Suriyeyi yalnız bırakan Türkiye

İsrail, son üç günde ikinci kez Suriyeyi vurdu. Başkent Şamın kuzeyinde yer alan Cemraya kasabasındaki askeri bir tesisin vurulduğu ikinci saldırıdan sonra Suriye resmi kaynaklarına göre çok sayıda sivil hayatını kaybetti.
İsrail, Cuma günü de Hizbullaha füze taşıyan bir askeri konvoyu Lübnan hava sahasını ihlal ederek bombalamıştı.
Suriyeye yönelik bu saldırı, Arap Baharının ilk gününden beri dikkatleri çektiğimiz Büyük İsrail Projesinin bir parçasıdır.
Suriyenin işgale iki yıldır direnmesi İsrailin sabrını taşırmış olacak ki, farklı bir müdahaleyi beklemeden kendisi, bu ülkeye alenen bomba yağdırmaya başlamıştır.
Şamdan yapılan açıklamalarda, bunun açık bir savaş ilanı olduğu vurgulandı.
Bu olay, İslam coğrafyasına yönelik Arz-ı Mevudu içine alan bölgeleri kapsayan, Büyük İsrail savaşıdır.
Ve bu savaşın ilk adımında ABD taraftarı Arap Birliği dahi Yahudi devletini kınamıştır.
Yine, iran, Mısır ve Lübnan yapılan katliamı kınayan beyanlar yayınladılar.
Sünni dünyanın başı olarak gösterilen Türkiye ise ABDnin sözcüsü konumundaki Arap Birliği kadar olamamış, gelişmeler karşısında İsraili kınamayı düşünmemiştir.
Tam tersine Dışişleri Bakanlığı Suriyedeki Esad rejiminin El Bayda ve Banyasda yaptıklarını kınayan açıklamalarda bulunmuştur.
Türk hükümetinin Esad karşıtı tavrı yeni değildir. Arap Baharı sürecinde ABD ve İsrail tarafında hareket eden Türk hükümeti, Şamın ve Müslümanların geldiği noktada büyük vebal altındadır.
Bu vahim tablo, Türkiyede yeni anayasa çalışmaları ile yapılmak istenen federatif düzenin ve Kürtlere hak adı altında kurulması planlanan Kürt devletinin akıbetini de düşündürmelidir.
Ülkemizin güneydoğusunu, Suriyeyi ve İranı içine alması planlanan Kürt devletinin sadece bir basamak olduğu unutulmamalıdır. Bu devlet, bir süre sonra Büyük İsraile ilhak edilmeye mahkûmdur.
Zira Yahudi inancına göre, Büyük İsrail kurulmak zorundadır.
Yani Kürtlere hak vereceğiz diye yola çıkan AKP hükümeti aslında Kürtlerin değil, İsrailin isteklerini hayata geçirmektedir.
İslam adına yola çıkan Erdoğanın, Yahudi kuruluşlardan cesaret madalyası alması da yoksa bu isteklere ram olmasındaki cesaretinden mi acaba?
Bu manzara karşısında Türk milleti, gelinen noktayı çok iyi değerlendirmeli, onun adına bu vahim icraatları yapanlara gerekli ikazı yapmalıdır.
İsrail, Cuma günü de Hizbullaha füze taşıyan bir askeri konvoyu Lübnan hava sahasını ihlal ederek bombalamıştı.
Suriyeye yönelik bu saldırı, Arap Baharının ilk gününden beri dikkatleri çektiğimiz Büyük İsrail Projesinin bir parçasıdır.
Suriyenin işgale iki yıldır direnmesi İsrailin sabrını taşırmış olacak ki, farklı bir müdahaleyi beklemeden kendisi, bu ülkeye alenen bomba yağdırmaya başlamıştır.
Şamdan yapılan açıklamalarda, bunun açık bir savaş ilanı olduğu vurgulandı.
Bu olay, İslam coğrafyasına yönelik Arz-ı Mevudu içine alan bölgeleri kapsayan, Büyük İsrail savaşıdır.
Ve bu savaşın ilk adımında ABD taraftarı Arap Birliği dahi Yahudi devletini kınamıştır.
Yine, iran, Mısır ve Lübnan yapılan katliamı kınayan beyanlar yayınladılar.
Sünni dünyanın başı olarak gösterilen Türkiye ise ABDnin sözcüsü konumundaki Arap Birliği kadar olamamış, gelişmeler karşısında İsraili kınamayı düşünmemiştir.
Tam tersine Dışişleri Bakanlığı Suriyedeki Esad rejiminin El Bayda ve Banyasda yaptıklarını kınayan açıklamalarda bulunmuştur.
Türk hükümetinin Esad karşıtı tavrı yeni değildir. Arap Baharı sürecinde ABD ve İsrail tarafında hareket eden Türk hükümeti, Şamın ve Müslümanların geldiği noktada büyük vebal altındadır.
Bu vahim tablo, Türkiyede yeni anayasa çalışmaları ile yapılmak istenen federatif düzenin ve Kürtlere hak adı altında kurulması planlanan Kürt devletinin akıbetini de düşündürmelidir.
Ülkemizin güneydoğusunu, Suriyeyi ve İranı içine alması planlanan Kürt devletinin sadece bir basamak olduğu unutulmamalıdır. Bu devlet, bir süre sonra Büyük İsraile ilhak edilmeye mahkûmdur.
Zira Yahudi inancına göre, Büyük İsrail kurulmak zorundadır.
Yani Kürtlere hak vereceğiz diye yola çıkan AKP hükümeti aslında Kürtlerin değil, İsrailin isteklerini hayata geçirmektedir.
İslam adına yola çıkan Erdoğanın, Yahudi kuruluşlardan cesaret madalyası alması da yoksa bu isteklere ram olmasındaki cesaretinden mi acaba?
Bu manzara karşısında Türk milleti, gelinen noktayı çok iyi değerlendirmeli, onun adına bu vahim icraatları yapanlara gerekli ikazı yapmalıdır.
Editörün Seçtikleri