info@profdrhaydarbasenstitusu.org

Türkiye’nin AB serüveni bitmelidir
25/12/2012 Köşe Yazısı 97
Türkiye - AB Karma İstişare Komitesi’nin (KİK) 31. Toplantısı, AB Bakanı ve Başmüzakereci Egemen Bağış ve Avrupa Ekonomik ve Sosyal Komitesi Başkanı Nilsson’ın katılımıyla gerçekleşti. Bağış, ‘’AB süreci Türkiye’de kadınıyla erkeğiyle, Türküyle, Kürdüyle, Lazıyla, Çerkesiyle, Alevisi - Sünnisiyle, sendikasıyla, borsasıyla, esnafıyla, çiftçisiyle yediden yetmişe herkesin ortak paydasıdır ve bu ortak paydayı elimizde tutmak çok önemlidir’’ ifadeleri ile bir AB tablosu çizdi
AB’nin her kesime hitap eden bir noktada olduğu fikri sayın bakana aittir.
Bu çerçevede üyelik, 1919’larda verilen Kurtuluş Mücadelesi veya milli bir dava şeklinde gösterilmeye çalışılmaktadır. AB nedir ki Türk milletinin topyekûn evet diyeceği bir vazgeçilmez olsun?
AB ülkelerinde yeraltı kaynakları bitmiştir, nüfusu yaşlanmıştır ve en önemlisi ortak paraya geçişle beraber ekonomik olarak sonlarını kendi elleri ile hazırlamışlardır.
Euro’ya geçişin ilk anından beri yaptığımız ikazın doğruluğu Yunanistan’da, İtalya’da, ispanya’da, Portekiz’de, İrlanda’da, Romanya’da ve Macaristan’da yaşanan ağır ekonomik kriz ile ispatlanmaktadır.
Birlik üyesi ülkeler, ayrılmanın hesabında iken, AB’nin Türk milletinin ortak paydası olduğunu ifade etmek enteresandır.
Bazı konuşmalarda, Türkiye’nin AB üyeliği, “yük olmaya değil, yük almaya geliyoruz” şeklinde tarif edilmektedir.
Oysa özelleştirmeler ile kar getiren kurumlarını satmış, yeraltı kaynaklarını yabancılara ruhsatlar ile devretmiş, ekonomisi İMF talimatları ile borç alma üzerine kurulu, sosyal patlamanın eşiğindeki genç nüfusu işsiz Türkiye, krizdeki AB’nin hangi yükünü hangi kuvveti ile alabilir?
Sayın bağış, aynı konuşmada, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ne uygulanan ambargolardan bahisle ambargoların kalkmasını tekrarlamıştır.
KKTC’ye uygulanan ambargoların temelinde, AB serüvenimizin ilk anından beri altını çizdiğimiz, “Müslüman dünyanın Hıristiyan AB’ye dahil olamayacağı” hakikati vardır.
Unutulmamalıdır ki, 2004 referandumunda, adada bulunan Türkler, birleşik Kıbrıs’a “evet” dedikleri halde, Rum kesimi “hayır” demiştir. Bu “hayır”, asimile olmayı kabul etmiş Türkleri dahi kabul etmeyen Batının tavrıdır. Yani ambargo bahanedir.
Yeni anayasa ile kuvvetler ayrılığının gereğine de vurgu yapılan konuşma, aslında Türk iç ve dış siyasetinin olaylara yaklaşımını göstermektedir. Bugün AB veya Kıbrıs meselesi veya anayasa yazım çalışmaları sürecinde maalesef bakış açısı hep aynıdır.
Hangisinde milli menfaatler ön planda tutulmakta, hangisinde milletin derdi dikkate alınmaktadır. Biz neden AB’ye üye olmaya endekslendik, neden Yavruvatan Kıbrıs’ı Rum kesimi ile birleştirmeyi düşünüyoruz?
Üniter yapıyı bırakarak, başkanlık sistemine neden geçeceğiz?
Atatürk Türkiye’sinde onun milli çizgisinde bunların izahı yapılamaz.
Editörün Seçtikleri