IMF ile yollar mutlaka ayrılmalı
II. Dünya Savaşı'ndan sonra ortaya atılan ve maksadı "azgelişmiş ve gelişme sürecindeki dünya ülkelerinin kaynaklarının küresel güçler tarafından sömürülmesi ve teslim alınması" olan küreselleşme, bilhassa 20. yüzyılın ikinci yarısından itibaren uygulamaya konmuştur. Küreselleşmenin bir numaralı taktiği, azgelişmiş ülkeleri dış borçlanmaya dayalı kalkınma modellerine özendirmek ve bu vesileyle bir borç batağının içine düşürmektir. Bunu takiben yerine getirilmesi gereken bir yığın siyasi ve sosyal talep ortaya çıkar ki, böylece ülkelerin bağımsızlığı ve toprak bütünlüğü ciddi şekilde tehlikeye girer. Esasen küreselleşmenin nihaî hedefi de budur.
Bütün bu hakikatler, Arjantin örneğinde müşahhas olarak tek tek yaşanmış ve Arjantin 1945'ten sonra, silahlı işgalin yerini alan ekonomik sömürü anlayışının (diğer adıyla küreselleşmenin) her yönüyle boy gösterdiği bir ayna olmuştur. Arjantin'in bugün içine düştüğü durum küreselleşme savunucularına da bir cevap niteliğindedir.
Küresel dünyada, büyük sermaye sahipleri geri kalmış ülkelerin para ve sermaye piyasalarında spekülasyonlarla para kazanma oyununu Arjantin'de sahneye koymuşlardır. Ülkeye 1997'ye kadar 230 milyar dolar sıcak para girmiş, bunun 150 milyar doları spekülatif amaçlı olarak Arjantin'e sokulmuştu. 80 milyar dolar ise bankacılık sektörüne verilen kredilerden oluşuyordu ki, 1997'de patlak veren Asya kriziyle beraber bu para büyük kârlar eşliğinde ülkeden çıktı. Yani Arjantin yatırıma, üretime, ihracata yönelik tek kuruş almamıştı. Bu durum Arjantin'in ekonomisinin ciddi darbe almasına yol açtı.
Bu oyunda, para spekülatörleriyle ortak çalışan IMF ve Dünya Bankası gibi kuruluşların rolü de büyüktür. Arjantin en büyük hatayı bu kurumlar ile yola çıkarak yapmıştır.
IMF talimatları doğrultusunda bir para kurulu oluşturan ve kur çıpası uygulamasına devam eden Arjantin, yine IMF'nin verdiği akılla, plansız, programsız, altyapısız ve hızlı bir şekilde özelleştirmeye gitti. Ülkenin bütün stratejik kurumları satıldı.
IMF'nin Arjarntin'e dayattığı diğer bir uygulama da üretimin ikinci plana itilmesiydi. Ki üretim yapmayan, sadece dış borçla ayakta durmaya çalışan bir ülkenin iflas etmesi kaçınılmazdır. Arjantin de bu sonu yaşamış ve pekçok yeraltı ve yerüstü zenginliklerine sahip bir ülke olmasına rağmen bugün iflas noktasına gelmiştir.
Herşeye rağmen küreselleşmeyi savunmakta ısrarlı olanlara verilecek en güzel cevap, Arjantin'in bu içler acısı manzarasıdır. Küresel sömürünün çarklarının dönmesini sağlayan IMF ve benzeri kuruluşlarla işbirliğinde ısrar etmek Arjantin'i iflasa sürüklemiştir.
Bu iflas tablosu, IMF ile iş yapan bir ülke olmamız sebebiyle Türkiye'de de geniş yankı buldu. "Biz de Arjantin gibi olur muyuz?" tartışmalarını gündeme getirdi.
Aynı kurumla iş yaptığımız, aynı dayatmalara maruz kaldığımız, aynı tavsiyeleri hayata geçirmeye çalıştığımıza göre, bu sorunun cevabı kendiliğinden ortaya çıkmaktadır. IMF Arjantin'de hangi uygulamaları yapmış ise, bize de aynısını dayatmaktadır. Dalgalı kur uygulaması, üretimin ikinci plana itilmesi, stratejik kurumların özelleştirilmesi, tamamen dış kredilere bağımlı kalınması vb. uygulamalar bunlardan sadece bir kaçıdır.
O halde şöyle bir durup düşünelim. Gelişmeleri doğru okumak ve objektif bir değerlendirmeye tâbi tutmak şarttır. 57 yıllık tarihinde küresel güçlere hizmet etmekten ve ülkeleri iflasa sürüklemekten başka bir icraatı olmayan IMF ile işbirliğini bir an önce terk etmemizin ve tamamen kendi insanımızın emeğine, üretimine, çalışmasına dayalı bir milli modeli hayata geçirmemizin zamanı gelmiştir.
Bütün bu hakikatler, Arjantin örneğinde müşahhas olarak tek tek yaşanmış ve Arjantin 1945'ten sonra, silahlı işgalin yerini alan ekonomik sömürü anlayışının (diğer adıyla küreselleşmenin) her yönüyle boy gösterdiği bir ayna olmuştur. Arjantin'in bugün içine düştüğü durum küreselleşme savunucularına da bir cevap niteliğindedir.
Küresel dünyada, büyük sermaye sahipleri geri kalmış ülkelerin para ve sermaye piyasalarında spekülasyonlarla para kazanma oyununu Arjantin'de sahneye koymuşlardır. Ülkeye 1997'ye kadar 230 milyar dolar sıcak para girmiş, bunun 150 milyar doları spekülatif amaçlı olarak Arjantin'e sokulmuştu. 80 milyar dolar ise bankacılık sektörüne verilen kredilerden oluşuyordu ki, 1997'de patlak veren Asya kriziyle beraber bu para büyük kârlar eşliğinde ülkeden çıktı. Yani Arjantin yatırıma, üretime, ihracata yönelik tek kuruş almamıştı. Bu durum Arjantin'in ekonomisinin ciddi darbe almasına yol açtı.
Bu oyunda, para spekülatörleriyle ortak çalışan IMF ve Dünya Bankası gibi kuruluşların rolü de büyüktür. Arjantin en büyük hatayı bu kurumlar ile yola çıkarak yapmıştır.
IMF talimatları doğrultusunda bir para kurulu oluşturan ve kur çıpası uygulamasına devam eden Arjantin, yine IMF'nin verdiği akılla, plansız, programsız, altyapısız ve hızlı bir şekilde özelleştirmeye gitti. Ülkenin bütün stratejik kurumları satıldı.
IMF'nin Arjarntin'e dayattığı diğer bir uygulama da üretimin ikinci plana itilmesiydi. Ki üretim yapmayan, sadece dış borçla ayakta durmaya çalışan bir ülkenin iflas etmesi kaçınılmazdır. Arjantin de bu sonu yaşamış ve pekçok yeraltı ve yerüstü zenginliklerine sahip bir ülke olmasına rağmen bugün iflas noktasına gelmiştir.
Herşeye rağmen küreselleşmeyi savunmakta ısrarlı olanlara verilecek en güzel cevap, Arjantin'in bu içler acısı manzarasıdır. Küresel sömürünün çarklarının dönmesini sağlayan IMF ve benzeri kuruluşlarla işbirliğinde ısrar etmek Arjantin'i iflasa sürüklemiştir.
Bu iflas tablosu, IMF ile iş yapan bir ülke olmamız sebebiyle Türkiye'de de geniş yankı buldu. "Biz de Arjantin gibi olur muyuz?" tartışmalarını gündeme getirdi.
Aynı kurumla iş yaptığımız, aynı dayatmalara maruz kaldığımız, aynı tavsiyeleri hayata geçirmeye çalıştığımıza göre, bu sorunun cevabı kendiliğinden ortaya çıkmaktadır. IMF Arjantin'de hangi uygulamaları yapmış ise, bize de aynısını dayatmaktadır. Dalgalı kur uygulaması, üretimin ikinci plana itilmesi, stratejik kurumların özelleştirilmesi, tamamen dış kredilere bağımlı kalınması vb. uygulamalar bunlardan sadece bir kaçıdır.
O halde şöyle bir durup düşünelim. Gelişmeleri doğru okumak ve objektif bir değerlendirmeye tâbi tutmak şarttır. 57 yıllık tarihinde küresel güçlere hizmet etmekten ve ülkeleri iflasa sürüklemekten başka bir icraatı olmayan IMF ile işbirliğini bir an önce terk etmemizin ve tamamen kendi insanımızın emeğine, üretimine, çalışmasına dayalı bir milli modeli hayata geçirmemizin zamanı gelmiştir.
Editörün Seçtikleri