info@profdrhaydarbasenstitusu.org

İnançların mücadelesi ve günümüz dünyası
29/07/2001 Köşe Yazısı 123
1984'ten bu yana, "yeryüzünde cereyan eden harplerin, mücadele ve çatışmaların temelindeki asıl sebebin inançlar ve ideolojiler olduğunu" ifade etmekte ve demekteyiz ki:

"Her millet ebedilik fikrini fertlerine aşılamayı başlıca vazife telakki etmiştir. Toplumları ayakta tutan en önemli amil inançlardır. Gerek maddede, gerekse manada toplumlarda görülen sanat, kültür, teknik vs. gibi oluşlar, onların akidelerinin eseridir. Devletler ideoloji haline getirdikleri inançlarını yaymak ve ayakta tutmak için her devirde hayatlarını ortaya koymuşlardır. Tarihte, sebepleri çeşitli faktörlerle izah edilmeye çalışılan harplerin temelinde bu inançlar yatmaktadır.

O halde harplerde çarpışan milletler; kullandıkları kılıçları, kalkanları, topları ve tüfekleri ile inançlarının sözcülüğünü yapmaktadırlar".

Bizim 1984'te ortaya koyduğumuz hakikatlerin yeni farkına varılmıştır. S. Huntington, "Medeniyetler Çatışması" teziyle gelecekte dünyanın inançlar çerçevesinde büyük bir cepheleşmeye sahne olacağını ifade ediyor:

Bu ifade doğru olmakla beraber eksiktir. Zira insanlık, tarih boyunca hep inanç ve ideolojilerinin etrafında cepheleşmiş ve bunun mücadelesini vermiştir. Bu, dün olduğu gibi bu gün de böyledir. Ve yarın da böyle olacaktır.

5. ve 6. yüzyılda Avrupa içlerine düzenlenen akınlara karşı Hıristiyan medeniyetinin oluşturduğu yeminli ittifaklar, İslam dünyasına düzenlenen Haçlı Seferleri, Endülüs'ü yıkmak için Hıristiyan Avrupa'nın kenetlenmesi, Çanakkale Savaşı'nda Batı medeniyetinin topyekün karşımıza çıkması hep bu hakikatin tezahürleridir.

21. yüzyıla girdiğimiz günümüzde AB adı altında Avrupa yine inançları etrafında bloklaşmış ve duvarlarını yükseltmiştir. Soğuk savaş döneminde karşı saflarda yer alan ABD ve Rusya bugün aralarındaki her türlü çıkar çatışmasına rağmen bilhassa farklı inanç ve medeniyetlere karşı her sahada işbirliğine gitmektedir.

Clinton döneminde bir araya gelen iki ülke liderleri ortak bir basın toplantısı düzenlemişler ve Clinton bu toplantıda "Çeçenistan'ın Rusya'nın bir parçası" olduğunu ilan etmiştir. Hatta ABD'li uzmanların Çeçen direnişinin kırılması için Ruslara askeri ve teknik destekte bulundukları da bir vakıadır. Aynı medeniyetin ve inancın parçası olan Rusya ve Amerika, farklı bir "medeniyetin ve inancın" temsilcisi olan Çeçenistan'a karşı ortak hareket etmektedirler. Sebep açıktır. Her dönem ve devirde olduğu gibi bugün de milletler "inançları etrafında bloklaşmaktadır."

Dünyanın genel görüntüsünün bu şekilde olduğu günümüzde millet olarak aynı medeniyeti ve inancı paylaştığımız halklarla olan yakınlığımız ne noktada diye düşünmemiz gereklidir kanaatindeyim. Önümüzde dev bir Türk dünyası gerçeği varken, acaba bu dünya ile ilişkilerimiz istenilen noktada mıdır?

Aynı şekilde Arap-İslam alemi ve Balkanlarla tarihî, dinî, kültürel bağlarımız mevcuttur. Gerçi Arap aleminin İngilizlerle işbirliği yaparak bizi arkamızdan vurdukları doğrudur. Ancak bugün Ortadoğu dünyanın en sancılı bölgelerinden biridir. Bu bölgenin, kendisi için "kabul edebileceği" bir lider ülkeye ihtiyacı vardır.

Bütün bu hakikatler ortada iken farklı medeniyetlerle bir ve beraber olmak için ısrar etmemizin hiç bir mantıklı ve geçerli sebebi yoktur. Kendi dinî, millî ve tarihî kimliğimizi muhafaza ederek bu dünya ile beraber olamayız. Bu dünya ile beraber olmak istiyorsak kimliğimizden soyutlanmamız gereklidir ki buna beraberlik değil "asimilasyon" denir. Yeni oluşumlar adıyla bazı siyasi hareketlerin millî ve dinî yönden bu asimilasyona çanak tuttukları ve alet oldukları da bir gerçektir.

İnançlar istikametindeki mücadele ve bloklaşmaların ağırlığını fazlasıyla hissettirdiği günümüz dünyasında, millet olarak ait olduğumuz dünyayı iyi tahlil etmeli ve orada yerimizi almalıyız.