info@profdrhaydarbasenstitusu.org

Avrupa Birliği
10/10/2012 Köşe Yazısı 104
Almanya Başbakanı Merkel, AB’nin iflas bayrağını çeken ülkesi Yunanistan’a yaptığı kısa ziyarette protestolarla karşılandı. Yunan halkı, Merkel’in gelmesinden günler önce başladığı gösteriler ile AB’nin iç işlerine karışarak belirlediği ekonomik paketi reddediyor.
Birliğe üye diğer ülkelerin halkları da, baş gösteren ekonomik sıkıntıların çözümünü AB bünyesinde aramak yerine üyelikten çıkmanın hesabında. Öte yandan, Türkiye’nin AB serüveni ise hız kesmeden devam etmekte.
İnanç temelli bir birliktelik olan AB’yi şu anda devam ettiren ana sebep Hıristiyan inancıdır. Yoksa üyelerin sosyal, ekonomik, askeri mevzularda birleşerek ortak ve büyük bir devlet olma yolundaki hayali çoktan yitirdikleri gözlenmektedir.
Kuruluşundan itibaren, “AB bir Hıristiyan kulübüdür” açıklamaları ile adeta kapıda bekletilen Türkiye’ye mesaj veren Avrupa Birliği’ne yönelik programımız tüm gelişmelere rağmen sürmektedir. 1986 senesinde Avrupa’da Berlin’de olduğumuz bir sırada, Birliğe üyeliğimiz konusunun gündem edilmesi karşısında fikrimizi soranlara, “Medeniyeti, kültürü ve sosyal düzeyi bizden farklı olan bu dünya ile bir arada olmamıza imkân yoktur. Bizi her şeyden önce inanç farklılığımız nedeniyle aralarına almazlar ve almayacaklardır” şeklinde cevap vermiştik.
Yıl 2012 ve biz halen üye olabilmek için kapıda bekletiliyoruz.
İnancımızın bir olduğu dünyada “baş” olarak yer alabileceğimiz birliktelikleri kurmamız gerekirken, ısrarla yüzünü Batıya ve itikadı bizden olamayanlara çeviren Türkiye, bu uğurda 90’lı yılların başında büyük bir yanlışa imza atmış ve AB’ye girmeden Gümrük Birliği’ne üye olmuştu.
Övgüler ile Türk halkına anlatılan Gümrük Birliği’ne üyelik, geçen 16 sene zarfında bize 150 milyar dolara yakın bir zarar ile neticelenmiştir.
Bu zarar halen devam etmektedir.
Sınırların kaldırılması, gümrük birliği, seyahat özgürlüğü, Türk vatandaşlarının AB ülkelerinde geniş iş imkânlarına kavuşturulması gibi hamasi ifadelerle gündemde tutulmaya çalışılan AB bugün kendini bitirmiştir. Ancak son dönemlerini yaşarken dahi, Türk milletini reddetmektedir. Hiçbir zaman birliğe üye yapılacağına dair işaret verilmeyen Türkiye boşa kürek çekmeye devam etmektedir.
Kaldı ki, içine dahil olmaya çalıştığımız AB’nin nüfusu yaşlanmış, yer altı kaynakları tükenmiştir. Türkiye, stratejik konumunun imkânlarını kullanarak, işlenmemiş yer altı kaynakları ve genç ve dinamik nüfusu ile geleceğini şekillendirebilir.
Üzerinde hesabı olmayan devletlerle, Türk dünyası, Arap - İslam alemi ve Uzakdoğu ile gerçekleştireceği birliktelikler, onu AB kapısındakinden çok daha saygın ve etkili bir noktaya taşıyacaktır.
Politikalarını Batıya göre şekillendiren Türkiye’nin bugüne kadar yerinde saydığı yaşanılan bir hakikattir. Artık gerçekleri görerek hareket etme zamanıdır. AB ne tek çözüm, ne vazgeçilmez bir hedef olmamalıdır.