info@profdrhaydarbasenstitusu.org

Seul’deki zirve ve Suriye
27/03/2012 Köşe Yazısı 120
Seul’de gerçekleştirilen Nükleer Güvenlik Zirvesi’nde en fazla nükleer başlığa sahip ülke olan ABD, bu sahadaki çalışmaların azaltmalarını tavsiye etmektedir.
Türkiye’de geçtiğimiz günlerde ABD’nin bu tavsiyesine uyarak elinde bulunan 4.5 kg uranyumu Birleşik Devletler’e teslim etmişti.
Bu hadise bizim “müttefikimiz” olarak kabul ettiğimiz ABD’nin aslında Türkiye’ye zerre kadar güvenmediğini gösterdiği gibi, Birleşik Devletler için diğer ülkelerden farklı bir konumumuz olmadığını da ispatlamaktadır.
Yapılan Nükleer Güvenlik Zirvesi’nde ana tema dünyayı nükleer silahlardan arındırmak olarak ifade edilmiştir. Ancak kaynaklar savaşının mimarı ABD ve İsrail’in bu gayeyi gerçekleştirmelerini kendileri dışındaki devletlerden istediği malumdur.
Seul deki zirve öncesinde Obama ve Erdoğan kritik gündem hakkında bir araya gelmiştir.
Suriye meselesinin ilk sırada görüşüldüğü açıklanmıştır. Suriye’de yaşananlara daha fazla seyirci kalınamayacağının ifade edildiği toplantı için Türkiye’nin artık model ortak olduğu da vurgulanmıştır.
Türkiye Suriye’de yaşananlara seyirci kalmamalıdır. Bu doğrudur. Ancak seyirci kalmamak ve Suriye devletine ve halkına yardım etmek Arap Baharının estirildiği bölgeden işgal güçlerinin çıkarılması için olmalıdır.
2 Nisan’da Türkiye’nin ev sahipliğinde İstanbul da yapılacak “Suriye’nin Dostları Zirvesi”ne Rusya ve Çin katılmayacaklarını açıkladılar.
Rusya ve Çin’in bir yılı dolduran işgal sürecinde tavrı hiç değişmemiştir.
Bugüne kadar Suriye’ye direkt bir müdahaleyi engelleyen, Rusya donanmasının bölgedeki varlığıdır. Rusya ve Çin bu manada Suriye’nin gerçek dostlarıdır.
Türkiye eğer bu ülkelerin tavrını sergilerse Suriye’nin dostu olabilir. Yoksa adı dostluk olan ama içeriği işgal harekatına dönüşecek bir toplantıda başlık etmek Suriye’yi parçalama sürecine itmekten başka bir işe yaramayacaktır.
Seul görüşmelerinde Erdoğan’ın yakında gerçekleştireceği İran ziyaretinin de konuşulduğu açıklanmıştır.
İran verdiği maddi destek ile Suriye’nin yanındadır.
Türkiye’nin bugüne kadar izlediği Suriye tavrı ortada olduğuna göre İran’a verilecek mesajlarda farklı olmayacaktır.
Türkiye ABD yanlısı dış siyaseti ile Suriye ile olan komşuluğunu ve dostluğunu kaybetmiştir.
Sınırlarımızda 17 bin Suriyeliyi barındırmamızda ayrı bir vahamettir. Borç batağındaki Türkiye’nin başka bir ülkenin 17 bini aşan vatandaşının iaşesini karşılaması bizce ABD’nin bize ikinci bir oyunudur.
Bölge ülkelerinin ve halklarının bizden beklentisi, Türkiye’nin kendilerini işgal edenle beraber hareket ederken, işgalden kaçanların Türkiye’ye sığınmalarına izin verilmesi değil; Rusya, İran ve Çin gibi işgale dur dememizdir.
ABD’nin Arap Baharında Türkiye’siz hareket edemediği ortadadır. İzmir’de kurulan NATO Üssü’nden kalkan uçaklar Libya’yı bombaladılar. Malatya Kürecik’te konuşlanan ve ABD’nin emrinde olan füze kalkanı İsrail’i İran saldırısına karşı korumaktadır.
Başbakan’ın yapacağı İran ziyareti de, İran’a “Suriye’den desteğini çek” mesajından başka bir şey olmayacaktır.
İstanbul da yapılacak zirve, Türkiye’nin Suriye’nin gerçek dostu olduğunu ispatlaması için güzel bir şanstır. Türkiye kendi geleceğini tehlikeye atmak istemiyorsa bunu yapmaya da mecburdur.