Denktaş’ın ardından Kıbrıs

Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti kurucu Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş, hakkın rahmetine kavuştu. Ailesine, yakınlarına ve Türk Milletine baş sağlığı diliyorum.
Sayın Denktaş’ın vefatının ardından, yaşamını ve ideallerini adadığı Kıbrıs davası umarız eski kararlılığı ile devam eder.
22-24 Ocak tarihleri arasında BM nezdinde New York’ta yapılacak görüşmeler ile Adada “tek devlet ve tek halk” fikrinin temelleri atılacaktır. Birleşik bir Kıbrıs ile Adadaki Türklerin Rumlar arasında asimile edilmesi ve Hıristiyan Batıya teslimi ümit edilen neticedir.
Böyle bir durum ise, son nefesinde dahi, “Adada Türk hakimiyeti olduğunu Rumlara söyleyin” mesajı veren Denktaş’a da büyük bir ihanet olur.
Sayın Denktaş, sıfırdan bağımsız bir devlet kurmuş, dünya nezdinde resmen tanınmasa da varlığı gizli olarak kabul gören bir saygınlıkla uluslararası arena da Kıbrıs Türk’ünün adını duyurmuştur.
Kıbrıs Türkleri “daha iyi bir gelecek vaadi” ile yapılan bu aldatmacalara karşı dikkatli olmalıdır.
Kanımızla varlık mücadelesini verdiğimiz Kıbrıs’ta yer alan ve Adadaki Türklerin garantisi olan 40 bin Türk askerini işgal kuvveti gösterenler; 1974 Barış Harekatını “işgaldir” diye niteleyenler bilmelidir ki, Kıbrıs Türk Devletinin varlığı ve devamı Türkiye Cumhuriyeti için milli bir davadır. Ulusal bir meseledir.
Çünkü bu Akdeniz adası, gerçekten de 500 yıldır Türk hakimiyetindedir.
1571 yılında Türkler tarafından fethedilen ada; 1878’de sınırlı ve geçici olarak İngiltere’ye devredilmesinin dışında geçmişini Osmanlı ve Türkiye Cumhuriyeti’nin bayrağı altında geçirmiştir.
1974 yılında gerçekleştirilen Barış Harekatı ile Türkiye bir kez daha burada bulunan Rumlara, Adada iki halk ve iki devlet olduğunu ikaz etmiştir.
İşgalci Batı, kendi sömürgeci mantığı ile konuyu değerlendirerek, yapılan bu hukuki ve meşru müdahaleye rağmen, Barış Harekatının bir işgal operasyonu olduğunu söyleyebilmektedir.
Ancak burada da Denktaş’ın şu cümlesi olaya son noktayı koyuyor: “Kıbrıs, Türkiye’nin hukuki ve fiili anlamda en haklı olduğu davasıdır. Bu davayı savunmayan Türkiye hiçbir şeyi savunamaz.”
Denktaş’ın, Kıbrıs konusunda tüm dünyayı karşısına alması ve elindeki imkanlar dahilinde başarılı olmasının sebebi, savunduğu fikrin doğruluğuna ve haklılığına olan bu inancı idi.
Ne yazık ki, Türkiye’den aynı dirayeti görememiştir. Öyle ki, Annan Planı’na karşı çıktığı için Türk hükümeti kendisi ile olan diyaloglarını kesmiştir.
Ancak, tarihi seyir, onun engin devlet adamlılığını ve konu hakkındaki görüşlerinin doğruluğunu göstermiştir.
Bugün ise, Sayın Denktaş Kıbrıs meselesinde artık yoktur. Garantör Türkiye’den beklediğimiz, Kıbrıs Türk halkının ve devletinin, masa başı sınavında Denktaş’ın çizgisini muhafaza etmesidir.
Sayın Denktaş’ın vefatının ardından, yaşamını ve ideallerini adadığı Kıbrıs davası umarız eski kararlılığı ile devam eder.
22-24 Ocak tarihleri arasında BM nezdinde New York’ta yapılacak görüşmeler ile Adada “tek devlet ve tek halk” fikrinin temelleri atılacaktır. Birleşik bir Kıbrıs ile Adadaki Türklerin Rumlar arasında asimile edilmesi ve Hıristiyan Batıya teslimi ümit edilen neticedir.
Böyle bir durum ise, son nefesinde dahi, “Adada Türk hakimiyeti olduğunu Rumlara söyleyin” mesajı veren Denktaş’a da büyük bir ihanet olur.
Sayın Denktaş, sıfırdan bağımsız bir devlet kurmuş, dünya nezdinde resmen tanınmasa da varlığı gizli olarak kabul gören bir saygınlıkla uluslararası arena da Kıbrıs Türk’ünün adını duyurmuştur.
Kıbrıs Türkleri “daha iyi bir gelecek vaadi” ile yapılan bu aldatmacalara karşı dikkatli olmalıdır.
Kanımızla varlık mücadelesini verdiğimiz Kıbrıs’ta yer alan ve Adadaki Türklerin garantisi olan 40 bin Türk askerini işgal kuvveti gösterenler; 1974 Barış Harekatını “işgaldir” diye niteleyenler bilmelidir ki, Kıbrıs Türk Devletinin varlığı ve devamı Türkiye Cumhuriyeti için milli bir davadır. Ulusal bir meseledir.
Çünkü bu Akdeniz adası, gerçekten de 500 yıldır Türk hakimiyetindedir.
1571 yılında Türkler tarafından fethedilen ada; 1878’de sınırlı ve geçici olarak İngiltere’ye devredilmesinin dışında geçmişini Osmanlı ve Türkiye Cumhuriyeti’nin bayrağı altında geçirmiştir.
1974 yılında gerçekleştirilen Barış Harekatı ile Türkiye bir kez daha burada bulunan Rumlara, Adada iki halk ve iki devlet olduğunu ikaz etmiştir.
İşgalci Batı, kendi sömürgeci mantığı ile konuyu değerlendirerek, yapılan bu hukuki ve meşru müdahaleye rağmen, Barış Harekatının bir işgal operasyonu olduğunu söyleyebilmektedir.
Ancak burada da Denktaş’ın şu cümlesi olaya son noktayı koyuyor: “Kıbrıs, Türkiye’nin hukuki ve fiili anlamda en haklı olduğu davasıdır. Bu davayı savunmayan Türkiye hiçbir şeyi savunamaz.”
Denktaş’ın, Kıbrıs konusunda tüm dünyayı karşısına alması ve elindeki imkanlar dahilinde başarılı olmasının sebebi, savunduğu fikrin doğruluğuna ve haklılığına olan bu inancı idi.
Ne yazık ki, Türkiye’den aynı dirayeti görememiştir. Öyle ki, Annan Planı’na karşı çıktığı için Türk hükümeti kendisi ile olan diyaloglarını kesmiştir.
Ancak, tarihi seyir, onun engin devlet adamlılığını ve konu hakkındaki görüşlerinin doğruluğunu göstermiştir.
Bugün ise, Sayın Denktaş Kıbrıs meselesinde artık yoktur. Garantör Türkiye’den beklediğimiz, Kıbrıs Türk halkının ve devletinin, masa başı sınavında Denktaş’ın çizgisini muhafaza etmesidir.
Editörün Seçtikleri