Amerikan rüyasında sona doğru
Günümüz dünyasında en fazla konuşulan, tartışılan ve eksikliği en fazla hissedilen kavramların başında; barış, kardeşlik ve adalet gelmektedir. Bilhassa farklı etnik, dinî ve kültürel mozaiğe sahip bölgelerde -Balkanlar gibi- bu kavramlar çok daha fazla önem kazanıyor.
İçinde bulunduğumuz yüzyılda dünyanın dengelerine yön veren güçlerin bu temel kavramları esas alarak çifte standarda sapmadan hareket etmeleri şarttır.
Ülkeler arası dengelere büyük ölçüde ABD'nin yön verdiği dünyamızda, bu vazife yine ABD'den beklenmektedir.
Ancak ne derece yerine getirilmektedir?
Birleşik Devletlerin Bosna, Kosova, Çeçenistan ve Ortadoğu'da izlediği siyasetin tahlilinden önce, bu ülkenin kendi sistemini, değer yargılarını, sosyal yapısını incelemekte fayda vardır. Farklı etnik kökene sahip insanları "Amerikalılık" potasında eriten, "demokrasi" ve "ferdi hak ve hürriyetler" gibi iki temel esas üzerine kanunlarını bina eden Birleşik Devletler bu konuda ne kadar başarılı olmuştur?
Farklı kökenlere sahip göçmenler, zenciler gerçekten iddia edildiği şekilde "Amerikalılık" şuuru içinde eşit muamele görüyorlar mı? Bunun cevabını ülke genelinde yaşanan olaylar vermektedir. ABD'de aynı suçu işleyen bir beyaz ve bir zenciye mahkemelerin verdiği mahkumiyet kararları farklılık göstermektedir. Siyah Avukatlar Ulusal Konferansı'nın eski Ulusal Direktörü
L. Hinds'in bu ayrımı ifade eden sözleri şu şekilde, "Suçlanan kişi kara derili olunca adaletin gözü kör değildir ve kılıcı keskindir."
Bunda şaşılacak bir şey yok. Zira bugünkü ABD asırlarca süren bir Kızılderili katliamının neticesi "temizlenen" topraklarda "ferdî hak ve hürriyetler" sloganıyla yükselmiştir. Bugün dahi ABD'de, sayıları çok azalmış bulunan Kızılderilileri "asimile" edebilmek için çeşitli yöntemler uygulanmaktadır.
Zenciler için de durum farklı değildir. 16. yüzyıldan itibaren Afrika'dan zorla getirilen zenci köleler Amerika kıtasının hemen her yerinde çalıştırılmaya başladılar. "Kara derili insanın kol gücü 18. yüzyılın ortalarında ABD'yi dünyanın en büyük yün üreticisi konumuna yükseltti" (Prof. Dr. Haydar Baş, Dini ve Milli Bütünlüğümüze Yönelik Tehditler, sy. 35).
1864'den sonra köleliği resmen kaldıran ve kölelere hürriyet veren ABD'de bugün zencilere yapılan muamele yukarıda örneklerini verdiğimiz şekildedir.
Amerikan toplumunun içinde bulunduğu sosyal çöküntü ise ayrı bir tablodur.
"ABD'de yılda yaklaşık olarak 5 milyon ağır suç işlenmektedir. Yine yılda 30 bin kişi ateşli silahlarla öldürülmekte, yılda 4000 kadın kocalarının şiddeti sonunda can vermektedir. Sadece Newyork'ta her saat başı bir kişi öldürülmekte, her üç dakikada bir kişi saldırıya uğramaktadır.
Her yıl 500 çocuk intihar etmektedir"
(R. Winter, Küstah Amerika, sy. 135-145).
"Birleşik Devletler'in nüfusu 1960'dan beri % 41 artarken, şiddete dayalı suç oranı % 560, evlilik dışı doğumlar % 419, boşanma olayları % 300 artmıştır." (K. Mahbubani, Türkiye Günlüğü, sy. 24).
İşte "Amerikan Rüyası" budur. Ve ABD sosyal ve ahlakî yönden ciddi bir çözülme içindedir. Etnik yapıda da bu çözülmenin sinyalleri görülmektedir.
"Birleşik Devletler etnik ve ırkî bakımdan hızla farlılaşmaktadır. Nüfus Bürosu, 2050 yılında Amerika nüfusunun % 23'ünün İspanyol, % 16'sının siyah, % 10'unun da Asyalı Amerikalılardan oluşacağını tahmin etmektedir" (S. Huntington, Soğuk Savaş Sonrası Dünyasının Paradigmaları).
Mevcut ahlakî ve sosyal çöküntüye bu etnik farklılaşma da eklenince ABD'nin sonunun hızla yaklaşmakta olduğu neticesine varmak kaçınılmazdır. Amerikalı araştırmacı S. Huntingon bu konuda şu tespitleri yapıyor:
"... 1890 senesinin göçmenlerinin tek isteği Amerikan toplumunun bünyesine kabul edilmekti. Artık bazı gruplar bu eritme kabına girmek istemiyor ve ondan ayrılmak, kopmak istiyorlar. Bu, belirgin bir farktır..." (Nehir Dergisi, Aralık-1994).
"Eğer Amerikalılar liberal-demokratik ve Avrupa kökenli siyasi ideolojilerine bağlılığı terk ederlerse, bizim bildiğimiz şekliyle Birleşik Devletler ortadan kalkacak ve tarihin çöp yığınına doğru Sovyetler Birliğini takip edecektir" (S. Huntington, Türkiye Günlüğü, sayı: 24).
Bütün bu hakikatler dünya dengelerini elinde tutan ABD'nin bu konumunu uzun zaman devam ettiremeyeceğini gösteriyor.
Birleşik Devletler'in kendi içindeki görüntüsü böyleyken dünya siyasetinde takip ettiği metod da bu çizgiyle paralellik arzetmektedir. Dünyanın problemli bölgelerinde yürütülen Amerikan siyaseti, haklıya hakkını vermekte ve mazlumu korumakta ne derece başarılıdır?
Yarın: Birleşik Devletler'in dünya siyaseti
İçinde bulunduğumuz yüzyılda dünyanın dengelerine yön veren güçlerin bu temel kavramları esas alarak çifte standarda sapmadan hareket etmeleri şarttır.
Ülkeler arası dengelere büyük ölçüde ABD'nin yön verdiği dünyamızda, bu vazife yine ABD'den beklenmektedir.
Ancak ne derece yerine getirilmektedir?
Birleşik Devletlerin Bosna, Kosova, Çeçenistan ve Ortadoğu'da izlediği siyasetin tahlilinden önce, bu ülkenin kendi sistemini, değer yargılarını, sosyal yapısını incelemekte fayda vardır. Farklı etnik kökene sahip insanları "Amerikalılık" potasında eriten, "demokrasi" ve "ferdi hak ve hürriyetler" gibi iki temel esas üzerine kanunlarını bina eden Birleşik Devletler bu konuda ne kadar başarılı olmuştur?
Farklı kökenlere sahip göçmenler, zenciler gerçekten iddia edildiği şekilde "Amerikalılık" şuuru içinde eşit muamele görüyorlar mı? Bunun cevabını ülke genelinde yaşanan olaylar vermektedir. ABD'de aynı suçu işleyen bir beyaz ve bir zenciye mahkemelerin verdiği mahkumiyet kararları farklılık göstermektedir. Siyah Avukatlar Ulusal Konferansı'nın eski Ulusal Direktörü
L. Hinds'in bu ayrımı ifade eden sözleri şu şekilde, "Suçlanan kişi kara derili olunca adaletin gözü kör değildir ve kılıcı keskindir."
Bunda şaşılacak bir şey yok. Zira bugünkü ABD asırlarca süren bir Kızılderili katliamının neticesi "temizlenen" topraklarda "ferdî hak ve hürriyetler" sloganıyla yükselmiştir. Bugün dahi ABD'de, sayıları çok azalmış bulunan Kızılderilileri "asimile" edebilmek için çeşitli yöntemler uygulanmaktadır.
Zenciler için de durum farklı değildir. 16. yüzyıldan itibaren Afrika'dan zorla getirilen zenci köleler Amerika kıtasının hemen her yerinde çalıştırılmaya başladılar. "Kara derili insanın kol gücü 18. yüzyılın ortalarında ABD'yi dünyanın en büyük yün üreticisi konumuna yükseltti" (Prof. Dr. Haydar Baş, Dini ve Milli Bütünlüğümüze Yönelik Tehditler, sy. 35).
1864'den sonra köleliği resmen kaldıran ve kölelere hürriyet veren ABD'de bugün zencilere yapılan muamele yukarıda örneklerini verdiğimiz şekildedir.
Amerikan toplumunun içinde bulunduğu sosyal çöküntü ise ayrı bir tablodur.
"ABD'de yılda yaklaşık olarak 5 milyon ağır suç işlenmektedir. Yine yılda 30 bin kişi ateşli silahlarla öldürülmekte, yılda 4000 kadın kocalarının şiddeti sonunda can vermektedir. Sadece Newyork'ta her saat başı bir kişi öldürülmekte, her üç dakikada bir kişi saldırıya uğramaktadır.
Her yıl 500 çocuk intihar etmektedir"
(R. Winter, Küstah Amerika, sy. 135-145).
"Birleşik Devletler'in nüfusu 1960'dan beri % 41 artarken, şiddete dayalı suç oranı % 560, evlilik dışı doğumlar % 419, boşanma olayları % 300 artmıştır." (K. Mahbubani, Türkiye Günlüğü, sy. 24).
İşte "Amerikan Rüyası" budur. Ve ABD sosyal ve ahlakî yönden ciddi bir çözülme içindedir. Etnik yapıda da bu çözülmenin sinyalleri görülmektedir.
"Birleşik Devletler etnik ve ırkî bakımdan hızla farlılaşmaktadır. Nüfus Bürosu, 2050 yılında Amerika nüfusunun % 23'ünün İspanyol, % 16'sının siyah, % 10'unun da Asyalı Amerikalılardan oluşacağını tahmin etmektedir" (S. Huntington, Soğuk Savaş Sonrası Dünyasının Paradigmaları).
Mevcut ahlakî ve sosyal çöküntüye bu etnik farklılaşma da eklenince ABD'nin sonunun hızla yaklaşmakta olduğu neticesine varmak kaçınılmazdır. Amerikalı araştırmacı S. Huntingon bu konuda şu tespitleri yapıyor:
"... 1890 senesinin göçmenlerinin tek isteği Amerikan toplumunun bünyesine kabul edilmekti. Artık bazı gruplar bu eritme kabına girmek istemiyor ve ondan ayrılmak, kopmak istiyorlar. Bu, belirgin bir farktır..." (Nehir Dergisi, Aralık-1994).
"Eğer Amerikalılar liberal-demokratik ve Avrupa kökenli siyasi ideolojilerine bağlılığı terk ederlerse, bizim bildiğimiz şekliyle Birleşik Devletler ortadan kalkacak ve tarihin çöp yığınına doğru Sovyetler Birliğini takip edecektir" (S. Huntington, Türkiye Günlüğü, sayı: 24).
Bütün bu hakikatler dünya dengelerini elinde tutan ABD'nin bu konumunu uzun zaman devam ettiremeyeceğini gösteriyor.
Birleşik Devletler'in kendi içindeki görüntüsü böyleyken dünya siyasetinde takip ettiği metod da bu çizgiyle paralellik arzetmektedir. Dünyanın problemli bölgelerinde yürütülen Amerikan siyaseti, haklıya hakkını vermekte ve mazlumu korumakta ne derece başarılıdır?
Yarın: Birleşik Devletler'in dünya siyaseti
Editörün Seçtikleri