Ne ekersen onu biçersin
Türkiye’de vergiler ve dolaylı vergiler olduğundan fazla miktarda. Vatandaş bunu dile getirmekte ve vergilerin çok yüksek olduğundan şikayet etmektedir.
“Geçimimizi temin etmek için mücadele etmemize rağmen bu kadar ağır vergi yükünün altından kalkmamız mümkün değil” şeklinde vatandaşın tamamı vergilerden şikayetçi durumda.
Esasen vergilerin bu haliyle kalmayıp daha da yükseleceği kaçınılmaz bir gerçektir. Çünkü Türkiye devlet olarak var olan gelirlerinin neredeyse tamamını elinden çıkarmıştır.
Yollar, fabrikalar, köprüler, limanlar, PETKİM, TÜPRAŞ, POAŞ, SEKA, ERDEMİR vs. bu kurumların Türkiye Cumhuriyeti devletine yıllık “kar ve vergi” geliri binlerce lira idi. Ayrıca bunlar on binlerce kişinin istihdam edilmesine, sigorta, sağlık garantisi altına alınmasına vesile idi.
Bütün bu gelirlerden devlet mahrum pozisyonuna girince devletin, tek gelir kalemi olarak vatandaştan alması gerektiği verginin ısrarla üzerine gitmesi gerekiyordu. Ve devlet bunu yaptı.
Hem dolaylı vergiler hem de vergiler her gün artmakta, ardı arkası kesilmemektedir. Türkiye Cumhuriyeti devletinin bunun yanında bir de yer altı kaynakları var ki, bunlar hiçbir devlette olmadığı kadar bizde mevcuttur.
3 katrilyon dolarlık bu servet şayet millet ve devlet tarafından işletilebilse idi hem devlet hem de millet ihya olacaktı.
Ne var ki böyle olamadı. Bu kaynaklar da elimizden çıktı. İşin garip tarafı bu kaynaklardan elde edilen gelirden sadece devlet yüzde 2’sinden istifade eder bir durumdadır. Yani böyle bir gelir yok demektir.
Tarım, ormancılık, hayvancılık, denizcilik vs. gibi kurum ve kuruluşlardan da istenilen manada bir gelir temin edilemediği gibi halkın üzerindeki yük vergi yoluyla her gün artmakta ve bu vergilerin altından da millet kalkamaz hale gelmektedir.
Esasen bunun böyle olması da kaçınılmazdır.
Kamu personeli maaşı, sigortası, sağlığı ve diğer kamu hizmetlerinin tamamını; yol, su, elektik yani bayındırlık hizmetlerini yapmak zorunda olan devlet gelir kaynaklarını elden çıkartınca elinde gelir olarak bir vergiler kalmıştır.
Milli Ekonomi Modeli hayata geçirilmiş olsa idi durum bu tablodan çok farklı olacaktı.
Milli Ekonomi Modeli’nde devletin gelir kalemleri sadece vergiler değildir.
Senyorajın devreye konması, yüzde 51’i devlete ait olmak üzere madenlerin devlet -millet ortaklığı ile işletilmesi de vergilerin yanında devletin gelir kalemleridir.
Bunun yanında milli ekonomi modelinde gelire göre vergi sistemi vardır. Geliri 100 bin liranın altında olan vatandaşlardan vergi alınmayacaktır.
Bu iki kural, hem devletin gelirleri artacağı için vergi ile vatandaşın elindekine daha az ihtiyaç duymasına; hem de alınan vergilerin kişinin gelirine göre ayarlanmasına sebep olacaktır.
İlk bakışta geliri belli bir miktarın altındaki kişilerden vergi alınmaması bir gelir kaybı olarak değerlendirilse de durum böyle değildir.
Çünkü dar gelirli kesimden alınacak vergi tüketimde bir azalma yapacaktır. Yeterli tüketim olmadığında üretim düzeyi de düşeceği için gelir düzeyinde de azalma meydana gelecektir. Oysa bu kesimden alınacak vergi miktarı alınmaz; dar gelirli kesime sosyal devlet projeleri ile dağıtılırsa o takdirde bu meblağda bir para ile tüketim desteklenmiş olacaktır.
Aynı miktarda paranın gelir dağılımı bozuk olan bir toplumda oluşturacağı tüketim miktarı ile gelir dağılımında dengenin sağlandığı bir toplumda oluşturacağı tüketim miktarı aynı değildir.
Dar gelirli kesimden vergi almamak adil gelir dağılımını da temin edecektir.
Yıllık karı 20 milyar olan bir bireyden alacak olduğumuz 8 milyarlık vergiyi, almadığımız takdirde, bu 8 milyarlık para tüketim olarak piyasaya girecek ve elden ele dolaşacaktır.
Bunun ülkemiz şartlarında yılda 16 kez el değiştirdiğini düşünebiliriz. Bu meblağda bir para vergi olarak alınmadığı takdirde ortaya çıkacak artı tüketim miktarı 128 milyar olacaktır.
Yeni üretim artışından alınacak vergi miktarı da bizim başta almadığımız 8 milyardan en az 4 kat daha fazla olacaktır.
Sonuçta 100 milyarın altında gelir olan kesimden vergi almamak devletin topladığı vergi miktarını azaltmayacak tam tersine arttıracaktır.
Yani milli ekonomi modeli ile hem devlet kazanacak ve millete hizmet edecek; hem de vatandaş rahat edecektir.
Oysa bugün, tek gelir kalemi vergiler kaldığı için "eğer hizmet olacaksa halkta vergi yükünü çekmeli" noktasına gelinmiştir.
Bu işin başka bir cephesi de, vatandaş bu idareyi kendi elleri ile ortaya koymuş ve yaptığının faturasını önünde bulmuştur.
Ne demişler ne ekersen onu biçersin!
“Geçimimizi temin etmek için mücadele etmemize rağmen bu kadar ağır vergi yükünün altından kalkmamız mümkün değil” şeklinde vatandaşın tamamı vergilerden şikayetçi durumda.
Esasen vergilerin bu haliyle kalmayıp daha da yükseleceği kaçınılmaz bir gerçektir. Çünkü Türkiye devlet olarak var olan gelirlerinin neredeyse tamamını elinden çıkarmıştır.
Yollar, fabrikalar, köprüler, limanlar, PETKİM, TÜPRAŞ, POAŞ, SEKA, ERDEMİR vs. bu kurumların Türkiye Cumhuriyeti devletine yıllık “kar ve vergi” geliri binlerce lira idi. Ayrıca bunlar on binlerce kişinin istihdam edilmesine, sigorta, sağlık garantisi altına alınmasına vesile idi.
Bütün bu gelirlerden devlet mahrum pozisyonuna girince devletin, tek gelir kalemi olarak vatandaştan alması gerektiği verginin ısrarla üzerine gitmesi gerekiyordu. Ve devlet bunu yaptı.
Hem dolaylı vergiler hem de vergiler her gün artmakta, ardı arkası kesilmemektedir. Türkiye Cumhuriyeti devletinin bunun yanında bir de yer altı kaynakları var ki, bunlar hiçbir devlette olmadığı kadar bizde mevcuttur.
3 katrilyon dolarlık bu servet şayet millet ve devlet tarafından işletilebilse idi hem devlet hem de millet ihya olacaktı.
Ne var ki böyle olamadı. Bu kaynaklar da elimizden çıktı. İşin garip tarafı bu kaynaklardan elde edilen gelirden sadece devlet yüzde 2’sinden istifade eder bir durumdadır. Yani böyle bir gelir yok demektir.
Tarım, ormancılık, hayvancılık, denizcilik vs. gibi kurum ve kuruluşlardan da istenilen manada bir gelir temin edilemediği gibi halkın üzerindeki yük vergi yoluyla her gün artmakta ve bu vergilerin altından da millet kalkamaz hale gelmektedir.
Esasen bunun böyle olması da kaçınılmazdır.
Kamu personeli maaşı, sigortası, sağlığı ve diğer kamu hizmetlerinin tamamını; yol, su, elektik yani bayındırlık hizmetlerini yapmak zorunda olan devlet gelir kaynaklarını elden çıkartınca elinde gelir olarak bir vergiler kalmıştır.
Milli Ekonomi Modeli hayata geçirilmiş olsa idi durum bu tablodan çok farklı olacaktı.
Milli Ekonomi Modeli’nde devletin gelir kalemleri sadece vergiler değildir.
Senyorajın devreye konması, yüzde 51’i devlete ait olmak üzere madenlerin devlet -millet ortaklığı ile işletilmesi de vergilerin yanında devletin gelir kalemleridir.
Bunun yanında milli ekonomi modelinde gelire göre vergi sistemi vardır. Geliri 100 bin liranın altında olan vatandaşlardan vergi alınmayacaktır.
Bu iki kural, hem devletin gelirleri artacağı için vergi ile vatandaşın elindekine daha az ihtiyaç duymasına; hem de alınan vergilerin kişinin gelirine göre ayarlanmasına sebep olacaktır.
İlk bakışta geliri belli bir miktarın altındaki kişilerden vergi alınmaması bir gelir kaybı olarak değerlendirilse de durum böyle değildir.
Çünkü dar gelirli kesimden alınacak vergi tüketimde bir azalma yapacaktır. Yeterli tüketim olmadığında üretim düzeyi de düşeceği için gelir düzeyinde de azalma meydana gelecektir. Oysa bu kesimden alınacak vergi miktarı alınmaz; dar gelirli kesime sosyal devlet projeleri ile dağıtılırsa o takdirde bu meblağda bir para ile tüketim desteklenmiş olacaktır.
Aynı miktarda paranın gelir dağılımı bozuk olan bir toplumda oluşturacağı tüketim miktarı ile gelir dağılımında dengenin sağlandığı bir toplumda oluşturacağı tüketim miktarı aynı değildir.
Dar gelirli kesimden vergi almamak adil gelir dağılımını da temin edecektir.
Yıllık karı 20 milyar olan bir bireyden alacak olduğumuz 8 milyarlık vergiyi, almadığımız takdirde, bu 8 milyarlık para tüketim olarak piyasaya girecek ve elden ele dolaşacaktır.
Bunun ülkemiz şartlarında yılda 16 kez el değiştirdiğini düşünebiliriz. Bu meblağda bir para vergi olarak alınmadığı takdirde ortaya çıkacak artı tüketim miktarı 128 milyar olacaktır.
Yeni üretim artışından alınacak vergi miktarı da bizim başta almadığımız 8 milyardan en az 4 kat daha fazla olacaktır.
Sonuçta 100 milyarın altında gelir olan kesimden vergi almamak devletin topladığı vergi miktarını azaltmayacak tam tersine arttıracaktır.
Yani milli ekonomi modeli ile hem devlet kazanacak ve millete hizmet edecek; hem de vatandaş rahat edecektir.
Oysa bugün, tek gelir kalemi vergiler kaldığı için "eğer hizmet olacaksa halkta vergi yükünü çekmeli" noktasına gelinmiştir.
Bu işin başka bir cephesi de, vatandaş bu idareyi kendi elleri ile ortaya koymuş ve yaptığının faturasını önünde bulmuştur.
Ne demişler ne ekersen onu biçersin!
Editörün Seçtikleri