Ehl–i Beyt Külliyatı
BOP’un esas gayesinin Ortadoğu’daki işlenmemiş kaynaklara ulaşım olduğu malumdur.
Bu gaye ile Arap dünyasında önce iç barış bozulmuştur daha sonra işgale aldırmayacak halklar ve Soros destekli sözde “demokrasi sevdalıları” ile batının askerleri neredeyse çiçeklerle karşılanmıştır.
İç barışın bozulması tarihten beri İslam âleminin hassas olduğu noktadan vurulması ile gerçekleştirilmiştir. Şii–Sünni meselesi…
1800’lü yıllarda İngilizlerin Hicaz bölgesinde başlattıkları Sünni ve Şii dünyaları arasında atılan nifak tohumları o tarihte bölgede Sünnilerin halifelerinin ikazları ve Şiilerin âlimlerinin feraseti ile batının istediği sonucu vermemiştir.
Ancak İngilizler tarafından kurdurulan uyduruk mezhepler ile bölge birliğini kaybetmiştir.
Bugün de Arap âleminde Şii–Sünni ayrılığı halen ve devamlı körüklenmektedir. Yani bu konu, en önemli ayrılık ve kavga sebebi olarak devam etmektedir.
Biz BOP’un isim değiştirmiş şekli olan Arap Baharı’nın ardında da, bölgede huzuru kaçırmanın yolu olarak bunun gündem edildiğini gördük.
Bu süreç içerisinde, Bursa’da yaptığımız Ehl–i Beyt Sempozyumu ile Müslüman Türk dünyasının ve Arap âleminin oyuna gelmesini önleyecek büyük bir hizmet gerçekleştirdik.
Dünyada bir ilk olan sempozyumumuzda, ilk defa bir Sünni liderin önderliğinde Suriye’den, Irak’tan, İran’dan, Lübnan’dan gelen Şii dünyasının önemli âlimleri İslam’ın özünü, Ehl–i Beyt’i anlattı.
Şii âlimler anlattı, Sünni katılımcılar ve dinleyiciler gözyaşlarına hâkim olamadı. Sünni ulema anlattı, aynı gözyaşları devam etti.
İki gün süren programda biz gördük ki, aslında Şii ve Sünni kardeştir, birdir. İslam’ı anlamada ve yaşamada İmam Ali sevdasında, Hz. Fatıma’da, Hz. Hasan’da, Hz. Hüseyin’de buluşmak şarttır ve yeterlidir.
Ehl–i Beyti sevmek, Hz. Ebubekir’i, Hz. Ömer’i, Hz. Osman’ı inkâr etmek değil, bilakis onların da içinde olmak istediği Ehl–i Beyt çizgisinde bir bilek ve bir yürek olmaktır.
İmam Ali’yi (as) ve Hz. Fatıma’yı (as) anlamak ve dava etmek ne Ebubekir’e, ne Ömer’e, ne de Osman’a karşı olmak değil, bilakis onlarla bütünleşmektir.
Hz. Ebubekir’in vefatından sonra Hz. Esma annemizin İmam Ali’nin yanında olması ve Ebubekir’in oğlu Muhammed’i İmam Ali’nin (as) Ehl–i Beyt çizgisinde yetiştirmesi ve Muhammed’in de Hz. Ali’ye (as) bir baba gibi sahip çıkması bu İslam kardeşliğinin ortaya çıkan samimi görüntüsüdür.
Biz de Ehl–i Beyt Sempozyumu ile itikatta bir ayrımın olmadığını gösterdik. Şii dünya ile aramızda varmış gibi gösterilenler aslında tamamen uydurmadır ve nifak sebebidir.
Bizim taşıdığımız noktada, Türkiye’de de son derece olumlu bir hava oluştu. Türk Alevi dedeleri ve kanaat önderlerinin de katıldığı ortamlarda, ülkemizde de Şii–Sünni kardeşliğinin oluşması temin edildi.
Öyle ki, o dönemde bir Türkiye–İran savaşı beklenirken siyasiler bu sempozyumun haklılığını göz önünde bulundurarak ABD’nin isteklerini devamlı surette ertelemiş, Müslümanların tamamının gönlünü kazanmışlardır.
Gelinen noktada yazdığımız Ehl–i Beyt külliyatı ile Şii–Sünni kardeşliğini dünya gündemine soktuk ve BOP projesinde temel olan silahını aslında ABD’nin elinde patlattık.
Bu eserler üzerinden Türkiye’de ve dünyada oluşan olumlu havanın bozulması vazifesi şimdi para ile kendini satın aldıkları kişilere verilmiştir.
Camiamızın iyiliği için yapıldığı söylenen eleştirilerde, gelinen nokta bizi kâfirlikle itham etmekle sonuçlanmıştır.
Paraya kendini satan piyonların yaptıklarının ve ithamlarının yüce Türk milletine zerre kadar etkisi yoktur ve olması da mümkün değildir.
Yüce milletimiz bizi, paraya imanını satanların ağzından değil, bizzat bizden yıllardır zaten dinlemektedir.
Sen hem İslam adına hareket ettiğini iddia edeceksin, hem de 12 İmam’ı reddedeceksin ve onlara dil uzatacaksın.
Maksat, Ümmet–i Muhammed’in birliğini engellemektir.
Eserlerin yazım mantığı tıpkı sempozyumda oluşturduğumuz hava gibi Şii ve Sünni âlemi eleştirmeden iki tarafın görüşlerine de yer vermek şeklindedir.
Buna İslam literatüründe “rivayet” yolu ile yazım denir ve biz bunu gerçekleştirdik.
Biz İmam Ali’ye sahip çıktık ve onu anlattık.
Eserlerimizde, rivayetler yorumsuz verilmiş, ancak İmam Ali ve Ehl–i Beyt’in yaşadıkları da iki camianın inandığı şekilde aktarılmıştır.
BOP çerçevesinde diyalog ile İslam âleminde yapılan bozgun, bugün Alevileri, Yahudilerin kurduğu sapık bir mezhep olarak göstererek devam etmektedir.
Sen Hıristiyanlık hak diyeceksin, Hz. Ali’yi (as) sevmek ise batıl, küfür diyeceksin. O’nu seveni de küfürdedir diye İslam dairesinden çıkaracaksın ve Hıristiyan’ı da cennete sokacaksın. Oynanan oyun budur.
Yaşanan gelişmeler göstermektedir ki, bizim Ehl–i Beyt külliyatımız önemli bir misyonu yerine getirmiştir.
Bunun meyveleri alınmıştır. Çünkü İslam dünyasında artık Alevi–Sünni–Caferi ayrımı ortadan kalkmış, Müslüman tek bilek tek yürektir realitesi ortaya çıkmıştır.
Asıl korktukları neticede budur.
Müslüman, hem Ebubekir’de hem Ömer’de, hem Osman’da hem de Ali’de bir bilek ve bir yürektir.
Bu ayrımı yapanlar ikiyüzlü münafıklar ve ödleklerdir.
Not: Bu konuda yazılarımız sıklıkla devam edecektir.
Bu gaye ile Arap dünyasında önce iç barış bozulmuştur daha sonra işgale aldırmayacak halklar ve Soros destekli sözde “demokrasi sevdalıları” ile batının askerleri neredeyse çiçeklerle karşılanmıştır.
İç barışın bozulması tarihten beri İslam âleminin hassas olduğu noktadan vurulması ile gerçekleştirilmiştir. Şii–Sünni meselesi…
1800’lü yıllarda İngilizlerin Hicaz bölgesinde başlattıkları Sünni ve Şii dünyaları arasında atılan nifak tohumları o tarihte bölgede Sünnilerin halifelerinin ikazları ve Şiilerin âlimlerinin feraseti ile batının istediği sonucu vermemiştir.
Ancak İngilizler tarafından kurdurulan uyduruk mezhepler ile bölge birliğini kaybetmiştir.
Bugün de Arap âleminde Şii–Sünni ayrılığı halen ve devamlı körüklenmektedir. Yani bu konu, en önemli ayrılık ve kavga sebebi olarak devam etmektedir.
Biz BOP’un isim değiştirmiş şekli olan Arap Baharı’nın ardında da, bölgede huzuru kaçırmanın yolu olarak bunun gündem edildiğini gördük.
Bu süreç içerisinde, Bursa’da yaptığımız Ehl–i Beyt Sempozyumu ile Müslüman Türk dünyasının ve Arap âleminin oyuna gelmesini önleyecek büyük bir hizmet gerçekleştirdik.
Dünyada bir ilk olan sempozyumumuzda, ilk defa bir Sünni liderin önderliğinde Suriye’den, Irak’tan, İran’dan, Lübnan’dan gelen Şii dünyasının önemli âlimleri İslam’ın özünü, Ehl–i Beyt’i anlattı.
Şii âlimler anlattı, Sünni katılımcılar ve dinleyiciler gözyaşlarına hâkim olamadı. Sünni ulema anlattı, aynı gözyaşları devam etti.
İki gün süren programda biz gördük ki, aslında Şii ve Sünni kardeştir, birdir. İslam’ı anlamada ve yaşamada İmam Ali sevdasında, Hz. Fatıma’da, Hz. Hasan’da, Hz. Hüseyin’de buluşmak şarttır ve yeterlidir.
Ehl–i Beyti sevmek, Hz. Ebubekir’i, Hz. Ömer’i, Hz. Osman’ı inkâr etmek değil, bilakis onların da içinde olmak istediği Ehl–i Beyt çizgisinde bir bilek ve bir yürek olmaktır.
İmam Ali’yi (as) ve Hz. Fatıma’yı (as) anlamak ve dava etmek ne Ebubekir’e, ne Ömer’e, ne de Osman’a karşı olmak değil, bilakis onlarla bütünleşmektir.
Hz. Ebubekir’in vefatından sonra Hz. Esma annemizin İmam Ali’nin yanında olması ve Ebubekir’in oğlu Muhammed’i İmam Ali’nin (as) Ehl–i Beyt çizgisinde yetiştirmesi ve Muhammed’in de Hz. Ali’ye (as) bir baba gibi sahip çıkması bu İslam kardeşliğinin ortaya çıkan samimi görüntüsüdür.
Biz de Ehl–i Beyt Sempozyumu ile itikatta bir ayrımın olmadığını gösterdik. Şii dünya ile aramızda varmış gibi gösterilenler aslında tamamen uydurmadır ve nifak sebebidir.
Bizim taşıdığımız noktada, Türkiye’de de son derece olumlu bir hava oluştu. Türk Alevi dedeleri ve kanaat önderlerinin de katıldığı ortamlarda, ülkemizde de Şii–Sünni kardeşliğinin oluşması temin edildi.
Öyle ki, o dönemde bir Türkiye–İran savaşı beklenirken siyasiler bu sempozyumun haklılığını göz önünde bulundurarak ABD’nin isteklerini devamlı surette ertelemiş, Müslümanların tamamının gönlünü kazanmışlardır.
Gelinen noktada yazdığımız Ehl–i Beyt külliyatı ile Şii–Sünni kardeşliğini dünya gündemine soktuk ve BOP projesinde temel olan silahını aslında ABD’nin elinde patlattık.
Bu eserler üzerinden Türkiye’de ve dünyada oluşan olumlu havanın bozulması vazifesi şimdi para ile kendini satın aldıkları kişilere verilmiştir.
Camiamızın iyiliği için yapıldığı söylenen eleştirilerde, gelinen nokta bizi kâfirlikle itham etmekle sonuçlanmıştır.
Paraya kendini satan piyonların yaptıklarının ve ithamlarının yüce Türk milletine zerre kadar etkisi yoktur ve olması da mümkün değildir.
Yüce milletimiz bizi, paraya imanını satanların ağzından değil, bizzat bizden yıllardır zaten dinlemektedir.
Sen hem İslam adına hareket ettiğini iddia edeceksin, hem de 12 İmam’ı reddedeceksin ve onlara dil uzatacaksın.
Maksat, Ümmet–i Muhammed’in birliğini engellemektir.
Eserlerin yazım mantığı tıpkı sempozyumda oluşturduğumuz hava gibi Şii ve Sünni âlemi eleştirmeden iki tarafın görüşlerine de yer vermek şeklindedir.
Buna İslam literatüründe “rivayet” yolu ile yazım denir ve biz bunu gerçekleştirdik.
Biz İmam Ali’ye sahip çıktık ve onu anlattık.
Eserlerimizde, rivayetler yorumsuz verilmiş, ancak İmam Ali ve Ehl–i Beyt’in yaşadıkları da iki camianın inandığı şekilde aktarılmıştır.
BOP çerçevesinde diyalog ile İslam âleminde yapılan bozgun, bugün Alevileri, Yahudilerin kurduğu sapık bir mezhep olarak göstererek devam etmektedir.
Sen Hıristiyanlık hak diyeceksin, Hz. Ali’yi (as) sevmek ise batıl, küfür diyeceksin. O’nu seveni de küfürdedir diye İslam dairesinden çıkaracaksın ve Hıristiyan’ı da cennete sokacaksın. Oynanan oyun budur.
Yaşanan gelişmeler göstermektedir ki, bizim Ehl–i Beyt külliyatımız önemli bir misyonu yerine getirmiştir.
Bunun meyveleri alınmıştır. Çünkü İslam dünyasında artık Alevi–Sünni–Caferi ayrımı ortadan kalkmış, Müslüman tek bilek tek yürektir realitesi ortaya çıkmıştır.
Asıl korktukları neticede budur.
Müslüman, hem Ebubekir’de hem Ömer’de, hem Osman’da hem de Ali’de bir bilek ve bir yürektir.
Bu ayrımı yapanlar ikiyüzlü münafıklar ve ödleklerdir.
Not: Bu konuda yazılarımız sıklıkla devam edecektir.
Editörün Seçtikleri