info@profdrhaydarbasenstitusu.org

Kulluk
11/04/2013 Köşe Yazısı 84
Pazar akşamı Trabzon’da düzenlenen Öğüt Gecesi’nde, uzun zamandır yapmak istediğimiz bir şeyi gerçekleştirme fırsatı bulduk.
Başta Hayri Öğüt Baba’mız olmak üzere, yakın geçmişte yitirdiğimiz arkadaşlarımızı ve alperenleri hayırla yâd ettik.
“Ben insanları ve cinleri ancak bana ibadet etsinler diye yarattım” buyuruyor Cenab-ı Hakk. Yani, insanın varlık âlemine gelişindeki maksat Allah’ı bilmesidir.
Kulluk gayesi ile yaratılan insandaki ruh cevheri, sahibini buluncaya kadar bu arayış ve koşusuna devam edecektir.
Geldiği rabbine kalp yoluyla gidip, O’nun tecellilerini gönlünde seyreden insan da, O nura kavuşmuş olacaktır.
Bir nehri bile vasıtasız geçemeyen insanın, Allah’a vasıtasız ulaşacağını düşünmek abestir. Peygamberimiz (sav) dahi Cebrail’e uyarak bunu nefsinde yaşamıştır.
Kuran’da buyrulan, “vesileye sarılınız” (Maide Suresi: 35) emri bu gerçeğe işaret etmektedir.
Andığımız Allah dostları ve alperenler bahsi geçen vesileye sarılarak, beden denen çamur kalıbını yırtmış ve can tende iken Cenab-ı Hakk’a vuslat ettiler.
Yaradılışından dolayı bütün mahlûkat, seyir halinde kendini yaratana koşar. Bu koşuşun adı aslında zikirdir.
Nitekim ayet-i kerimede, “Gökte ve yerde ne varsa hepsi Allah’ı zikrederler” (Saf Suresi: 1) buyrulur.
İhtirasları sonsuz olan insanın doyması da ancak zikir ile mümkün olacaktır.
Sevgili Peygamberimiz (sav), “İnsanoğlunun bir vadi altını olsa ikincisini ister, iki vadi altını olsa bir üçüncüsünü ister. Onun gözünü ancak bir avuç toprak doyurur “ buyurmuştur.
Alperenleri yâd ederken, onların hayatındaki zikir olgusunu, arayışı Hak yolunda neticelendirmenin önemini bir kez daha hatırlattık.
Bugün ekonomik, hukuki ve toplumsal mevcut sıkıntıların temelinde yatan gerçek, fert planında insanların manevi doyumsuzlukları ve bunu sadece maddede aramış olmalarındandır.
Bizlerin, varlığını vücuda getiren ve bütün kâinatı yoktan var eden Allah’ a ihtiyacımız sonsuz iken, O’na cebinde taşıdığı anahtarlık kadar değer vermeyen insanın huzur bulması asla mümkün değildir.
Fert ve toplum bazında tam manası ile huzur ise ancak, O’na kavuşmakla gerçekleşebilir.