info@profdrhaydarbasenstitusu.org

ABD’nin değişmeyen yüzü
29/03/2012 Köşe Yazısı 123
Başbakan Erdoğan, Seul’deki zirvenin ardından İran’da temaslarda bulundu. Bu ülkeye Suriye’ye olan desteğini çekmesi yönünde tavsiyeler götürdü.
Suriye, halkı ile bütünleşen Esad’a ve büyük direnişine rağmen zorla demokrasi(!) getirilmeye çalışılan bir ülke.
En eski sınır komşumuz olan İran’a, bir manada “ABD’nin demokrasi çağrısına uy” mesajı iletilirken, Birleşik Devletler’in ne için demokrasi istediği hatırdan çıkarılmamalıdır.
Eski CIA Başkanı Philip Agee zorla getirilen demokrasiler için şunları itiraf etmiştir:
“Liberal demokrasi ve çoğulculuk denen şey sonuçta bu amaçlarımız için bir araçtı. Özgür seçimler demek gerçekte bizim desteklediğimiz adaylara dışarıdan para ödeyerek müdahale etmemiz demektir. Hür sendikalar demek, bizim kendimize bağlı sendikalar kurmamız demektir. Basın özgürlüğü demek bizim hazırladığımız materyalleri kendisi yazmış gibi yayınlayan gazetecilere ödeme yapma özgürlüğümüz demekti. Seçilmiş bir hükümet ABD’nin iktisadi ve siyasi çıkarlarını tehdit etmeye başlarsa görevden uzaklaştırılmalı idi. Sosyal ve iktisadi adalet, halkla ilişkiler de hoş kavramlardı hepsi o kadar…”
Yine CIA’nın eski ajanlarından Ralph Mcgehee NED’in yani Ulusal Demokrasi Fonu’nun ne işe yaradığını şöyle ifade etmiştir:
“CIA’nın ülkelerin karıştırılması operasyonlarında kullanılan birçok işlevinin NED’e transfer edilmesiyle, demokrasi için ulusal fonun kullanımına gidildi. CIA’nın örtülü eylemlerinin dışında, Uluslararası Kalkınma Ajansı ve Birleşik Devletler İstihbarat Ajansı da demokrasi yayma operasyonlarında yer almaktadır…”
Zorla Demokrasi getiren ABD’nin taleplerini yerine getirmesi için ülkeleri büyük borç batağına sürüklediği de bilinmektedir.
John Perkins, “Bir ekonomik tetikçinin itirafları” isimli eserinde çarpıcı açıklamalara yer vermiştir:
“Ekonomik tetikçiler, yeryüzü üzerindeki ülkeleri trilyonlarca dolar dolandıran yüksek ücretli profesyonellerdir. Dünya Bankası, ABD Uluslararası Kalkınma Ajansı ve diğer yabancı yardım kuruluşlarından büyük şirketlerin kasalarına ve gezegenimizin doğal kaynaklarını kontrol eden birkaç varlıklı ailenin ceplerine para aktarmaktadırlar. Eğer bir ekonomik tetikçi gerçekten başarılı ise, verilen borç miktarı o kadar çok olur ki, borçlu ülke birkaç sene sonra ödemelerini yapamaz hale gelir.
İşte o zaman mafya gibi diyetimizi isteriz: BM’de vereceği oyun kontrolü, topraklarında askeri üslerin kurulumu, petrol yasası, Panama Kanalı gibi değerli kaynaklara erişim… Bu arada borç yükümlülüğü de aynen devam etmektedir…”
Aslında ABD’li yetkililer yapmak istediklerini ve buna ulaşmak için izledikleri yolları açıkça itiraf etmektedirler.
Ortadoğu’daki maksat sadece Libya’ya, Mısır’a, Tunus’a veya Suriye’ye yardım etmek ve demokrasi ile onların hayatını değiştirmek değildir.
Libya’da ve Tunus’ta liderlerinin devrilmesinden kısa bir süre sonra başlayan halk isyanları da bunun ispatıdır.
Öyleyse Türkiye neden gerçekleri görememekte ve ısrarla “ezilen halklara özgürlük ve demokrasi” diyerek hareket etmektedir?