Global güçlerin Türkiye'yi bölme manevraları II
Dünkü yazımızda, uluslararası şirketler aracılığıyla ekonomileri ele geçirilen devletlerin aslında, siyasi, sosyal, politik vs. her sahada bağımsızlığını yitirerek, parçalanmaya sürüklendiklerini izah etmiştik.
Ulus-devleti ortadan kaldırmayı planlayan sinsi projeler geçmişte Osmanlı Devleti'nin sonu olmuştur. Zira, I. Dünya Savaşı Osmanlı Devleti'ni parçalamak için yapılmıştır.
Eski ABD Başkanı Clinton'un ifade ettiği şu sözler ise, 21. yüzyıl Türkiye'sini bekleyen aynı akıbetin habercisidir: "20. yüzyıl Osmanlı'nın paylaşım planları ile şekillenmiştir. 21. yüzyıla ise Türkiye'nin geleceği nokta yön verecektir."
Yani, 21. yüzyıl, Türkiye'nin yeni dünya düzenine karşı alacağı tavra göre şekillenecektir.
11 Eylül saldırısından sonra başlayan süreç de bu doğrultuda gelişmektedir.
Bilindiği gibi bu saldırıları düzenlediği iddia edilen Bin Ladin, yakın zamana kadar ABD'nin emrinde idi. Kendisi, ABD kamplarında yetiştirilmiş ve bölgeye gönderilmişti.
Ladin vasıtasıyla dünyanın en zengin doğalgaz kaynaklarına sahip Afganistan üzerinde modern bir sömürü yönetimine hazırlanan Birleşik Devletler, bu kişinin, emirlerine karşı gelmesi üzerine bölgedeki kaynakları savaşarak garanti altına almıştır.
Sırada zengin petrol rezervlerine sahip Irak'a bir operasyon düzenlenmesi gündemdedir.
Dünyanın en kıymetli madenlerine sahip, bir petrol denizinin üzerinde oturduğu söylenen ülkemiz, bugünkü şartlarda bu imkânlarını kullanmaktan adeta men edilmekte, kaynaklar emperyalist güçlerce bilinçli bir şekilde saklanmaktadır.
ABD'nin petrol zengini Irak'a düzenlemeyi tasarladığı operasyon, petrol zengini Türkiye ve Körfez ülkeleri için de geçerlidir. Birleşik Devletlerin hedefi Ortadoğu'daki kaynakların üzerinde tek sözü sahibi olmaktır.
Irak'ta tezgahlanan bir savaşın ise, Türkiye'yi de etkilemesi kaçınılmazdır.
Zira, dünyada hızla tüketilen mevcut enerji kaynaklarının önemli bir potansiyeli Türkiye ve Ortadoğu'dadır. Şu anda mezkur bölgeden gelen enerji kaynakları ise, fiilen Türkiye'nin kontrolü ile dünyaya açılmaktadır.
Her ne kadar bu fonksiyonu değerlendirmek yönünde bir çabası olmasa da, ülkemiz, Ortadoğu'da bu konuda lider konumundadır.
Türkiye'yi etkileyecek bir savaş ortamında Ortadoğu'daki bu liderlik vasfı sona ereceği gibi, bölgeden dünyaya açılacak yeni nakil yolları da ortaya çıkacaktır.
Afganistan, petrol taşımacılığında ülkemize alternatif bir hat sağlayabilecek konumda olması sebebiyle bir başlangıçtır.
Ortadoğu'nun tamamında operasyonların devam etmesi de işte bu gerekçelerle kuvvetle muhtemeldir.
Bu zamana kadar ekonomisi çökertilen, çeşitli suni gündemlerle içindeki ayrılıkçı çevrelere destek verilen, imkânlarını kullanmaktan aciz ülkemizin, böyle bir savaş ortamında karşı koyamayarak parçalanması ise sahneye koyulmak istenen projelerdendir.
ABD'nin yanında Ortadoğu'da liderlik peşindeki İsrail, güneyimizdeki Kıbrıs Rum Kesimi'nin de desteğiyle Yunanistan, Ermenistan ve belki de dış güçlerin yardımıyla Suriye muhtemel bir kıvılcımla ülkemiz üzerindeki hesaplarını gerçekleştirmeyi beklemektedirler.
Ne var ki Türkiye, yapılan bu hesapların mahiyetini bilmemekte, kendisini idama götürecek devletlerin de adeta sehpasında idama hazırlanmaktadır.
Dünyada baş olmuş, merkez olmuş, asırlar boyu hakimiyeti ile insanlık tarihine iz yapmış hiçbir milletin ve devletin, bu derece teslimiyetçi, meselelerine bigane kaldığı görülmemiştir.
Siyasi ve askeri iradenin bu gerçeklerden hareketle yeni bir strateji belirlemesi, merkezinde Türkiye olan bir politika ile Balkanlar, Kafkaslar, Ortadoğu ve Türk dünyasını içine alan coğrafyada söz sahibi olabilecek projeleri hayata geçirmesi gerekmektedir.
Ancak bu şekilde üzerimizdeki oyunların karşısında durabilsin ve varlığını yıpratmadan devam ettirebilsin.
Aksi taktirde geriye gidiş kaçınılmaz olur!
Ulus-devleti ortadan kaldırmayı planlayan sinsi projeler geçmişte Osmanlı Devleti'nin sonu olmuştur. Zira, I. Dünya Savaşı Osmanlı Devleti'ni parçalamak için yapılmıştır.
Eski ABD Başkanı Clinton'un ifade ettiği şu sözler ise, 21. yüzyıl Türkiye'sini bekleyen aynı akıbetin habercisidir: "20. yüzyıl Osmanlı'nın paylaşım planları ile şekillenmiştir. 21. yüzyıla ise Türkiye'nin geleceği nokta yön verecektir."
Yani, 21. yüzyıl, Türkiye'nin yeni dünya düzenine karşı alacağı tavra göre şekillenecektir.
11 Eylül saldırısından sonra başlayan süreç de bu doğrultuda gelişmektedir.
Bilindiği gibi bu saldırıları düzenlediği iddia edilen Bin Ladin, yakın zamana kadar ABD'nin emrinde idi. Kendisi, ABD kamplarında yetiştirilmiş ve bölgeye gönderilmişti.
Ladin vasıtasıyla dünyanın en zengin doğalgaz kaynaklarına sahip Afganistan üzerinde modern bir sömürü yönetimine hazırlanan Birleşik Devletler, bu kişinin, emirlerine karşı gelmesi üzerine bölgedeki kaynakları savaşarak garanti altına almıştır.
Sırada zengin petrol rezervlerine sahip Irak'a bir operasyon düzenlenmesi gündemdedir.
Dünyanın en kıymetli madenlerine sahip, bir petrol denizinin üzerinde oturduğu söylenen ülkemiz, bugünkü şartlarda bu imkânlarını kullanmaktan adeta men edilmekte, kaynaklar emperyalist güçlerce bilinçli bir şekilde saklanmaktadır.
ABD'nin petrol zengini Irak'a düzenlemeyi tasarladığı operasyon, petrol zengini Türkiye ve Körfez ülkeleri için de geçerlidir. Birleşik Devletlerin hedefi Ortadoğu'daki kaynakların üzerinde tek sözü sahibi olmaktır.
Irak'ta tezgahlanan bir savaşın ise, Türkiye'yi de etkilemesi kaçınılmazdır.
Zira, dünyada hızla tüketilen mevcut enerji kaynaklarının önemli bir potansiyeli Türkiye ve Ortadoğu'dadır. Şu anda mezkur bölgeden gelen enerji kaynakları ise, fiilen Türkiye'nin kontrolü ile dünyaya açılmaktadır.
Her ne kadar bu fonksiyonu değerlendirmek yönünde bir çabası olmasa da, ülkemiz, Ortadoğu'da bu konuda lider konumundadır.
Türkiye'yi etkileyecek bir savaş ortamında Ortadoğu'daki bu liderlik vasfı sona ereceği gibi, bölgeden dünyaya açılacak yeni nakil yolları da ortaya çıkacaktır.
Afganistan, petrol taşımacılığında ülkemize alternatif bir hat sağlayabilecek konumda olması sebebiyle bir başlangıçtır.
Ortadoğu'nun tamamında operasyonların devam etmesi de işte bu gerekçelerle kuvvetle muhtemeldir.
Bu zamana kadar ekonomisi çökertilen, çeşitli suni gündemlerle içindeki ayrılıkçı çevrelere destek verilen, imkânlarını kullanmaktan aciz ülkemizin, böyle bir savaş ortamında karşı koyamayarak parçalanması ise sahneye koyulmak istenen projelerdendir.
ABD'nin yanında Ortadoğu'da liderlik peşindeki İsrail, güneyimizdeki Kıbrıs Rum Kesimi'nin de desteğiyle Yunanistan, Ermenistan ve belki de dış güçlerin yardımıyla Suriye muhtemel bir kıvılcımla ülkemiz üzerindeki hesaplarını gerçekleştirmeyi beklemektedirler.
Ne var ki Türkiye, yapılan bu hesapların mahiyetini bilmemekte, kendisini idama götürecek devletlerin de adeta sehpasında idama hazırlanmaktadır.
Dünyada baş olmuş, merkez olmuş, asırlar boyu hakimiyeti ile insanlık tarihine iz yapmış hiçbir milletin ve devletin, bu derece teslimiyetçi, meselelerine bigane kaldığı görülmemiştir.
Siyasi ve askeri iradenin bu gerçeklerden hareketle yeni bir strateji belirlemesi, merkezinde Türkiye olan bir politika ile Balkanlar, Kafkaslar, Ortadoğu ve Türk dünyasını içine alan coğrafyada söz sahibi olabilecek projeleri hayata geçirmesi gerekmektedir.
Ancak bu şekilde üzerimizdeki oyunların karşısında durabilsin ve varlığını yıpratmadan devam ettirebilsin.
Aksi taktirde geriye gidiş kaçınılmaz olur!
Editörün Seçtikleri