Pakette Aleviler de, diğer Müslüman unsurlar da yok...
Türk siyaseti, Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin kurucusu Atatürk'ün döneminde milletten güç alır, onun rızası istikametinde hizmetlerde bulunurdu. Bu zihniyet; Türk'ü, Kürt'ü, Laz'ı, Çerkez'i, Boşnak'ı, Alevi'yi, Sünni'yi ayırmamış, İslam hamuru ile oluşan Türk şemsiyesi altında milleti bir etmiştir. Günümüzde ise Türklük ve onu "bir" yapan İslam harcı devre dışı bırakılmaktadır. Açıklanan demokratikleşme paketinde de bunun örneğini görüyoruz. Azınlıklara hak tanıyan paket, milyonlarca Alevi vatandaşımızın hevesini kursağında bırakmıştır. Oysa Atatürk, bağımsızlık mücadelesine çıktığı ilk andan itibaren sadece Müslüman milletinden medet ummuş ve onları dikkate almıştır. Açılan ilk Meclis'te 115 kişiden oluşan vekillerin 21 üyesi sarıklı idi. Atatürk, 1 Mayıs 1920'de Meclis'te yaptığı konuşmada, İslam dininin etrafında birleşilmesi hakkında şunları ifade etmiştir: "Burada maksat olan ve Meclis'imizdeki zevat yalnız Türk değildir, yalnız Çerkez değildir, yalnız Kürt değildir, yalnız Laz değildir, fakat hepsinden oluşmuş anasır-ı İslamiyedir". Henüz başarının tam elde edilemediği bu dönemde, Doğu ve Güneydoğu'da İngilizlerin kışkırtmaları ile çıkan ayaklanmaları önlemek için Anadolu halkını "anasır - ı İslam" ve "unsur-u İslam" olarak adlandırmıştır. Bu ifadeler, Anadolu'nun biri birinden ayrılmaya çalışılan etnik çeşitliliğini İslam ile birleştirmektir. "Ne mutlu Türküm diyene" sözü de bunu içindir. Milli mücadelenin kazanılmasında Alevi kardeşlerimizin ayrı bir yeri vardır. Zira Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin temelleri Hacı Bektâş-ı Veli Dergâhı'nda postnişin Cemaleddin Çelebi Efendi ile Mustafa Kemal arasında üç gün süren özel görüşmelerden sonra atılmıştır. Mustafa Kemal Paşa, 26 Haziran 1919'da Tokat'a geldiğinde buradan Konya'daki 2. Ordu Müfettişliği'ne telgrafla şunları bildirmiştir: "Tokat ve havalisinin İslam nüfusunun yüzde seksenini ve Amasya havalisinin de mühim bir kısmını Alevi mezhebinden olanlar teşkil ediyorlar ve Kırşehir'deki Baba Efendi Hazretleri'ne fevkalade bağlı bulunuyorlar. Vatanın ve milli istiklalin bugünkü tehlikesini bilfiil görmekteler... Söz sahibi ve emniyetli bazı zevatı görüştürerek kendilerince muvafık görülecek Müdafaai Hukuku Milliye ve Reddi İlhak cemiyetlerini takviye edecek surette birkaç mektup yazdırılarak bu havalideki Alevi nüfuzlularına dağıtmak üzere Sivas'a gönderilmesini pek faydalı telakki ediyorum. " Bugün Allah'a vuslat yolunda kullandıkları cemevlerini ibadethane olarak dahi kabul ettiremeyen Alevi kardeşlerimiz, bu vatanın müdafaasında aktif rol oynamışlardır. Onlar, gerekirse yine aynı milli duruşu gösterecek vatanperverlerdir. Bu sebeple, azınlıklara hak adı altında sunulan ayrıcalıklar, öncelikle 'aynı dine mensup olduğumuz Alevi'lere tanınmalı idi.Bu millet kendi bağımsızlığını korumak mecburiyetine yine düşerse, onun yanında Sünni, Alevi, Bektaşi, Caferi Müslümanlığın bütün unsurları olacaktır. Bunun dışında görüş sahibi olmak büyük bir gaflettir.
Editörün Seçtikleri