Suriye
Batı tarafından işgal edilemeyen Suriye, bir yılı aşkın süredir gündemin ilk sırasında yer alıyor.
Arap Baharının mimarı ABD, Suriye konusunda kendinden çok Türkiye’yi öne sürmektedir.
Güney Kore’de gerçekleşen nükleer enerji zirvesinden önce Obama ile yapılan görüşmenin ardından Erdoğan, Türkiye’ye bile gelmeden İran’a gitmiştir.
Bilindiği gibi İran, Ortadoğu coğrafyasında güvenliği istikametinde hareket etmekte ve Suriye’ye destek vermektedir.
Şimdi ise Çin ziyaret edilmektedir. Çin, BM Güvenlik Konseyi daimi üyesi olarak BM’de Suriye aleyhine alınan yaptırım kararlarını Rusya ile veto eden ülkedir.
Biz, “Türkiye ABD’nin sözcüsü olarak hareket etmektedir” derken bu tutumu tasvir ediyoruz.
Yetkililerimiz, muhtemel Suriye işgalinde buna karşı çıkan ülkelere “ABD yanında yer alın” mesajlarını taşımaktadır.
Türkiye son dönemdeki tavırları dikkate alınmazsa tarih boyunca “dosta güven, düşmana korku” vermiş köklü geçmişi ile övündüğümüz bir konumda idi.
Bugün ise Türkiye Cumhuriyeti Devletinin Başbakanı, 1639 tarihli Kasr-ı Şirin Anlaşmasından beri hiçbir sorun yaşamadığımız İran’ın cumhurbaşkanı tarafından ziyaretinin ilk günü kabul dahi edilmemiştir.
Demek ki, artık tarihi dostluklar sona ermiş, Türkiye bir dost değil “sözcü” olarak görülmektedir.
Son gelen haberlerde Suriye sınırımızdaki mültecilerin sayısının 25 bine ulaştığı açıklanmıştır.
Açlık sınırının 1040 TL’ye ulaştığı ülkemizde açlıktan, işsizlikten bunalan halkının sesine kulak veremeyen hükümet, 25 bin insanın iaşesini hangi gerekçe ile karşılamaktadır?
Talepleri ile Türkiye’nin bölgedeki ve dünyadaki prestijini yok eden ABD, mülteciler konusu ile de bizi ciddi bir ekonomik dar boğaza sürüklemektedir.
ABD ile müttefik olmayı seve seve kabul eden Türkiye, geldiğimiz noktada elleri boş ve yalnızdır.
Biz, “Bu gelişmelerde Türk milletinin hangi yüksek menfaatleri var” diye düşünmeden edemiyoruz.
Herhangi bir savaş ortamında bölgedeki anarşiyi körükleyerek, Türkiye’nin de parçalanması neticesini doğurabilecek bölücü faaliyetleri kışkırtacak bir zeminin oluşmasına Türkiye destek vermemelidir.
Hükümetimizin böyle bir gelişmeye bilerek dahil olmayacağını elbette ki biliyoruz.
Eğer, Suriye’nin Batı yanlısı basın organlarının uydurduğu Şii - Sünni çatışmaları ile karıştığına inanarak bu ülkeyi kurtarmaya çalışıyorsa, bunun büyük bir yalan olduğu ortaya çıkmıştır.
Ya da ABD’nin demokrasi getirmesine yardım ettiğini düşünüyorsa, Esad hükümetinden halkı memnundur ve ABD işgaline Esad ile beraber karşı durmaktadır.
Öyleyse Türkiye, Suriye’ye hangi yardımı yapmaya çalışmaktadır?
Suriye’ye yapılacak en güzel yardım, onu işgalden korumaktır.
Tarihten gelen misyonumuz da bunu gerektirmektedir.
Arap Baharının mimarı ABD, Suriye konusunda kendinden çok Türkiye’yi öne sürmektedir.
Güney Kore’de gerçekleşen nükleer enerji zirvesinden önce Obama ile yapılan görüşmenin ardından Erdoğan, Türkiye’ye bile gelmeden İran’a gitmiştir.
Bilindiği gibi İran, Ortadoğu coğrafyasında güvenliği istikametinde hareket etmekte ve Suriye’ye destek vermektedir.
Şimdi ise Çin ziyaret edilmektedir. Çin, BM Güvenlik Konseyi daimi üyesi olarak BM’de Suriye aleyhine alınan yaptırım kararlarını Rusya ile veto eden ülkedir.
Biz, “Türkiye ABD’nin sözcüsü olarak hareket etmektedir” derken bu tutumu tasvir ediyoruz.
Yetkililerimiz, muhtemel Suriye işgalinde buna karşı çıkan ülkelere “ABD yanında yer alın” mesajlarını taşımaktadır.
Türkiye son dönemdeki tavırları dikkate alınmazsa tarih boyunca “dosta güven, düşmana korku” vermiş köklü geçmişi ile övündüğümüz bir konumda idi.
Bugün ise Türkiye Cumhuriyeti Devletinin Başbakanı, 1639 tarihli Kasr-ı Şirin Anlaşmasından beri hiçbir sorun yaşamadığımız İran’ın cumhurbaşkanı tarafından ziyaretinin ilk günü kabul dahi edilmemiştir.
Demek ki, artık tarihi dostluklar sona ermiş, Türkiye bir dost değil “sözcü” olarak görülmektedir.
Son gelen haberlerde Suriye sınırımızdaki mültecilerin sayısının 25 bine ulaştığı açıklanmıştır.
Açlık sınırının 1040 TL’ye ulaştığı ülkemizde açlıktan, işsizlikten bunalan halkının sesine kulak veremeyen hükümet, 25 bin insanın iaşesini hangi gerekçe ile karşılamaktadır?
Talepleri ile Türkiye’nin bölgedeki ve dünyadaki prestijini yok eden ABD, mülteciler konusu ile de bizi ciddi bir ekonomik dar boğaza sürüklemektedir.
ABD ile müttefik olmayı seve seve kabul eden Türkiye, geldiğimiz noktada elleri boş ve yalnızdır.
Biz, “Bu gelişmelerde Türk milletinin hangi yüksek menfaatleri var” diye düşünmeden edemiyoruz.
Herhangi bir savaş ortamında bölgedeki anarşiyi körükleyerek, Türkiye’nin de parçalanması neticesini doğurabilecek bölücü faaliyetleri kışkırtacak bir zeminin oluşmasına Türkiye destek vermemelidir.
Hükümetimizin böyle bir gelişmeye bilerek dahil olmayacağını elbette ki biliyoruz.
Eğer, Suriye’nin Batı yanlısı basın organlarının uydurduğu Şii - Sünni çatışmaları ile karıştığına inanarak bu ülkeyi kurtarmaya çalışıyorsa, bunun büyük bir yalan olduğu ortaya çıkmıştır.
Ya da ABD’nin demokrasi getirmesine yardım ettiğini düşünüyorsa, Esad hükümetinden halkı memnundur ve ABD işgaline Esad ile beraber karşı durmaktadır.
Öyleyse Türkiye, Suriye’ye hangi yardımı yapmaya çalışmaktadır?
Suriye’ye yapılacak en güzel yardım, onu işgalden korumaktır.
Tarihten gelen misyonumuz da bunu gerektirmektedir.
Editörün Seçtikleri