info@profdrhaydarbasenstitusu.org

İftira, iftira yine iftira
18/01/2013 Köşe Yazısı 116
Ehl-i Beyt açılımımız ile bizleri gönüllerindeki tahta oturtan aziz milletimiz, Milli Kahramanlarımızı anma programlarımız ile de Türkiye’nin kurtuluşunda yüklendiğimiz yüce vazifeyi görmektedir. Lozan’ın devre dışı bırakılmak istendiği süreç ancak tam bağımsızlık üzerine kurulu projelerimiz ile aşılabilir.
Hayatımızın her döneminde devlet-millet, bayrak-vatan diyen bizler, Şii-Sünni kardeşliği ile de üzerimizdeki fitne tohumlarını ekilmeden bertaraf etmeyi başardık.
Bugün geldiğimiz nokta devletin ve milletin devamında etkilidir ve bu sebeple önümüz kesilmeye çalışılıyor. Her devirde karşılaştığımız iftiralar günümüzde de farklı şekillerde halkımıza servis edilmekte…
Olayları feraset gözlüğü ile değerlendiren yüce milletimizin bu iftiralara kanmayacağına ve bunları yapacak kadar alçalanlara gerekli cevabı vereceklerine inancımız sonsuzdur.
İktidara yakınlığı ile bilinen Yeni Şafak gazetesi, 15 Ocak 2013 tarihli baskısında geçmiş olaylardan yola çıkarak bir senaryoya yer vermiş ve dün ile bugünü birleştirerek bize Özel Kuvvetler Komutanlığı’nın sahip çıktığı yalanını yazmıştır.
Bugün askerin yanımızda olduğunu yazanlar vardır, dün de devletin bize karşı olduğunu gündem edenlere rastlamıştık.
Yeni Şafak, MİT tarafından gönderildiği iddia edilen faili meçhul mektuplara dayanarak verdiği haberde, “Ak Parti aleyhine faaliyet gösteren cemaatlerin, özellikle Haydar Baş’ın öncülüğündeki cemaatin gerçekleştirdiği kara propagandaların desteklenmesi gerektiği dile getirildi” denilerek, güya Özel Harp Dairesi’nin, askerin bizi desteklediğini yazmıştır.
Fakat bundan 6 sene evvel, Mustafa Balbay, Cumhuriyet gazetesinin 30 Kasım 2006 tarihli nüshasında devletin bize bakışı ile ilgili olarak tam tersi açıklamalara yer vermişti.
Cumhuriyet gazetesi, “Güvenlik birimlerinin kayıtlarında Haydar Baş ve grubu için “…Temel amacı devletin sosyal, siyasi, iktisadi ve hukuki temel düzenini dini esaslar ve inançlara göre düzenlemek” demişti.
Aynı tarihlerde Ergun Poyraz’ın kaleme aldığı “Tarikat, Siyaset, Ticaret ve Cinayet” kitabında Balbay’ın yazdıkları ile aynı ifadeler yer almıştı:
“Genelkurmay İstihbarat Başkanlığı “irticai örgütlerin tehdit değerlendirmesi” başlığı altında irticai unsurların 2001-2002 dönemine ait değerlendirmelerinde Haydar Baş ve kadrosundan, “Amaçları, devletin sosyal, siyasi, iktisadi ve hukuki temel nizamlarını dini esas ve inançlara göre düzenlemektir” şeklinde bir rapor yer almıştı.
Bu nasıl bir devlet ki, bir dönem bizi devleti dini esaslara göre düzenlemekle mimliyor, bir dönem iktidara karşı söylemlerimizin arkasında duruyor. Milli birliğin, tam bağımsızlığın, ayakları üzerinde durabilen bir ekonominin, milletin kaynaklarının yabancıların eline geçmemesinin ve bayrağın gönderde dalgalanmasının çabasındaki bizler elbette ki, ülkemiz üzerinde hesabı olanlar tarafından takip edileceğiz, bunların iftiralarına uğrayacağız.
2010 senesinde internet sitelerinde “darbecilerin ekonomi programı Haydar Baş’tan” şeklinde bir haber yer aldı.
Bu yalan habere göre, Balyoz Davası CD’lerinde darbe sonrası kurulacak “milli mutabakat” hükümetinin ekonomi programı, benim 2005 senesinde yaptığım Milli Ekonomi Kongresi kapanış konuşmadan alıntılar içermekte idi.
Ancak enteresan olan, Haydar Baş ismi, darbecilerin hazırladığı, “İstanbul ilinde gözaltına alınacak irticai grup liderleri” listesinde 10. sırada yer almaktadır.
Yani bendeniz bir yandan darbecilerin ekonomi programını yönlendirirken, bir yandan da onlar tarafından “irticacı görülerek” gözaltına alınacak ilk 10 kişiden biriyim.
Bu durum, davayı takip eden avukatlar arasında dahi şaşkınlık yaratmıştı.
Allah’ın takdiri, bendenizin şahsen tanıdığı tek bir asker veya komutan olmadığı gibi bu çevrelerle aynı ortamlarda dahi bulunmuşluğum yoktur.
Zaten, dikkat edilirse somut bir delile dayanarak ortaya konan bir hakikatten bahsedilmemekte, aynı odakların servis ettiği benzer ithamlar ile halkımız kandırılmak istenmektedir.
Malum çevreler, o günün şartları nasıl konuşulması gerektiriyorsa, bizi bazen devletin ve askerin adamı yapmışlar, bazen de devletin “irticacıdır” diyerek fişlediğini yaymışlardır.
Dolayısı ile bunların tamamı yalan ve iftiradır.
Konferanslarımız, binlerce makalemiz, kırkı aşkın eserimiz ve sohbetlerimiz ortadadır.
Hayatımız aile, ordu ve devlet kurumları ile ayakta duran milletimize ve bu kurumların ilelebet devamına adanmıştır.
Ne devlete karşı bir provoke, ne de devleti dine karşı ayaklandırma söz konusu olmamıştır, olamaz.
Üçüncüsünü Pazar günü Bolu’da yapacağımız Milli Kahramanlarımızı anma programında, binlerce insanımızın katılımı ile salonlar dolup taşmakta, Atatürk dönemindeki Kuvay-ı Milliye ruhu ile şahlanan milli güç ortaya çıkmaktadır.
Yazılanlar ve yazılmaya çalışılan, bu güçten duyulan korkudur.
Birlik mayası, beraberlik hareketi tutmuştur. Her dönemde bunun önünü kesmeye çalışacaklardır.
Yapanların maksadı, fitne çıkarıp toplumu birbirine düşürmektir.
Bu fitneciler, Mustafa Kemal döneminde de olmuştur, O’nun izinden giden bizim dönemimizde olacaktır.
O dönemde, “şahsi menfaatlerini müstevlilerin siyasi emelleri ile tevhit edenler, Atatürk tarafından, “gaflet, dalalet ve hatta hıyanetle” suçlanmıştı.
Eğer bugün yaşasa idi, hiç şüpheniz olmasın, hakkımızda atılan iftiraları yazanlar için de aynılarını söylerdi.
Aziz milletimiz, üzerimize oynanan bu oyunu bizlerle beraber olarak, önümüzdeki seçimlerde bizi destekleyerek sizler bozacaksınız.
Yarın “28 Şubat’ın gerçek mağduru kimdir?” bunun izahını yapacağız.
Editörün Seçtikleri