi olacaktır.
Öyleyse Türkiye, vaad edilen ve gerçekleşmeyenleri bir kenara bırakarak, üzerinde hesabı olanların planlarına destek vermeyi bırakmalıdır. Aksi halde, bir asra ulaşmamış genç Türkiye Cumhuriyeti Devleti, toprak kayıplarına başlayabilir.
Unutmayalım, BOP’un son halkası Türkiye’dir.
Libya örneğinde olduğu gibi, ülkemizden kalkan uçaklar ile işgale destek vermemiz bizi İslam âlemi içinde “öteki” haline getirmiştir.
Suriye’deki muhalefete sınırlarımızı açmamız ve hatta bugün gelinen sıcak savaş noktası, işgali gerçekleştirenlerin safında kabul edilmemizin sebebidir. Ancak bunlardan daha vahim diyebileceğimiz gelişmeler bizi beklemektedir.
Arap Baharından bir süre önce Türkiye’ye “Yeni Osmanlıcılık “fikri empoze edilmeye başlanmıştır. Hatta Kaddafi’nin çadırında samimi bir şekilde gerçekleşen toplantıdan sonra, Türkiye’nin bölgedeki yeni misyonu Osmanlı dönemindeki gibi bir birleştiricilik fikri ile hilafete soyunmak şeklinde idi.
Bu fikir elbette ki sayın hükümetin kendi düşüncesi olmayıp ABD’nin bölge üzerinde daha sonraki planlarına destek maksadı ile Türkiye’ye teklif edilmişti.
Arap Baharına başta verilen destek de bu sebepledir diyebiliriz.
Yaşanılan gelişmeler Sünni Türkiye liderliğinde böyle bir birleşmenin en başta Birleşik Devletler ve İsrail hayalleri sebebiyle gerçekleşmeyeceğini göstermiştir. Desteklerimiz sadece bu iki devletin coğrafyadaki hakimiyetini güçlendirmektedir.
Son dönemde gündem edilen tampon bölge düşüncesi de bu çerçevede değerlendirilmelidir.
Tampon bölge hayata geçirilirse zararlı çıkan yine Türkiye’dir. Hatırlanacaktır, Irak işgalinde Türkiye tampon bölge kurmayı kabul etmiş ve bu bölgenin Irak’ın kuzeyi ile birleştirilmesi neticesinde bugün orada mevcut yapılanma vücut bulmuştu.
Zamanın idarecileri bu akıbeti görememiş olabilirler. Ancak önümüzde örnekleri olan hatayı tekrar yapmamalıyız. Suriye ile aramızda kurulacak tampon bölge, Suriye, İran ve Türkiye’den alınacak toprak parçaları ile sınırları belirlenecek bir devletin habercisi olacaktır.
Öyleyse Türkiye, vaad edilen ve gerçekleşmeyenleri bir kenara bırakarak, üzerinde hesabı olanların planlarına destek vermeyi bırakmalıdır. Aksi halde, bir asra ulaşmamış genç Türkiye Cumhuriyeti Devleti, toprak kayıplarına başlayabilir.
Unutmayalım, BOP’un son halkası Türkiye’dir.
Editörün Seçtikleri