11 Eylül’ün ardından
11 Eylül hadiseleri, yerli ve yabancı basında birkaç haberle pek de gündem edilmeden geçiştirildi. Ancak 11 Eylül tarihi, ABD’nin küresel terör tanımını ve terörist yaklaşımını yenilemesini sağlayan bir milattır ve İslam coğrafyası için de bir dönüm noktasıdır.
Bu tarihten sonraki gelişmelerde olayın faili olarak gösterilen Müslümanlar terörist ve İslam coğrafyası ise terör eylemlerini gerçekleştirecek İslamcı örgütlerin yetişme sahası olarak ilan edilmiştir.
Geçen zamanda, İkiz Kuleler’in uçağın çarpmasından hemen sonra tamamen yıkılmasının teknik olarak mümkün olmadığı ispatlanmasına rağmen zaten bilinmektedir ki, bu işin failleri aslında yanı başlarındadır.
ABD’nin, bu olay ile ifşa ettiği İslam dini ve Müslümanlara olan yaklaşımındaki “terör dini ve terörist” iddiası daha önce kurgulanmış bir senaryonun son aşamasıdır.
1991 senesinde Beyaz Saray’a aktarılan bir raporda, İslam uzmanı olan CIA eski başkanlarından Graham Fuller, “İslam ve Müslümanlar, Batı demokrasisi değerlerine ve küresel düzene uyumlu hale getirilmezse, medeniyetler çatışması olasılığının yüksek olduğu” tezinden bahsederek İslam coğrafyasının nasıl denetim altına alınacağına dair bir strateji çizmişti.
Huntington’un “Medeniyetler Çatışması” tezi, Brezinski’nin “Büyük Satranç Oyunu” özellikle Ortadoğu’da bundan sonra yaşanacakların kâğıt üzerindeki planı idi.
Medeniyetler çatışması aslında inançların mücadelesidir.
BOP’un çıkış noktası da 11 Eylül saldırısı olmuştur.
BOP ile küresel terörizm denilen, İslam dünyasının Batının demokrasi değerlerine karşı çıkmayacak bir noktaya gelmesi için gerekli düzenlemelerin yapıldığı bir süreç başlamıştır.
Dikkat çekicidir ki, BOP kapsamında ismi geçen ülkeler, İslam coğrafyasında olmakla beraber aynı zamanda stratejik enerji kaynaklarını ve ulaşım hatlarını denetimleri altında tutan ülkelerdi.
İlk anda 23 olarak açıklanan ülkeler arasında Türkiye de vardı. Türkiye için kullanılan “hedef ülke” ifadesi demokratik ve ılımlı İslam ülkesi gerekçesi ile “model ülke” şeklinde değiştirilmiş; ülkemizden yükselen itiraz sesleri sonucu model ülke ifadesi “demokratik ortak” şeklinde düzeltilmiştir.
NATO da BOP sürecinde devreye konmuş, 2004 yılında İstanbul’da gerçekleştirilen NATO zirvesinin gündemine BOP da alınmıştır.
Bu gelişme ile NATO bünyesinde alınacak bir kararla NATO’nun projede yer alan ülkelere, yani küresel terörün kaynağına aktif müdahalesi kabul edilmiştir.
Görülmektedir ki, demokrasi getirilmesinden kasıt ABD’nin ve geri planda İsrail’in yayılmacı politikalarına ve onların demokrasi anlayışına ses çıkarmayacak halklar ve liderler demektir.
Geçtiğimiz 11 sene içinde Afganistan işgal edilmiş, Irak’a girilmiştir ve İsrail Lübnan’a saldırmıştır.
Demokrasi getirilme uğraşı halen devam etmektedir!
Arap Baharı olarak ilerleyen süreç Ortadoğu’da kışı yaşatmış Tunus, Libya ve Mısır liderleri alaşağı edilerek demokratikleşmiştir!
Sırada Suriye vardır. İki yıla yakın bir zamandır Suriye lideri ve halkı ile direnmektedir.
Maalesef, Türkiye İslam coğrafyasına oynanan bu büyük ve kanlı oyunda yanlış saftadır.
1990’lı yıllardan itibaren ne maksatla hareket ettiklerini gizlemeyenler İslam coğrafyasında ilerleyedursun, kan ve gözyaşı onları hiç ilgilendirmiyor.
Türkiye, adının hedef ülkeler arasında yer aldığını bildiği bu korkunç projede halkı adına doğru safta değildir.
Er veya geç bunun da hesabını verecektir.
Bu tarihten sonraki gelişmelerde olayın faili olarak gösterilen Müslümanlar terörist ve İslam coğrafyası ise terör eylemlerini gerçekleştirecek İslamcı örgütlerin yetişme sahası olarak ilan edilmiştir.
Geçen zamanda, İkiz Kuleler’in uçağın çarpmasından hemen sonra tamamen yıkılmasının teknik olarak mümkün olmadığı ispatlanmasına rağmen zaten bilinmektedir ki, bu işin failleri aslında yanı başlarındadır.
ABD’nin, bu olay ile ifşa ettiği İslam dini ve Müslümanlara olan yaklaşımındaki “terör dini ve terörist” iddiası daha önce kurgulanmış bir senaryonun son aşamasıdır.
1991 senesinde Beyaz Saray’a aktarılan bir raporda, İslam uzmanı olan CIA eski başkanlarından Graham Fuller, “İslam ve Müslümanlar, Batı demokrasisi değerlerine ve küresel düzene uyumlu hale getirilmezse, medeniyetler çatışması olasılığının yüksek olduğu” tezinden bahsederek İslam coğrafyasının nasıl denetim altına alınacağına dair bir strateji çizmişti.
Huntington’un “Medeniyetler Çatışması” tezi, Brezinski’nin “Büyük Satranç Oyunu” özellikle Ortadoğu’da bundan sonra yaşanacakların kâğıt üzerindeki planı idi.
Medeniyetler çatışması aslında inançların mücadelesidir.
BOP’un çıkış noktası da 11 Eylül saldırısı olmuştur.
BOP ile küresel terörizm denilen, İslam dünyasının Batının demokrasi değerlerine karşı çıkmayacak bir noktaya gelmesi için gerekli düzenlemelerin yapıldığı bir süreç başlamıştır.
Dikkat çekicidir ki, BOP kapsamında ismi geçen ülkeler, İslam coğrafyasında olmakla beraber aynı zamanda stratejik enerji kaynaklarını ve ulaşım hatlarını denetimleri altında tutan ülkelerdi.
İlk anda 23 olarak açıklanan ülkeler arasında Türkiye de vardı. Türkiye için kullanılan “hedef ülke” ifadesi demokratik ve ılımlı İslam ülkesi gerekçesi ile “model ülke” şeklinde değiştirilmiş; ülkemizden yükselen itiraz sesleri sonucu model ülke ifadesi “demokratik ortak” şeklinde düzeltilmiştir.
NATO da BOP sürecinde devreye konmuş, 2004 yılında İstanbul’da gerçekleştirilen NATO zirvesinin gündemine BOP da alınmıştır.
Bu gelişme ile NATO bünyesinde alınacak bir kararla NATO’nun projede yer alan ülkelere, yani küresel terörün kaynağına aktif müdahalesi kabul edilmiştir.
Görülmektedir ki, demokrasi getirilmesinden kasıt ABD’nin ve geri planda İsrail’in yayılmacı politikalarına ve onların demokrasi anlayışına ses çıkarmayacak halklar ve liderler demektir.
Geçtiğimiz 11 sene içinde Afganistan işgal edilmiş, Irak’a girilmiştir ve İsrail Lübnan’a saldırmıştır.
Demokrasi getirilme uğraşı halen devam etmektedir!
Arap Baharı olarak ilerleyen süreç Ortadoğu’da kışı yaşatmış Tunus, Libya ve Mısır liderleri alaşağı edilerek demokratikleşmiştir!
Sırada Suriye vardır. İki yıla yakın bir zamandır Suriye lideri ve halkı ile direnmektedir.
Maalesef, Türkiye İslam coğrafyasına oynanan bu büyük ve kanlı oyunda yanlış saftadır.
1990’lı yıllardan itibaren ne maksatla hareket ettiklerini gizlemeyenler İslam coğrafyasında ilerleyedursun, kan ve gözyaşı onları hiç ilgilendirmiyor.
Türkiye, adının hedef ülkeler arasında yer aldığını bildiği bu korkunç projede halkı adına doğru safta değildir.
Er veya geç bunun da hesabını verecektir.
Editörün Seçtikleri