Kaderimiz yoksulluk değildir
Türk-İş’in açıkladığı rapora göre, Türkiye’de açlık sınırı 901 TL; yoksulluk sınırı ise 3 bin 171 TL’ye ulaştı.
Asgari ücret ise 701 TL. Yani açlık sınırının altında bir rakam.
Mevcut sistemde daha farklı bir ücretin verilmesi de söz konusu değildir. Ancak vatandaşın bu kadar az bir maaşla geçinmesi de nerede ise imkansızdır.
Ellerinde parası olmayanlar bankaların dağıttığı plastik para ile ihtiyaçlarını karşılamaya çalışıyor. Ekmeğin dahi kredi kartı ile alındığı günlerden geçiyoruz. Bugün kredi kartı borçları yaklaşık 60 milyar TL’ye ulaşmıştır. Bir bölümü de yasal takip altındadır.
Mevcut tabloyu özetlersek, Türk insanı aç ve temel ihtiyaçlarını karşıladığı kredi kartı sebebiyle icralık durumdadır.
Türk ekonomisi bugün dışarıdan aldığı borçla borçlarını döndürmektedir. Özelleştirme adı altında devletin gelir getiren önemli kurumları elden çıkarılmıştır.
Tek gelir kalemi vergiler kalmıştır. Bunlardan elde edilen ile de devletin yeni yatırımlar yapmasına veya maaşları iyileştirmesine imkan yoktur.
Biz Milli Ekonomi Modeli’ni deklare ettiğimiz ilk günden itibaren kapitalist sistemin yanlışlarından bahsederek, halkımızın cebine para koyacak formülleri ortaya koyduk.
Sosyal devlet olmanın da bir gereği olarak tüketen kesimin güçleneceği projeler hazırladık.
Her Türk vatandaşına 1000 TL vatandaşlık maaşı verilmesi, ev hanımlarının işçi statüsünde emekli edilmesi, yeni doğan bebeklere doğum yardımı, emeklilerin maaşlarından vergi ve kesintilerin kaldırılması, şehit yakınları, dul ve yetimlere, engellilere sahip çıkılması, kimsesiz yaşlıların maaşa bağlanması, üniversite harçlarının kaldırılması, geliri 100 bin TL’nin altında olan kesimden vergi alınmaması, çiftçiden vergi alınmaması, KOBİ’lere ve esnaf kesimine uzun vadeli faizsiz kredi verilmesi, sanayiciye proje mukabili faizsiz uzun vadeli kredi verilmesi…
Yani, seçim dönemlerinde meydanlarda dile getirdiğimiz bu projeler bir seçim yatırımı değil, aslında tezimizin uygulanabilmesi için gerekli olan zincirin parçalarından biri idi.
Tezimizde yer alan sosyal devlet projelerinin iki yönü vardır.
Tüketim eksenli tek analiz olan milli ekonomi modeline göre, dar gelirli vatandaşların desteklenmesi şeklindeki bu uygulamalar tezin gereğidir. Çünkü ancak bu yolla piyasada eksik olan talep devreye konulabilir.
Bu sayede gelir dağılımındaki adaletsizlik de ortadan kalkmaktadır.
Bir diğer yönü ile de eksik kalan talebi devreye koyduğu için ekonomilerin dengeye ulaşmasını sağlayarak, üretici için gerekli pazarı oluşturur. Böylece sürekli büyümenin de önü açılmış olur.
Burada vatandaşımızın ihtiyaçlarını karşılamak zorunda olduğu plastik para konusuna da değinmek gerekiyor.
Bankaların dağıttığı kredi kartları piyasada yeterli para olmadığı için para yerine kullanılmaktadır. Bu durum elbette ki bankaların işine gelmektedir. Çünkü ciddi temerrüt faizi ve sabit aidat alıyorlar.
Piyasalarda yeterli miktarda paranın olmaması, devletin senyoraj hakkını kullanarak halledebileceği bir meseledir.
Ancak, Merkez Bankalarının özelleştirilmeleri ile bu hak yani devletlerin para basma hakkı ortadan kalkmıştır.
Günümüz sisteminde, piyasalardaki emisyon açığı “hard currency”ler (Euro, Dolar gibi) ile yani devletin aldığı borç ile karşılanmaktadır.
Borçlar ile ödenen faizlerin büyük bir bölümü aslında yabancıların aldığı senyorajdır. Bu senyoraj genellikle bankalar aracılığı ile tahsil edilir.
Devletlerin borçlandırılması iç ve dış borçlar aracılığı ile yapılmaktadır. Devletlerin iç borçlarının önemli bir bölümü de yabancılar tarafından verilmektedir.
Yani Türkiye gibi ülkeler, senyoraj geliri elde etmedikleri için piyasaların ihtiyaç duyduğu parayı dışarıdan faizle temin ederler.
Bunun büyük bir kısmı kaydi para ile karşılanınca, Merkez Bankası emisyon hacmini kısmak zorunda kalacaktır. Böylece devletin elde edeceği senyoraj gelirini, faiz yoluyla bankacılık sistemi elde etmektedir.
Oysa Milli Ekonomi Modeli’nde devlet borçlanmayacak, senyoraj hakkını kullanarak emisyonunu genişletecek, yani kendi insanının emek ve üretiminin karşılığı olan parayı kendisi devreye koyacaktır.
Mal ve hizmetin karşılığı senyoraj geliri devreye konacağı için devlet kamu harcamalarını borçlanmadan, borç yüküne girmeden yerine getirebilir.
MEM’de yer alan devletin diğer gelir kaynakları olan yeraltı zenginliklerinin devlet -millet ortaklığı ile işletilmesi ve 100 bin TL’nin üzerinde geliri olanlardan alınacak vergiler ile devlet vatandaşlarına ihtiyaçlarını sağlayacak güçlü bir pozisyona gelecektir.
Öyleyse Milli Ekonomi Modeli, bugün karşılaşılan açlık tablosuna ve borç yükü altında icralık olan vatandaşlarımıza tek çözümdür.
Asgari ücret ise 701 TL. Yani açlık sınırının altında bir rakam.
Mevcut sistemde daha farklı bir ücretin verilmesi de söz konusu değildir. Ancak vatandaşın bu kadar az bir maaşla geçinmesi de nerede ise imkansızdır.
Ellerinde parası olmayanlar bankaların dağıttığı plastik para ile ihtiyaçlarını karşılamaya çalışıyor. Ekmeğin dahi kredi kartı ile alındığı günlerden geçiyoruz. Bugün kredi kartı borçları yaklaşık 60 milyar TL’ye ulaşmıştır. Bir bölümü de yasal takip altındadır.
Mevcut tabloyu özetlersek, Türk insanı aç ve temel ihtiyaçlarını karşıladığı kredi kartı sebebiyle icralık durumdadır.
Türk ekonomisi bugün dışarıdan aldığı borçla borçlarını döndürmektedir. Özelleştirme adı altında devletin gelir getiren önemli kurumları elden çıkarılmıştır.
Tek gelir kalemi vergiler kalmıştır. Bunlardan elde edilen ile de devletin yeni yatırımlar yapmasına veya maaşları iyileştirmesine imkan yoktur.
Biz Milli Ekonomi Modeli’ni deklare ettiğimiz ilk günden itibaren kapitalist sistemin yanlışlarından bahsederek, halkımızın cebine para koyacak formülleri ortaya koyduk.
Sosyal devlet olmanın da bir gereği olarak tüketen kesimin güçleneceği projeler hazırladık.
Her Türk vatandaşına 1000 TL vatandaşlık maaşı verilmesi, ev hanımlarının işçi statüsünde emekli edilmesi, yeni doğan bebeklere doğum yardımı, emeklilerin maaşlarından vergi ve kesintilerin kaldırılması, şehit yakınları, dul ve yetimlere, engellilere sahip çıkılması, kimsesiz yaşlıların maaşa bağlanması, üniversite harçlarının kaldırılması, geliri 100 bin TL’nin altında olan kesimden vergi alınmaması, çiftçiden vergi alınmaması, KOBİ’lere ve esnaf kesimine uzun vadeli faizsiz kredi verilmesi, sanayiciye proje mukabili faizsiz uzun vadeli kredi verilmesi…
Yani, seçim dönemlerinde meydanlarda dile getirdiğimiz bu projeler bir seçim yatırımı değil, aslında tezimizin uygulanabilmesi için gerekli olan zincirin parçalarından biri idi.
Tezimizde yer alan sosyal devlet projelerinin iki yönü vardır.
Tüketim eksenli tek analiz olan milli ekonomi modeline göre, dar gelirli vatandaşların desteklenmesi şeklindeki bu uygulamalar tezin gereğidir. Çünkü ancak bu yolla piyasada eksik olan talep devreye konulabilir.
Bu sayede gelir dağılımındaki adaletsizlik de ortadan kalkmaktadır.
Bir diğer yönü ile de eksik kalan talebi devreye koyduğu için ekonomilerin dengeye ulaşmasını sağlayarak, üretici için gerekli pazarı oluşturur. Böylece sürekli büyümenin de önü açılmış olur.
Burada vatandaşımızın ihtiyaçlarını karşılamak zorunda olduğu plastik para konusuna da değinmek gerekiyor.
Bankaların dağıttığı kredi kartları piyasada yeterli para olmadığı için para yerine kullanılmaktadır. Bu durum elbette ki bankaların işine gelmektedir. Çünkü ciddi temerrüt faizi ve sabit aidat alıyorlar.
Piyasalarda yeterli miktarda paranın olmaması, devletin senyoraj hakkını kullanarak halledebileceği bir meseledir.
Ancak, Merkez Bankalarının özelleştirilmeleri ile bu hak yani devletlerin para basma hakkı ortadan kalkmıştır.
Günümüz sisteminde, piyasalardaki emisyon açığı “hard currency”ler (Euro, Dolar gibi) ile yani devletin aldığı borç ile karşılanmaktadır.
Borçlar ile ödenen faizlerin büyük bir bölümü aslında yabancıların aldığı senyorajdır. Bu senyoraj genellikle bankalar aracılığı ile tahsil edilir.
Devletlerin borçlandırılması iç ve dış borçlar aracılığı ile yapılmaktadır. Devletlerin iç borçlarının önemli bir bölümü de yabancılar tarafından verilmektedir.
Yani Türkiye gibi ülkeler, senyoraj geliri elde etmedikleri için piyasaların ihtiyaç duyduğu parayı dışarıdan faizle temin ederler.
Bunun büyük bir kısmı kaydi para ile karşılanınca, Merkez Bankası emisyon hacmini kısmak zorunda kalacaktır. Böylece devletin elde edeceği senyoraj gelirini, faiz yoluyla bankacılık sistemi elde etmektedir.
Oysa Milli Ekonomi Modeli’nde devlet borçlanmayacak, senyoraj hakkını kullanarak emisyonunu genişletecek, yani kendi insanının emek ve üretiminin karşılığı olan parayı kendisi devreye koyacaktır.
Mal ve hizmetin karşılığı senyoraj geliri devreye konacağı için devlet kamu harcamalarını borçlanmadan, borç yüküne girmeden yerine getirebilir.
MEM’de yer alan devletin diğer gelir kaynakları olan yeraltı zenginliklerinin devlet -millet ortaklığı ile işletilmesi ve 100 bin TL’nin üzerinde geliri olanlardan alınacak vergiler ile devlet vatandaşlarına ihtiyaçlarını sağlayacak güçlü bir pozisyona gelecektir.
Öyleyse Milli Ekonomi Modeli, bugün karşılaşılan açlık tablosuna ve borç yükü altında icralık olan vatandaşlarımıza tek çözümdür.
Editörün Seçtikleri