Seçim barajı ve Meclis Soruşturma Komisyonu'ndan geçen yolsuzluk dosyası
Bilindiği gibi Anayasa Mahkemesi seçim barajının kaldırılması hakkındaki başvurularla ilgili olarak yetkisizlik kararı verdi. Bir diğer gündem konusu da haklarında yolsuzluk iddiaları bulunan 4 bakanın dosyasının Meclis Soruşturma Komisyonu'ndan geçmesiydi. Prof. Dr. Ünal Emiroğlu'nun hukuki mütalaalarından istifade etmek suretiyle bu konuyu değerlendirmek istiyoruz. Anayasa Mahkemesi seçim barajının kaldırılması için yapılan başvurular hakkında Anayasa Mahkemesi'nin Kuruluş Kanununun 45. maddesini gerekçe göstererek yetkisizlik kararı verdi. Bir manada siyasetin baskılarına boyun eğmek suretiyle topu taca atmış oldu. Halbuki Anayasa Mahkemesi'nin yapması gereken; 1) Başvuruyu Genel Kurula sevk etmek üzere usuli işlemleri tamamlamaktı. 2) Genel Kurul da Anayasa Mahkemesi'nin söz konusu yetkilerini sınırlayan 45. maddeyi iptal etmeliydi. 3) Ardından Anayasanın 148. maddesine uygun olarak seçim barajının iptaline hükmedilmesi gerekirdi. 4) Bunu yaparken de 5 generalin olağanüstü yetkilerle, Meclis dışı iradeyle ve hukuki temelden yoksun olarak bu barajı Anayasaya koydukları söylenmeliydi. Yani bu baraj ihtilalin kalıntısıdır. Baraj devam ediyorsa ihtilal de devam ediyor demektir. Seçim barajını koyan askeri idare olunca darbe oluyor, bunu sivil irade devam ettirince darbe olmuyor mu? Bu tutarsızlıktan başka bir şey değildir. Diğer taraftan seçim barajı geçerliliğini korurken HDP 2015 genel seçimlerine parti olarak katılacağını açıkladı. Hatırlanacak olursa cumhurbaşkanlığı seçimlerinde Selahattin Demirtaş yüzde 9.8 oy almıştı. Bu durumun bir istikrarsızlığa ve gerilime yol açacağı ortadadır. Burada muhtemel iki durum söz konusudur. 1) HDP'nin yüzde 10 alması için pek çok yerde oylar HDP'ye kaydırılacak, bu şekilde HDP Meclis'e girecek, başkanlık sistemi ve federatif sistemle ülke fiilen bölünme sürecine girecektir. 2) HDP'nin baraj altı kalması halinde ise ülkede meydana gelen gerilimi sözde önlemek için Öcalan sahneye çıkacak, bölünme süreci hızlanacaktır? Diğer bir konu ise yolsuzlukla suçlanan 4 bakanın soruşturma dosyasının Meclis Soruşturma Komisyonu'ndan geçmesi meselesidir. Bu konuda süreç tam olarak bitmiş değil, konu Meclis Genel Kurulu'na gelecek ve adı geçen bakanların Yüce Divan'a gitmelerine gerek olup olmadığı hakkında oylama yapılacak. Ancak Meclis Genel Kurulundan çıkacak karar şimdiden belli gibi görünüyor. İktidar yolsuzluk hakkındaki tüm 'tape' ve kayıtların imha edileceğini açıkladı. Ancak TCK 281. maddesine göre bu açıklamalar "Evrakta sahtecilik ve delil karartma suçu" kapsamına girmektedir. Çünkü; 1) Soruşturma henüz Meclis Genel Kurulu'na gelene kadar tamamlanmış sayılmadığı için evrakların muhafaza edilmesi şarttır. 2) İktidar 'tape'leri yok etmesine gerekçe olarak 'bu kanun gereğidir' demek suretiyle aslında kanuna karşı bir hile geliştirmektedir. Bahsi geçen kanun 'baba ile oğul gibi birbirine karşı tanıklık yapmaktan çekinenlerin kayıtları imha edilmelidir' diyor. Ne var ki 17 Aralık soruşturması tutanaklarında her iki taraf da tanık değil, sanık konumundadır.Görüldüğü üzere bütün bunlar ciddi hukuk ihlalleridir. Hukuk devletiyle bağdaşmayacak uygulamalardır. Milletimiz yapılan bu yanlışları iyi görmelidir.
Editörün Seçtikleri