Kurtla kuzunun hikâyesi
Terörizm bir fikrin, bir düşüncenin şiddet yoluyla kabul ettirilmesidir. Terörizmde esas olan, bir kişi veya grup tarafından korku ve kaos ortamı yaratmak suretiyle herhangi bir fikrin iktidara getirilmesidir. Bütün terörist grupların gerçekleştirdikleri eylemleri üstlendiklerini, bunu dünya kamuoyuna ilan etmek suretiyle, kendi ideolojilerini benimsetmeye çalıştıklarına şahit olmaktayız.
Ancak ABD'deki saldırıyı gerçekleştiren güç, kimliğini açıklamamıştır. Ki bu durum terörizmin mantığına aykırıdır. Terörizmde bir güç gösterisi, bir meydan okuma ve bir fikrin bu şekilde kabul ettirilmesi söz konusudur. Bu bağlamda 11 Eylül saldırısı gibi geniş çaplı ve büyük bir eylemi eğer bir terörist grup düzenlemiş olsaydı bunu çoktan üstlenmiş olması gerekirdi.
Bütün bunlardan şu netice çıkmaktadır: ABD'deki saldırı bir terörist hareket değildir. Bunun altında çok karmaşık bazı hesaplar yattığı muhakkaktır. Bu nedenle 11 Eylül saldırısı bir savaş olarak değerlendirilmelidir. Peki bu eylemi hangi güç organize etmiş olabilir?
1) ABD'den intikam almak isteyen bir devlet bu saldırıyı gerçekleştirmiş olabilir. Yakın tarihe göz gezdirildiğinde Birleşik Devletler'den hangi devletin veya devletlerin intikam almak isteyeceğini anlamak mümkündür.
2) ABD içindeki siyasi rakiplerin birbiriyle hesaplaşması maksadına yönelik bir hareket olabilir. (Başkan Bush'un bir hayli tartışmalı bir biçimde başkanlık koltuğuna oturduğunu hatırlayalım).
3) Yine ABD içinde bazı çıkar gruplarının veya bir takım lobilerin mevcut iradeye bir gözdağı verme girişimi olması da mümkündür.
4) Bir başka ihtimal de, Amerika'nın bazı coğrafyalara el atabilmek maksadıyla bizzat kendisinin böyle bir hareketi organize etmiş olmasıdır.
Şüphesiz bütün bunlar birer varsayımdır. Gerçek olan şudur ki, bu bir terörist saldırı değil, altında çok yönlü, karmaşık hesaplar bulunan bir harekettir. Ve bu hareketin failleri içeride aranmalıdır. Yoksa B. Ladin gibi gücünün sınırları belli olan kimseleri "suçlu" ilan etmek hedef saptırmaktan başka bir şey değildir. Eğer bu işi, iddia edildiği şekilde B. Ladin gerçekletirmiş olsaydı bunu çoktan üstlenir ve ilan ederdi. Ve şüphesiz kendi görüş ve düşüncesini kabul ettirmek için bundan daha uygun bir propaganda biçimi de olmazdı. Zira başta da ifade ettiğimiz gibi "şiddet yoluyla bir fikri benimsetmek" terörizmin özüdür. Ancak ne gariptir ki -her ne kadar B. Ladin'i gösteren kanıtlar var deniyorsa da- herkesin malumudur, bu tarihi saldırı "fail-i meçhul" olarak kalmıştır.
Günümüzde terörizmle nefs-i müdafaa hareketi, kasıtlı bir kavram kargaşasına da kurban gitmektedir. Terörizm; bir fikrin şiddet yoluyla kabul ettirilmesi, nefs-i müdafaa ise; can, mal, namus, vatan emniyetinin tehlikede olduğu yerde değerlerin müdafaa edilmesidir.
Yani bugün Filistin'de, Çeçenistan'da, Bosna'da, Kosova'da yaşanmış ve yaşanmakta olan hadiseler can, mal, namus ve vatan müdafaasıdır. ABD'deki saldırıyla beraber Çeçenlerin ve Filistinlilerin de "resmi terörist" sınıfına sokulmak istendiği görülüyor ki, bu açık bir haksızlıktır.
Bu insanlar en tabii insanlık haklarının ve kendi vatanlarının müdafaasını yapmaktadırlar. Buna rağmen, "toprağını savunan"ların terörist, onları "toprağından atmak" isteyenlerin ise haklı konuma getirilmeye çalışılması küresel güçlerin adalet anlayışındaki çarpıklığın bir işaretidir.
Özetle diyebiliriz ki, teröristler bu olayın faili olmadığı halde, şayet terörizmin propaganda mantığına ters bir yolla hala "terörist Bin Ladin'dir" deniyorsa, ABD bu olayı kullanarak bir takım coğrafyalarda üs kurmak istiyor denebilir.
Maksat failleri arayıp bulmak değil, "Bu faildir" iddiasının arkasına sığınmaktır. Kurtla kuzu misalinde olduğu gibi, suyun başında duran kurt kuzuyu yemek için, suyun aşağısında duran kuzuya "suyu neden bulandırdın" dediğinde, kuzu "kurt kardeş, ben suyun aşağısındaydım, suyu nasıl bulandırayım" der. Herhalde kuzunun kaderi Afganistan'ın kaderi olsa gerektir.
Ancak ABD'deki saldırıyı gerçekleştiren güç, kimliğini açıklamamıştır. Ki bu durum terörizmin mantığına aykırıdır. Terörizmde bir güç gösterisi, bir meydan okuma ve bir fikrin bu şekilde kabul ettirilmesi söz konusudur. Bu bağlamda 11 Eylül saldırısı gibi geniş çaplı ve büyük bir eylemi eğer bir terörist grup düzenlemiş olsaydı bunu çoktan üstlenmiş olması gerekirdi.
Bütün bunlardan şu netice çıkmaktadır: ABD'deki saldırı bir terörist hareket değildir. Bunun altında çok karmaşık bazı hesaplar yattığı muhakkaktır. Bu nedenle 11 Eylül saldırısı bir savaş olarak değerlendirilmelidir. Peki bu eylemi hangi güç organize etmiş olabilir?
1) ABD'den intikam almak isteyen bir devlet bu saldırıyı gerçekleştirmiş olabilir. Yakın tarihe göz gezdirildiğinde Birleşik Devletler'den hangi devletin veya devletlerin intikam almak isteyeceğini anlamak mümkündür.
2) ABD içindeki siyasi rakiplerin birbiriyle hesaplaşması maksadına yönelik bir hareket olabilir. (Başkan Bush'un bir hayli tartışmalı bir biçimde başkanlık koltuğuna oturduğunu hatırlayalım).
3) Yine ABD içinde bazı çıkar gruplarının veya bir takım lobilerin mevcut iradeye bir gözdağı verme girişimi olması da mümkündür.
4) Bir başka ihtimal de, Amerika'nın bazı coğrafyalara el atabilmek maksadıyla bizzat kendisinin böyle bir hareketi organize etmiş olmasıdır.
Şüphesiz bütün bunlar birer varsayımdır. Gerçek olan şudur ki, bu bir terörist saldırı değil, altında çok yönlü, karmaşık hesaplar bulunan bir harekettir. Ve bu hareketin failleri içeride aranmalıdır. Yoksa B. Ladin gibi gücünün sınırları belli olan kimseleri "suçlu" ilan etmek hedef saptırmaktan başka bir şey değildir. Eğer bu işi, iddia edildiği şekilde B. Ladin gerçekletirmiş olsaydı bunu çoktan üstlenir ve ilan ederdi. Ve şüphesiz kendi görüş ve düşüncesini kabul ettirmek için bundan daha uygun bir propaganda biçimi de olmazdı. Zira başta da ifade ettiğimiz gibi "şiddet yoluyla bir fikri benimsetmek" terörizmin özüdür. Ancak ne gariptir ki -her ne kadar B. Ladin'i gösteren kanıtlar var deniyorsa da- herkesin malumudur, bu tarihi saldırı "fail-i meçhul" olarak kalmıştır.
Günümüzde terörizmle nefs-i müdafaa hareketi, kasıtlı bir kavram kargaşasına da kurban gitmektedir. Terörizm; bir fikrin şiddet yoluyla kabul ettirilmesi, nefs-i müdafaa ise; can, mal, namus, vatan emniyetinin tehlikede olduğu yerde değerlerin müdafaa edilmesidir.
Yani bugün Filistin'de, Çeçenistan'da, Bosna'da, Kosova'da yaşanmış ve yaşanmakta olan hadiseler can, mal, namus ve vatan müdafaasıdır. ABD'deki saldırıyla beraber Çeçenlerin ve Filistinlilerin de "resmi terörist" sınıfına sokulmak istendiği görülüyor ki, bu açık bir haksızlıktır.
Bu insanlar en tabii insanlık haklarının ve kendi vatanlarının müdafaasını yapmaktadırlar. Buna rağmen, "toprağını savunan"ların terörist, onları "toprağından atmak" isteyenlerin ise haklı konuma getirilmeye çalışılması küresel güçlerin adalet anlayışındaki çarpıklığın bir işaretidir.
Özetle diyebiliriz ki, teröristler bu olayın faili olmadığı halde, şayet terörizmin propaganda mantığına ters bir yolla hala "terörist Bin Ladin'dir" deniyorsa, ABD bu olayı kullanarak bir takım coğrafyalarda üs kurmak istiyor denebilir.
Maksat failleri arayıp bulmak değil, "Bu faildir" iddiasının arkasına sığınmaktır. Kurtla kuzu misalinde olduğu gibi, suyun başında duran kurt kuzuyu yemek için, suyun aşağısında duran kuzuya "suyu neden bulandırdın" dediğinde, kuzu "kurt kardeş, ben suyun aşağısındaydım, suyu nasıl bulandırayım" der. Herhalde kuzunun kaderi Afganistan'ın kaderi olsa gerektir.
Editörün Seçtikleri