Küreselleşmenin düşmanı: Milli oluşum
Küreselleşmenin savunucuları, ulusdevlet kavramına, milli olan her türlü oluşum ve gelişime sonuna kadar karşıdırlar. Bunun sebebi ne olabilir? Küreselleşme ideologlarından Naisbitt bu sorunun cevabı ile ilgili şu ipuçlarını veriyor: "Büyük şirketlerin özerk ve küçük ünitelere bölünerek daha iyi çalışabileceklerini görüyoruz. Aynı durum ülkeler için de geçerli. Eğer dünyayı tek pazarlı bir hale getireceksek parçaları küçük olmalı... Etnik köken, dil, kültür, din ve yerel inançlar giderek gelişiyor... Bugün dünyada tanık olduğumuz şey hükümetsiz bir yönetim yayılmasına doğru ilerleme süreci."
Bu ifadelerden de anlaşılacağı gibi, küreselleşmenin en önemli ayaklarından olan dev şirketlerin alt birimler ve şubeler halinde dünya ülkelerine yayılması, pazarları ele geçirmesi için, öte yandan uluslararası kuruluşların milletleri çeşitli antlaşmalarla bağımlı kılabilmeleri açısından milli olan her türlü oluşumun önüne geçilmesi şarttır. Küresel sömürünün işlemesi için bu olmazsa olmaz bir şarttır. Dikkat edilirse ayrılıkçıbölücü hareketler az gelişmiş veya gelişmekte olan ülkelerde hızla yayılmaktadır. Bu ayrılık tohumları bilinçli olarak ekilmektedir. Zira küreselleşmenin fikir babalarından olan Naisbitt'in sözünü ettiği, "dünyayı tek pazar haline getirebilme" işinde milletlerin ulusal dirençlerinin kırılması, etkin köken dil, din, kültür vb. ayrılıkların körüklenmesi gerekmektedir. Bu ayrılıkçı hareketler desteklenmelidir ki; global sömürü ağı küresel patronların çıkarları doğrultusunda işleyebilsin. Naisbitt "dünya hükümetsiz bir yönetim anlayışına doğru gidiyor" derken globalleşmenin önündeki en büyük engeli de ortaya koymuş oluyor. Yani ulusdevletlerin varlığını.
Bu noktada IMF'nin ve diğer uluslararası kuruluşların neden bize ısrarla "Devletin etkisini küçültün. Özelleştirmeye ağırlık verin" şeklinde baskı yaptıkları daha iyi anlaşılır. Milli ekonomi, gümrük uygulamaları, pazar korumacılığı, ulusal yasalar küreselleşmenin bir numaralı düşmanıdırlar. Milli şuura ve dirence sahip ülkeler, global güçlerin çıkar temin edemeyeceği yerlerdir. Bu sebeple "Dünya ticaretinin serbestleştirilmesi, serbest piyasa ekonomisi, liberalizm, küreselleşme" vs. gibi sloganlarla ülke pazarlarına hakim olmaya ve milli direnci kırmaya çalışırlar.
Bu durumun yalnız ekonomiyle sınırlı kalmadığı da malumdur. Bu yolla azgelişmiş ülkelerin kültürel değerleri, idare sistemleri, milli bağımsızlıkları, egemenlikleri ciddi şekilde çöküntüye uğratılmaktadır. Büyük şirketlerin ve bunların bağlı olduğu gelişmiş ülkelerin çıkarlarına hizmet eden gümrük antlaşmaları, tahkim vb. antlaşmalar, gelişme sürecindeki ülkeleri her alanda kelimenin tam manasıyla teslim almakta ve bu teslim alma işinde milli olan hiç bir şey ayakta bırakılmamaktadır.
Bu itibarla milletçe günümüz gerçeklerine gözlerimizi kapatamayız. Globalleşmenin, ülkelerin milli varlıklarına engel teşkil etmeyeceğini söylemek, ancak saflık olabilir. O halde millet olarak ekonomik, kültürel, siyasi her alanda milli bir oluşu, milli bir anlayışı hayata geçirerek bu global sömürüden kendimizi korumak mecburiyetindeyiz.
Bu ifadelerden de anlaşılacağı gibi, küreselleşmenin en önemli ayaklarından olan dev şirketlerin alt birimler ve şubeler halinde dünya ülkelerine yayılması, pazarları ele geçirmesi için, öte yandan uluslararası kuruluşların milletleri çeşitli antlaşmalarla bağımlı kılabilmeleri açısından milli olan her türlü oluşumun önüne geçilmesi şarttır. Küresel sömürünün işlemesi için bu olmazsa olmaz bir şarttır. Dikkat edilirse ayrılıkçıbölücü hareketler az gelişmiş veya gelişmekte olan ülkelerde hızla yayılmaktadır. Bu ayrılık tohumları bilinçli olarak ekilmektedir. Zira küreselleşmenin fikir babalarından olan Naisbitt'in sözünü ettiği, "dünyayı tek pazar haline getirebilme" işinde milletlerin ulusal dirençlerinin kırılması, etkin köken dil, din, kültür vb. ayrılıkların körüklenmesi gerekmektedir. Bu ayrılıkçı hareketler desteklenmelidir ki; global sömürü ağı küresel patronların çıkarları doğrultusunda işleyebilsin. Naisbitt "dünya hükümetsiz bir yönetim anlayışına doğru gidiyor" derken globalleşmenin önündeki en büyük engeli de ortaya koymuş oluyor. Yani ulusdevletlerin varlığını.
Bu noktada IMF'nin ve diğer uluslararası kuruluşların neden bize ısrarla "Devletin etkisini küçültün. Özelleştirmeye ağırlık verin" şeklinde baskı yaptıkları daha iyi anlaşılır. Milli ekonomi, gümrük uygulamaları, pazar korumacılığı, ulusal yasalar küreselleşmenin bir numaralı düşmanıdırlar. Milli şuura ve dirence sahip ülkeler, global güçlerin çıkar temin edemeyeceği yerlerdir. Bu sebeple "Dünya ticaretinin serbestleştirilmesi, serbest piyasa ekonomisi, liberalizm, küreselleşme" vs. gibi sloganlarla ülke pazarlarına hakim olmaya ve milli direnci kırmaya çalışırlar.
Bu durumun yalnız ekonomiyle sınırlı kalmadığı da malumdur. Bu yolla azgelişmiş ülkelerin kültürel değerleri, idare sistemleri, milli bağımsızlıkları, egemenlikleri ciddi şekilde çöküntüye uğratılmaktadır. Büyük şirketlerin ve bunların bağlı olduğu gelişmiş ülkelerin çıkarlarına hizmet eden gümrük antlaşmaları, tahkim vb. antlaşmalar, gelişme sürecindeki ülkeleri her alanda kelimenin tam manasıyla teslim almakta ve bu teslim alma işinde milli olan hiç bir şey ayakta bırakılmamaktadır.
Bu itibarla milletçe günümüz gerçeklerine gözlerimizi kapatamayız. Globalleşmenin, ülkelerin milli varlıklarına engel teşkil etmeyeceğini söylemek, ancak saflık olabilir. O halde millet olarak ekonomik, kültürel, siyasi her alanda milli bir oluşu, milli bir anlayışı hayata geçirerek bu global sömürüden kendimizi korumak mecburiyetindeyiz.
Editörün Seçtikleri