info@profdrhaydarbasenstitusu.org

Tahliye
10/03/2014 Köşe Yazısı 97
Genelkurmay eski Başkanı İlker Başbuğ, 26 ay süren tutukluluğunun ardından serbest bırakıldı. Kendisine 'geçmiş olsun' diyoruz. Davanın hukuki alt yapısı ve içeriği üzerinde durmak yerine olayı Türk milletinin yargıya olan bakışı noktasından ele almak istiyoruz. Başbuğ Paşanın salıverilme gerekçesi, Terörle Mücadele Yasası'nda belirtilen tutukluluk sürelerinin aşımının Anayasa Mahkemesince 'kişi özgürlüklerini ihlal' olarak değerlendirilmesidir.Kararın aynı şartlarda tutukluluğu devam edenler hakkında da emsal teşkil edeceği muhakkak. Ancak Sayın Başbuğ, tahliyesinin ardından yaptığı ilk açıklamada "Hayatımdan 26 ay aldılar" şeklinde bir ifadede bulundu. Bu ifade, Türk yargısı adına büyük bir soru işaretidir. Zira Ergenekon ve Balyoz davalarının ana delili kabul edilen CD'lerin sahte olduğu TÜBİTAK tarafından yakın zamanda tespit edildi. Bundan üç sene evvel Ergenekon ve Balyoz davalarının savcısı olduğunu iddia eden Sayın başbakan, cemaat ile araları açıldıktan sonra, "Eğer deliller sahte ise yeniden yargılanma gündem edilebilir" açıklamasında bulunmuştur. O gün Türk siyaseti, 'savcı rolü'nde yargının yanında bulunuyordu. Sayın Genelkurmay Başkanı yaptığı konuşmada bunları hatırlamadı mı? Acaba Türk yargısı; sahte deliller, montaj kasetler, dinleme 'tape'leri, tahrip edilmiş hard diskler arasında sıkıştırılmaya mı çalışılıyor? "İnsanın aklına Türk milletinin ve devletinin hayati değerde önemi haiz ordusu güç savaşlarına mı kurban edildi" sorusu gelmiyor değil? Mevcut tablo hukukun keyfileştiğini göstermiyor mu? Türk adaleti sorgulanmak, Türk yargısına olan güven sarsılmak isteniyor.  Gelinen noktada iktidarın da icraatlarına ve söylemlerine dikkat etmesi gerekmektedir. 17 Aralık'ı takip eden günlerde Adli Kolluk Yönetmeliği, CMK'ya aykırı bir şekilde bir anda değiştirilmiş, mahkeme kararına gerek duyulmadan yayın karartma hakkı getiren yeni internet yasası kabul edilmiş, Facebook ve Youtube'un kapatılması gündem edilmiştir. Sahte delillerle iki yıldan fazla bir zaman hürriyetleri kısıtlananlar bir yanda; somut delillerin bulunmasın rağmen tutuklulukları iki ay bile devam etmeyenler diğer yanda. Görüntü, ülkemizdeki kuvvetler ayrılığı prensibine dayalı sistemi yaralamaktadır. Asıl konuşulması gereken yargının üzerindeki bu zan perdelerini bir an evvel kaldırmak için hangi düzenlemelerin hayata geçeceği olmalıdır.       Ve varsa yargının arkasındaki güçlerin elini yargıdan çekmesi gerekmektedir.
Editörün Seçtikleri