Memurlar meydanları neden dolduruyor ki?
Malum, Salı günleri Meclis’te partilerin grup toplantıları yapılmaktadır.
Bu hafta CHP, Suriye konusunda Erdoğan’ın kendilerini anlayamayacağını, çünkü Erdoğan’ın Ortadoğu’da batı ile beraber hareket ettiğini yineledi.
MHP, Başbakan’ın 19 sene önceki bir konuşmasından yola çıkarak, bu konuşmada “başkanlık sistemi ABD’nin bir tavsiyesidir” dediğini ifade etti. Ve emperyalizme hizmet ettiğini vurguladı.
AKP ise ana muhalefete yüklendi.
Süt polemiği de her partide devam etti.
Meclis dışında ise hükümetin 3+3 zam önerisine meydanlardan yükselen tepkiler vardı.
Vekillerin gündeminden uzak bu konu, vatandaşın her zaman ana meselesini oluşturmakta.
Vatandaş evine ekmek götürmenin, aşının derdindedir.
Yüzde 8.5 büyümenin olduğu ifade edilen Türk ekonomisi için, eğer söylenen bu rakam gerçekse, memurların meydanlara inerek verilen zammı sadaka olarak nitelemeleri çok tabidir.
3+3 rakamı kendine sorulduğunda, Sayın Başbakan, daha fazla verilmesi halinde Yunanistan veya İspanya’ya benzeriz açıklamasında bulundu.
Türk ekonomisinin mevcut haliyle Yunanistan veya ispanya ekonomilerinden bir farkı zaten yoktur.
Avrupa Birliği’nde euroya geçişle beraber, ülkelerin merkez bankaları para basma haklarını kaybetmiştir.
Yunanistan örneğindeki gibi, devlet borçlanmaya gitmiş ve kamu borçları ülkede iflasa neden olmuştur. Diğer AB ekonomileri de aynı akıbeti yaşamaktadır.
Türkiye’de de merkez bankası bağımsız hale getirilmiştir.
Milli Ekonomi Modeli’nde devletlerin sahip oldukları gayrı safi milli hâsılaya göre belli bir oranında para basmalarını yani senyorajı devreye koymalarını izah ediyoruz.
Bağımsız bir merkez bankası, bağımsız devletlerin elinden bu para basma hakkının alınması demektir.
Yani Türkiye de senyorajı devreye koyamamaktadır.
IMF ve Dünya Bankası talimatları ile yön verilen ekonomi idaresinde, borç alarak borcu kapatma mantığı geçerlidir.
Böyle bir düzenin bahsi geçen Yunanistan veya İspanya örneklerinden farkı zaten yoktur.
Yunanistan’ın 350 milyar euro kamu borcu vardır. Türkiye’de ise kamunun ve özel sektörün dış borç rakamları 700 milyar dolara bali olmuştur.
Özelleştirmeler neticesinde devletin tek gelir kaynağı vergilerdir. Vergi gelirleri de istenilen maaş zamlarına elbette ki yetmemektedir.
Memurların sokaklara dökülmesi, böyle giderse bir dahaki seçimde hesaplaşırız şeklinde çıkışlarda bulunması bize geçmiş seçim dönemlerini hatırlatmıştır.
Çünkü düşük olan maaş zamlarına karşı meydanlardan hükümete seslenmeleri, bordrolarını yakmaları ilk defa karşılaşılan bir tablo değildir.
Hiçbir seçim döneminde de iktidarın veya muhalefetin asgari geçim şartlarında yaşam garantisi vaat ettiği de duyulmamıştır.
Böyle bir gündemleri de olmamıştır.
Ancak üç dönemdir sandıktan aynı iktidarın çıkması, bizce memurların itiraz eder görünseler de aslında hallerine razı olduklarını göstermektedir.
Aksi halde, kendilerine açlık sınırının altında bir asgari ücreti reva göreni değil, en az 3000 TL’lik bir maaş vermeyi projeleri ile garanti edeni iktidara taşırlardı.
Bu hafta CHP, Suriye konusunda Erdoğan’ın kendilerini anlayamayacağını, çünkü Erdoğan’ın Ortadoğu’da batı ile beraber hareket ettiğini yineledi.
MHP, Başbakan’ın 19 sene önceki bir konuşmasından yola çıkarak, bu konuşmada “başkanlık sistemi ABD’nin bir tavsiyesidir” dediğini ifade etti. Ve emperyalizme hizmet ettiğini vurguladı.
AKP ise ana muhalefete yüklendi.
Süt polemiği de her partide devam etti.
Meclis dışında ise hükümetin 3+3 zam önerisine meydanlardan yükselen tepkiler vardı.
Vekillerin gündeminden uzak bu konu, vatandaşın her zaman ana meselesini oluşturmakta.
Vatandaş evine ekmek götürmenin, aşının derdindedir.
Yüzde 8.5 büyümenin olduğu ifade edilen Türk ekonomisi için, eğer söylenen bu rakam gerçekse, memurların meydanlara inerek verilen zammı sadaka olarak nitelemeleri çok tabidir.
3+3 rakamı kendine sorulduğunda, Sayın Başbakan, daha fazla verilmesi halinde Yunanistan veya İspanya’ya benzeriz açıklamasında bulundu.
Türk ekonomisinin mevcut haliyle Yunanistan veya ispanya ekonomilerinden bir farkı zaten yoktur.
Avrupa Birliği’nde euroya geçişle beraber, ülkelerin merkez bankaları para basma haklarını kaybetmiştir.
Yunanistan örneğindeki gibi, devlet borçlanmaya gitmiş ve kamu borçları ülkede iflasa neden olmuştur. Diğer AB ekonomileri de aynı akıbeti yaşamaktadır.
Türkiye’de de merkez bankası bağımsız hale getirilmiştir.
Milli Ekonomi Modeli’nde devletlerin sahip oldukları gayrı safi milli hâsılaya göre belli bir oranında para basmalarını yani senyorajı devreye koymalarını izah ediyoruz.
Bağımsız bir merkez bankası, bağımsız devletlerin elinden bu para basma hakkının alınması demektir.
Yani Türkiye de senyorajı devreye koyamamaktadır.
IMF ve Dünya Bankası talimatları ile yön verilen ekonomi idaresinde, borç alarak borcu kapatma mantığı geçerlidir.
Böyle bir düzenin bahsi geçen Yunanistan veya İspanya örneklerinden farkı zaten yoktur.
Yunanistan’ın 350 milyar euro kamu borcu vardır. Türkiye’de ise kamunun ve özel sektörün dış borç rakamları 700 milyar dolara bali olmuştur.
Özelleştirmeler neticesinde devletin tek gelir kaynağı vergilerdir. Vergi gelirleri de istenilen maaş zamlarına elbette ki yetmemektedir.
Memurların sokaklara dökülmesi, böyle giderse bir dahaki seçimde hesaplaşırız şeklinde çıkışlarda bulunması bize geçmiş seçim dönemlerini hatırlatmıştır.
Çünkü düşük olan maaş zamlarına karşı meydanlardan hükümete seslenmeleri, bordrolarını yakmaları ilk defa karşılaşılan bir tablo değildir.
Hiçbir seçim döneminde de iktidarın veya muhalefetin asgari geçim şartlarında yaşam garantisi vaat ettiği de duyulmamıştır.
Böyle bir gündemleri de olmamıştır.
Ancak üç dönemdir sandıktan aynı iktidarın çıkması, bizce memurların itiraz eder görünseler de aslında hallerine razı olduklarını göstermektedir.
Aksi halde, kendilerine açlık sınırının altında bir asgari ücreti reva göreni değil, en az 3000 TL’lik bir maaş vermeyi projeleri ile garanti edeni iktidara taşırlardı.
Editörün Seçtikleri