Birlik ve beraberlik
Bugün Ortadoğu coğrafyası tamiri belki de imkânsız bir karmaşaya sürüklenmiştir. Demokrasi getirildiği iddia edilen Tunus, Libya ve Mısır’da liderler devrilmiş, karşıt görüşlere sahip olduğu iddia edilen kardeş kardeşe vurdurulmuştur.
Bölünmenin temel nedeni devletlerin coğrafi sınırları içindeki etnik grupların dış güçler tarafından birbirine düşman imiş gibi gösterilmesidir.
Şii-Sünni kavgası olarak başlayan süreç bugün bölgedeki Müslüman âlemin birliğini zedelemiştir.
Türkiye de onlarca etnik grubu barındırmaktadır.
Ehl-i Beyt’in nefesi ile Hacı Bektaş’ın Anadolu Selçuklu döneminde yaptığı çalışmalar, bu etnik grupların tamamına yakınını Müslüman etmiş ve Müslüman Türk kardeşliğini meydana getirmiştir.
Osmanlı’nın inkırazı döneminde her ne kadar etnik ayrımcılık devreye sokulmak istense de merhum Mustafa Kemal Atatürk’ün ulus devlet ilkesi, milletin içindeki bu etnik grupların bir bilek bir yürek olmasını sağlamıştır.
Lozan görüşmeleri sırasında kabul edilen tek ayrımın müslim gayrimüslim şeklinde olması, Atatürk’ün kurduğu Türkiye cumhuriyeti devletinin oluşmasında Türk kimliğinin Müslümanlık ile bir arada olduğunu göstermektedir.
Zaman zaman ülkemizde yaşanılan ve Maraş, Çorum ve Sivas olayları gibi vakıalarla örneklenen Alevi- Sünni gerginliği tırmandırılsa da, Alevi - Sünni ilişkisinin tarihe dayanan geçmişinin bozulmasına imkân tanımamıştır.
Gayret edilmesine rağmen sahip olduğu yüce değerler, Türk toplumunun birliğine asla zarar verdirmez.
Günümüz şartlarında olması gereken etnik ve müşterek mezhep değerlerinin kardeşlik şuuru içinde paylaşılması ve yaşanmasıdır.
Türkiye Cumhuriyeti devletinin temellerini oluşturan bu görüş, zannımız o ki, hazırlanmakta olan mevcut anayasanın da esasını oluşturmaktadır.
Yeni anayasa bu birliği koruma üzerine bina edilecektir.
Anadolu coğrafyasında her inanç hayat bulabilir.
Türk toplumunun beraberliği, kendi inancını tavizsiz yaşayabilmesi ve her inanç sahibini de olduğu gibi kabul etmesi iledir.
Ancak bu toplumda birlik ve beraberlik olabilir.
Yani herkesi olduğu gibi kabul etmek, insani değerleri hep beraber öne çıkarmak…
Demokratik, laik, hukuk devleti de bu anlayışı yaşamak ve korumak demektir.
Bölünmenin temel nedeni devletlerin coğrafi sınırları içindeki etnik grupların dış güçler tarafından birbirine düşman imiş gibi gösterilmesidir.
Şii-Sünni kavgası olarak başlayan süreç bugün bölgedeki Müslüman âlemin birliğini zedelemiştir.
Türkiye de onlarca etnik grubu barındırmaktadır.
Ehl-i Beyt’in nefesi ile Hacı Bektaş’ın Anadolu Selçuklu döneminde yaptığı çalışmalar, bu etnik grupların tamamına yakınını Müslüman etmiş ve Müslüman Türk kardeşliğini meydana getirmiştir.
Osmanlı’nın inkırazı döneminde her ne kadar etnik ayrımcılık devreye sokulmak istense de merhum Mustafa Kemal Atatürk’ün ulus devlet ilkesi, milletin içindeki bu etnik grupların bir bilek bir yürek olmasını sağlamıştır.
Lozan görüşmeleri sırasında kabul edilen tek ayrımın müslim gayrimüslim şeklinde olması, Atatürk’ün kurduğu Türkiye cumhuriyeti devletinin oluşmasında Türk kimliğinin Müslümanlık ile bir arada olduğunu göstermektedir.
Zaman zaman ülkemizde yaşanılan ve Maraş, Çorum ve Sivas olayları gibi vakıalarla örneklenen Alevi- Sünni gerginliği tırmandırılsa da, Alevi - Sünni ilişkisinin tarihe dayanan geçmişinin bozulmasına imkân tanımamıştır.
Gayret edilmesine rağmen sahip olduğu yüce değerler, Türk toplumunun birliğine asla zarar verdirmez.
Günümüz şartlarında olması gereken etnik ve müşterek mezhep değerlerinin kardeşlik şuuru içinde paylaşılması ve yaşanmasıdır.
Türkiye Cumhuriyeti devletinin temellerini oluşturan bu görüş, zannımız o ki, hazırlanmakta olan mevcut anayasanın da esasını oluşturmaktadır.
Yeni anayasa bu birliği koruma üzerine bina edilecektir.
Anadolu coğrafyasında her inanç hayat bulabilir.
Türk toplumunun beraberliği, kendi inancını tavizsiz yaşayabilmesi ve her inanç sahibini de olduğu gibi kabul etmesi iledir.
Ancak bu toplumda birlik ve beraberlik olabilir.
Yani herkesi olduğu gibi kabul etmek, insani değerleri hep beraber öne çıkarmak…
Demokratik, laik, hukuk devleti de bu anlayışı yaşamak ve korumak demektir.
Editörün Seçtikleri