info@profdrhaydarbasenstitusu.org

Ruh neyi arıyor?
01/10/2012 Köşe Yazısı 101
Gasp, hırsızlık, intihar vakalarının arttığı günümüzde insanımız mutsuz. Ailesi ile sevdikleri ile iş arkadaşları ile ve hepsinden önemlisi kendisi ile kavgalı…
Bu bozuk psikoloji sadece ülkemizde değil, dünya insanlığı için de geçerli. İnsanlık buhran içinde…
Her gün gelişen ve hayatı kolaylaştırdığından bahsedilen teknoloji veya değişen sistemler, rejimler ve metodlar arayışına çare olamıyor.
İnsanlık feodalizmi, kapitalizmi, komünizmi denedi ama tatbik edilen hiçbir prensip mutlak huzura ve aslında "esas aranana" ulaştıramadı.
Öyleyse, bugün fertlerin şahsi bunalımlarından kurtulma çabaları, toplum bazında rejim değişiklikleri ile yapılmak istenenler, denenen farklı rejimler vs. kendinden kaçan insanın bilmeden kendini arama seferberliğidir.
Yapılanın yeterli olmaması, mülkün sahibine dönülmedikçe bu arayışın bitmeyeceğinin ispatıdır.
Demek ki insan, madde planını da şekillendirecek manevi sahada bir yolculuğa çıkmalıdır.
Ruh, mülkün sahibini arıyor.
Bu kavga, tatminsizlik, mutsuzluk ve arayışın yanlış kulvarda devamının sinyalleri…
Ruhların, madde kalıbına girmeden yaratıldıkları bir hakikattir.
Murad-ı ilahi gereği, insan evvela ruh cevheri olarak halk edilmiştir.
Ve ruha ilk hitap: "Ben sizin Rabbiniz değil miyim?" (Araf, 172) olmuştur.
Böylece güzellerin güzeline, canların cananına kara sevda, bu seyir zevkinde başlamıştır.
Bu öyle bir sevdadır ki, madde aleminde "hayır sen yoksun ben varım" diyen Ebu Cehiller, firavunlar bile, o Güzel’e "sen bizim Rabbimizsin" (Araf, 172) demiş, O'nun uluhiyetini, kendisinin acziyetini kabul etmiştir.
Ancak varlık alemine gelişten sonra, yine bir imtihan sırrı olarak, insan ile kul olmaya söz verdiği Rabbi arasına bir çok perde çekilmiş; o Güzel, o Koku birçok perdelerle gizlenmiştir.
O'ndan kopan ruh ise, dünya sahnesinde altın kafesteki kuşun "ah vatan" demesi misali, ‘Kalubela’nın hasretini çekmeye başlamıştır.
Cenab-ı Hakk, ruhu dünya sahnesinde de kendi haline bırakmamıştır. Kendine ulaşabilmesi için ona din yolu ile bir cadde açmıştır.
Nefsin kaybolmaması, arayışını doğru devam ettirebilmesi için ona, insan cinsinden sevilmiş ve seçilmiş peygamberleri, peygamberlerin yolundan giden velilerini göndermiştir.
Etle kemiğin birbirinden ayrılmadığı gibi, ruh da sahibinden ayrılmadığı sürece, sosyal planda asıl sevdiğinden koparılmanın acısı ile feryat etmektedir.
Mutlak kudrete götüren peygamberlerin açtığı yoldan ilerleyeceğine nefis ve şeytanla işbirliği yapan insan, büyük bir boşluğa düşmüştür.
Neticede bir hak ve bir de batıl yol ortaya çıkmıştır.
Bugün hak ve batıl olarak devam eden ve kıyamete kadar var olacak bu mücadelelerin sebebi de ruhun arayışını farklı mecralarda sürdürmesindendir.
Demek ki, kulluk gayesi ile yaratılan insanın huzuru, yaratılış gayesi istikametinde yaşamanı sürdürmesine bağlıdır.
Ruh, Yaradanı aradığına göre, O'na yönelmedikçe bu iç kavga ve toplumsal kargaşa devam edecektir.