Adalete güven
Genç Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin hiçbir döneminde bugünkü kadar adalete ve yargıya olan güvenin yitirilmesi gündem edilmemiştir. Hiçbir dönemde siyasete bu kadar bulaşmış adaletten de bahsedilmemiştir. Özellikle delillerin sahteliğine karar verilen Ergenekon ve Balyoz davalarından sonra başlayan süreçte hemen hemen her gün yeni bir adalete güven konusu ekranlara taşınıyor. Mesnetsiz aramalar, gözaltı süresi dolmasına rağmen devam eden tutukluluk halleri, etki altında kaldığı iddia edilen savcı ve hâkimler konuşuluyor. Suikaste kurban giden Necib Hablemitoğlu'nun eşi, "Bu ülkedeki adalete güvenim kalmadı" diyor.Berfin'in annesi de aynı cümleyi kullanıyor. Anayasa Mahkemesi önünde siyasi partilerin de katıldığı, "Parti polisine hayır eylemi" yapılırken, toplanan kalabalık "Yargı önünde her Türk vatandaşı eşit değildir" diye bağırıyor. Hepimiz Çağlayan Adliyesi'nin önünden 'adalet için' gece gündüz ayrılmayan vatandaşları gördük? Bir başsavcımız vaktinde paralel yapıya karşı soruşturma açması nedeniyle önce tehdit almış, sonra Ergenekon'dan hapis yatmış, neticede masumiyeti anlaşılmasına rağmen görevi iade edilmemişti. Başsavcıyken savcı olarak atandı. Bugün itibariyle yolsuzluk iddiaları ile adli emanete tevdi edilen paraların faiziyle sahiplerine iade edildiğine şahit olduk. Üstelik "Yolsuzluk hırsızlık değildir, yolsuzluk yapanlara hırsız demeyiniz" şeklinde fetvalarla bu halin üstü örtülüyor. Bu şartlarda bir seçim atmosferine giriyoruz. Eğer bir ülkede başınız sıkıştığında gideceğiniz bir devlet otoritesinin kalmadığı düşünülürse, vatandaşın hakkını bildiği yöntemlerle araması gibi hiç istenilmeyen durumlarla karşılaşılabilir. Herkesin hak arama adına kendinin hâkimi, savcısı, polisi olduğu bir toplumda ise devlet otoritesinden bahsedilemez. Yaşanmasını asla düşünemeyeceğimiz bu kaos ortamı, bizleri Ortaçağ karanlığına sürükleyecektir. Darbeleri sevmediği için 1982 Anayasası'nı değiştirmeyi tasarlayanların, demokrasi getirmek adına Ortadoğu'daki liderlerin alaşağı edilmesine müdahil olanların önce Türkiye'nin sürüklendiği bu kaos ortamını halletmesi gerekir. Bunun yolu, "Biz bu kararı tanımayız" demek değildir. Bunun yolu; yasama, yürütme ve yargı ayrımını kabul eden 'demokratik sistem'in kurallarını uygulamaktadır.
Editörün Seçtikleri