Kaçırılan pilotlar yurda döndü
Lübnan'da kaçırıldıktan sonra serbest bırakılan pilotlarımız yurda getirildiler. Hükümetin büyük bir zaferi gibi gösterilen iade teatisi, aslında Türkiye'nin düşürüldüğü acziyetin ifadesidir. Bir düşünün, 5 sene evvel Sünni dünyanın başı olarak saygı ile anılan Türkiye'nin pilotlarının bir Müslüman ülkede kaçırılması hayal bile edilebilir miydi? Bugün Suriye'deki teröristlere yardım ettiği dünya basınında yer alan; can, mal, namus emniyetini tehdit eden ve Müslüman kardeşini arkadan vuran bir Türkiye var? Buna bir de Mavi Marmara vahşetinde can veren 9 vatandaşımıza uluslararası arenada sahip çıkamayan dış siyaseti de eklediğinizde, ortaya Müslüman dünyanın düşman olarak algılamaya başladığı; vatandaşını savunamayan bir Türkiye çıkmaktadır. İslam coğrafyasının tavrı haliyle bize karşı çok değişti. Bölgemizde hami rolünde yer aldığımız günlerde komşularımızla hiçbir sıkıntımız yoktu. Hatta ülkemiz can, mal, namus emniyetinin; din ve vicdan hürriyetinin teminatı idi. Şu gerçeğin sorgulanmasının yapılması gerekir: pilotların kaçırılmasına neden olan ortamı maalesef bizim irademiz hayata geçirdiği için bölgede bugün emniyet kalmamıştır. Komşu devletler ile işbirliği içinde olunması gerekirken, bu devlet ve milletler üzerinde hesabı olan ABD ve İsrail ile beraber hareket etmek bizi, kabul etsek de etmesek de bölgeden silmiştir. Suriye meselesinde kendi irademizle istenilmeyen güç haline geldik. Pilotlarının emniyetini temin edemez bir halde, bölge devletlerine diyet karşılığı ricalarda bulunuyoruz. Asıl düşünülmesi gereken bu sorudur? Türkiye tarihten gelen misyonu ile lider olmalı iken, şimdi kaçırılan vatandaşını kurtarabildi diye bayram ediyor. Bu prestij kaybının bir de bütünlüğümüzü etkileyen tehlikesi var. Suriye girdabında ABD ile aynı safta yer alan siyasetimizin ülkemizdeki asayişi tehdit edeceğinin altını defalarca çizmiştik. Nitekim işaretlerini görüyoruz. Birleşik Devletler, Türkiye'nin icraatlarından memnun olmamalı ki, El Kaide bize karşı yer almaya başladı. Oysa ABD ve İsrail adına bölge insanına namluyu doğrultmak hem dini ve hem de milli çıkarlarımıza aykırı idi. Bölgenin kan gölü haline gelmesinde sessiz kalan siyasetimiz, bu şartlarda gelişen tehdidin acziyetini bir zafer olarak ilan ediyor. Unutulmamalıdır ki, ABD'nin ve İsrail'in çıkar hesapları hiçbir zaman sona ermeyecektir. Ülkemiz maalesef bu hesapları hayat bulmasında yardımcı unsur olmuş, hatta baş aktör vazifesi görmüştür. Dün pilotlarımız kaçırıldı, bugün teröristlerin sınırlarımızdaki hareketlerine maruz kalmaktayız. Yarın çok geç olmadan dış siyasetimizin bir an evvel değişmesi şarttır.
Editörün Seçtikleri