info@profdrhaydarbasenstitusu.org

Mevlana'yı anıyoruz
16/12/2014 Köşe Yazısı 121
Hz. Mevlana'yı Şeb-i Arus törenlerinde, vuslat gecesinde anarken; İslami hakikatlerle nasıl bütünleştiğini de anlamak ve anlatmak gerekir. Zira o, 'gel ne olursan gel' nasihati saptırılarak farklı inançlara mensup kişileri de hoş gören bir Allah dostu asla olmadı. O, ne hümanist, ne mistik, ne de Darvinistti. Hz. Mevlana, Hz. Adem'le başlayıp Hz. Muhammed'e kadar gelen ilahi dinlerin tamamının adı olan İslam'a inanmış bir Müslümandı. İnsanın niçin yaratıldığını, hayata neden geldiğini, hayatını nasıl sürdüreceğini kısaca varlık muhasebesini bilen ve bildiren kâmil bir mümindi. Günümüzde sadece sema gösterileriyle anılan Hz. Mevlana'nın sema sırrına geçmeden İslam'ın temel iki ayağına bakmak gerekir: Uluhiyet ve mahlukat meselesi... Varlık içindeki en temel gerçek Vacib-ül Vücud gerçeğidir. Cenab-ı Hakk'ın zatı kendiliğinden vardır ve var olması için hiçbir şeye muhtaç değildir. Her varlığın sebebi O'dur. Cenab-ı Hakk'ın Rab sıfatı âlemleri terbiye eder. Âlem, Allah-u Teâla'nın Rabb sıfatının tecellisinde takdir edilen bir maksat ve gayeyi gerçekleştirir. Allah'ın Rahman ve Rahim oluşu ve ceza gününün sahibi oluşu da ulûhiyeti izah çerçevesinde ele alınır. Ulûhiyetin temeli tevhiddir. Mahlûkata gelince, mahlûk kendi zatı dışında bir failin dahli ile yaratılandır. Onu yaratan Allah'tır. Zaman ve mekânı ele alalım. Bunlar Cenab-ı Hakk'ın tecellisiyle ortaya çıkan varlıklardır. Zaman bütün hakikatlerin kendisinde tecelli ettiği varlıktır. 'Devir ve an' iki asıldır. Aralarında saatler, günler, aylar ve yıllar vardır.  Zaman bölünemeyen zaman olan anın tecellisi, sürekliliğidir. Bu görünüm mekânı oluşturur. Yani mekân hareketin görünümüdür. Mesela, atomun yapısına bakalım: atomlar, proton, nötron ve elektronlardan oluşur. Bu taneciklerin tecelli sonucu vücuda gelenleri anı, anların artarda oluşu zamanı, bunlar sonucu oluşan görüntü ise mekânı oluşturur. Tecelli yani hareket durunca mekân da yok olur, hiç olur. Atomların dönüşü, yıldızların hareketi, evrendeki her şeyin hareket haliyle yaptıkları, Cenab-ı Hakk'ı, Allah'ı zikirdir. Ayette, "Yerde ve gökte ne varsa hepsi Allah'ı zikreder" buyrulur. Zaman, mekân ve tecelli arasındaki bağı kısaca izah ettikten sonra gelelim Hz. Mevlana'nın semasına. Mevlana'da sema dönerek Allah'ı zikirdir yani Mevlana semadaki zikrin bir temsilini yerde yapmaktadır. Bu dönüş, mahlûkatın lisan-ı haliyle zikrini sembolize etmektedir. Kuran'ın beyanıyla "Her şey kendi feleğinde (yörüngesinde) yüzüyor" denildiği hal, her şeyin dönerek hareket halinde olduğu hakikatidir. Hz. Mevlana sema ile bu ilmi ve Kuranî gerçeği temsil etmektedir ve "dönmeyen bir şey yok ki ben de dönmeyeyim" demek istemektedir. Semada Mevlana merkezde dönerken, diğerleri onun etrafında daire oluştururlar. Sanki Mevlana atom, müridler de çevredeki elektronlardır veya Mevlana güneş, müridler ona tabi gezegenlerdir. Zikir hakkında şunları söyler Mesnevi'sinde: "Cenab-ı Hakk'ı zikret de, şeytanın sesini bastır. Nergis gibi olan gözünü, akbaba gibi olan şu dünyaya karşı kapa." "Allah'ın zikri, temiz ve temizleyicidir. Taharete gelince, dahildeki pislik yükünü toplayıp dışarıya çıkarır." Kısaca Hz. Mevlana'nın sema, ilmi ve Kuranî bir gerçeğin sembolik ifadesi yahut fiili anlatım yoludur.  Hz. Peygamber'in de sema yaptığı kaynaklarda yer almaktadır. Bir gün Peygamberimizin ilahi aşk cezbesiyle coştuğu, ayağa kalkarak sema yaptığı, bu esnada omuzlarından abasının yere düştüğü haber verilmektedir. Yani Hz. Mevlana'da sema şeklinde tezahür eden zikir ilmi, Kuranî ve Nebevi bir hakikattir. 
Editörün Seçtikleri